Siyaset vaizleri

Haberin Devamı

Başbakan’a yetişmek imkânsız. Hiçbir dönemde siyasi yorumcular bu kadar nefes nefese kalmamıştı.

Deniz Baykal’ın cevabi mektubundaki değerlendirmeler toplumsal merakın odağında olduğu için öncelik aldı ama aslında Başbakan’ın Dördüncü Din Şûrası’nı açarken yaptığı konuşma daha önemsiz değildi.

Başbakanlar her konunun başdüşünürü veya bir numaralı bilirkişisi olamaz. Türkiye’nin şansı mı, yoksa şanssızlığı mı bilinmez ama bizimki tam tamına öyle...

Kürsüdeki Erdoğan, laik bir ülkenin başbakanından çok bir ulemaya benziyordu. Çünkü Din Şûrası’na hedef gösteriyordu. Peki bu bilimsel topluluğu yönlendirecek birikime sahip midir? Değil ama millet seçtiğine göre her şey olabilir! O öyle inanıyor...

Başbakan, ilâhiyat biliminin dilinde bir reformun kaçınılmaz olduğunu “bir gerçek olarak Şûra’nın önüne” koyduktan sonra şu saptamayı yaptı:

“Halkın ihtiyaçlarından, güncel meselelerden kopuk bir bilim dili halk arasında boşluk doğuracaktır. Çünkü biz insanlara akıllarının anlayacağı dille hitap etmek durumundayız. Bu boşluk da bugün ibretle şahit olduğumuz gibi medya vaizleri tarafından doldurulacaktır eğer biz boş bırakırsak...”

Oysa Başbakan dahil herkes çok iyi biliyor ki din sömürüsünün en tahrip edici örneklerini siyaset vaizleri gerçekleştirmişlerdir.

Medyadaki vaizlerin önemli çoğunluğu deyim yerindeyse siyaset vaizlerinin papağanı olarak çalışmaktadır.

Siyaset din istismarından bir arınabilse Başbakan hayretle görecektir ki medya vaizleri bir haftada dinleyicisiz, okuyucusuz kalacaktır.

AKP iktidarı hiç değilse din şûrasına istikamet ve gündem tayin etmemelidir. Bu yalnız laik rejimle yönetilen bir ülkede aklın emri değildir.

Fazladan, bizde bir yüksek mahkeme kararı da aynı şeyi söylüyor.

Anayasa Mahkemesi bire karşı on oyla AKP’nin, laikliğe karşı eylemlerin odağı olduğuna hükmetmedi mi?

Din sömürüsü yapan siyasetçiler, dine, Diyanet’e yardım ettiklerini düşünürler, söylerler. Oysa yapacakları en hayırlı hizmet bilmezler ki...

Gölge etme başka ihsan istemez!

Hesap sorana bakın

Bülent Arınç’ın bir sözü yoğun gündem arasında gürültüye gitti. Oysa tartışmak ve doğru bir sona bağlamak gerekiyor.

Mesela terör ortamında askerlik görevi yapmanın, uygulamada adaletsizlikler doğurduğunu söylerken haklı idi:

“Tuzu kuru olanların bir derdi yok Türkiye’de. Onlar çok rahat bir çaresini buluyorlar, evlerine en yakın yerde sevgili çocuklarının askerlik yapmasını temin ediyorlar. Ama Anadolu çocuğunu siz neresiyse el üstünde götürüyorsunuz, otobüslere koyuyorsunuz, ama bir sene boyunca ‘oğlum acaba sağ gelecek mi?’ diye arkasından korku ile bekliyorsunuz. Korkuyu kaldıralım Türkiye’de...”

Yedi yıldır ülkeyi tek başına yönetiyor olup da, adaletin en kıskançlıkla uygulanması gereken bir alanda haksızlıktan şikâyet eden, hem de bunu vicdanlarda isyan doğuracak sözlerle yapan bir iktidar dünyada olmamıştır.

Pazar günü “Her Açıdan” programında MHP Genel Başkan Yardımcısı Şandır bu tuhaflığı teşhir ederken haklıydı.

Arınç “tuzu kuru asker kaçakları”nı biliyorsa gereğini yapmak zorundadır. Çünkü Başbakan Yardımcısı’nın görevi dedikodu yapmak değildir.

Ayrıca bu cesareti niye AKP Büyük Kongresi’nde göstermedi; onu söylesin. Bütün sorumlular oradaydı.

Çok tuzluya mal olur diye korktu mu?

DİĞER YENİ YAZILAR