Bunu da aşarız

Haberin Devamı



Çankaya eksenli gel-gitler bir saatli bombanın patlama anına yaklaştığını hissettiriyordu..

Patlama akşam beklenenden daha gürültülü gerçekleşti..

Genelkurmay Başkanı Koşaner’in istifasını verdiği haberinin hemen ardından 3 kuvvet komutanının da emekliliklerini istedikleri duyuruldu..

Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmedik bir krizle karşı karşıyayız..

Siyasi krizlere şerbetli olan Türk halkı ilk kez komuta kademesi boşalmıs bir ordu gerçeğiyle tanışıyor..

Halk bu durumdan dolayı siyasi iktidarı sorumlu tutacaktır. Çünkü Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları sürecinde TSK’ya karşı bir itibarsızlaştırma operasyonu yürütüldüğü yaygın bir inanıştır..

Dünkü gelişmeler TSK’nın ileriye dönük hiyerarşisini de altüst eden bir etki yaratacaktır..

Geçen yılın YAŞ toplantısı arefesinde gerçekleşen geniş çaplı subay tutuklamaları olayının bir benzeri dün Ege Ordusu Komutanı’nı da içerecek şekilde tekrar yaşandı..

Çankaya’daki zirvede Org. Koşaner’in Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’ı sonu gelmeyen soruşturmalara ve yakalama emirlerine bir son verilmesi konusunda ikna edemediği ve kendisinin de önüne konulan general tayin terfi ve emekliye sevk kararlarından bazılarını kabullenemediği anlaşılıyor..

Belli ki iktidarın YAŞ’tan çıkarmaya çalıştığı kararların sorumluluğunu Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları paylaşmak, taşımak istememişlerdir..

3 yıldır Silivri’de yürüyen davalara sabırla katlanan ve adaletin ne diyeceğini saygıyla bekleyen TSK’nın komuta kademesini böyle bir tepkiye hangi sebebin sürüklediğini merak ediyoruz..

Her şeye rağmen TSK’nın bu ağır krizi dahi zaafa düşmeden aşacağına güveniyoruz..

İktidarın da ulusun iftiharı, ülkenin güvenlik teminatı olan ordumuzun hassasiyetlerine bu tecrübeden yararlanarak daha anlayışla yaklaşmasını bekliyoruz..

Galiba uyandık

Başbakan Erdoğan bugünkü noktaya geleceğini bilseydi açılım siyasetini başka türlü kurgulardı.

Daha doğrusu terörle mücadeleyi 1990’ların kararlılığı içinde yürütmekten hiç vazgeçmezdi.

Açılım bağlamında tanınan kültürel haklar sosyal ve ekonomik iyileştirmeler, devletin hak ettiği moral kazanımları getirmemiştir.

Doğru olan elbette insan hakları içeren reformları şartsız olarak hayata geçirmekti.

Ama bu reformları iktidarın terör örgütünün eylem ve tehditlerinden etkilendiği için yürürlüğe koyduğu duygusunun da asla yaratılmaması gerekirdi.

Maalesef tersi oldu..

Özellikle açılım sürecinin ilânından sonra öyle bir algı yaratıldı. PKK da propagandası için bu etkiyi körükledi.

Çatışmasızlık sürecine yardımı olur diye bölücü çevrelerin abartılı hayaller kurmasına izin vermesi iktidarın yanlışı oldu.

Çünkü buradan nereye geldiğimiz ortada:

Bölücü örgüt bir yandan katliamlarını yeniden tırmandırıp devleti “terörle terbiye” etmeye çalışırken öte yandan devletin zaaf noktalarında güç denemeleri yapıyor.

İşte demokratik özerklik ilânı, “vergi vermeyelim, üstüne yardım alalım” yoklaması, iki uluslu devlet modeli önermesi, tabii bu arada Apo’ya özgürlük talepleri...

Tehdit altında olmaz

Kürtçü kalkışmanın nihai hedefi nedir diye anlamak için sahte bir teslimiyet atmosferi yaratılmak istense ancak bu kadarı yapılabilirdi.

Neyse ki bu sayede AKP iktidarı, asla kabul edilemeyecek şartların muhatabı konumuna getirildiğini nihayet görmüştür!

“Silvan’da kırılma oldu” ne demek?

Oradaki kalleşlik aklımızı başımıza getirdi demek!

Başbakan Bakü dönüşü şunları söyledi:

“Artık kötü niyet, karşısında iyi niyet bulmayacaktır. Bedeli ne olursa olsun farklı bir sürecin içine giriyoruz.”

Fark, 1990’lı yıllarda alan hâkimiyetini devlete kazandıran, terör örgütüne nefes aldırmayan, vursa bile kaçacak yer bırakmayan tecrübenin yeniden hayata kazandırılması olacak.

Başbakan “Güvenlik güçlerimizin hiçbir zaman operasyondan vazgeçmesi söz konusu olamaz” dedi. Operasyonları ihtiyaçlar belirler.

Bölücü terör biter, dağlarda eşkıya kalmaz operasyonlar da o zaman biter!

Tutum değişikliği ne?

Hükümet nihayet doğru zemine doğru geliyor. Başbakan aynı konuşmasında, stratejik bir tutum değişikliğinin işaretini verdi:

“Açılım güvenlikle devam eder. Güvenliğin olmadığı yerde açılımı nasıl gerçekleştireceksiniz?”

Temel yanlışını fark eden iktidar, şimdi zaaf alanlarını güçlendirmeye gidiyor.

Başbakan’ın hudut birlikleri ve özel harekât polisi ile ilgili açıklamaları, terörle mücadelenin artık ihmal edilmeyeceği konusunda kararlılık oluştuğunu gösteriyor.

Anayasa çalışmaları hakkında bilgi veren Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın “İlk üç madde ile ilgili önerilerimiz olmayacak” sözleri de, kalfalık hatalarının ustalık döneminde tekrarlanmayacağı vaadi sayılabilir.

İlk üç madde Türkiye’nin “tek ulus, tek devlet” olarak kalacağının güvencesidir.

Dün bu maddeler bile tartışılıyordu.

Yeni stratejiler içinde yer alıyor mu bilmiyoruz ama yer almıyorsa Liberal Demokrat Parti’nin şu iki önerisi ciddi olarak ele alınmalıdır:

1. Kandil’in ev sahibi Kuzey Irak yönetimi “terörü himaye eden yönetim” ilân edilerek askeri ve ekonomik yaptırımlar yürürlüğe konulmalı;

2. Terör örgütünün İmralı’dan giden direktiflerle yönetilmesine artık kesin olarak son verilmeli!

DİĞER YENİ YAZILAR