Erdoğan-Gül, Trump-İran!

İran’da “işsizlik, yüksek enflasyon ve yolsuzluğa karşı” başlayan ama kısa sürede “rejime karşı ayaklanmaya” dönüşen olaylar sürüyor.

İran Cumhurbaşkanı Ruhani “protestocularla güvenlik güçleri yerine doğrudan sivil halkın muhatap olmasını” istedi.

Ruhani, çağrısında “Ulusumuz, devrimin kutsallarını ve değerlerini aşağılayan bu azınlıkla ilgilenecektir” diyordu.

ABD Başkanı Donald Trump ise “İran halkının yıllarca bastırıldığını, özgürlüğe aç olduğunu, değişim istediğini” söylüyor ve “Nihayet vahşi ve yoz İran rejimine karşı harekete geçtiler” diyor.

Demokrasi ve özgürlük

Aslında bu olayların benzeri daha önce “baskı rejimleri olan başka ülkelerde de” yaşanmış, Arap ülkelerindeki “Arap Baharı” denilen silahlı çatışmalar da halkların “özgürlük, demokrasi” talepleriyle başlamış ve sürmüştü.

ABD Başkanı Trump’a Suriye’de “Türkiye’nin aleyhine olacak şekilde PKK’ya verdiği destek”le başlayarak birçok nedenle kızabiliriz ama burada İran için söyledikleri doğrudur.

Halkın yaşamına, giyimine ve her davranışına devrim polislerinin müdahale ettiği, baskının onlarca yıldır sürdüğü bir ülkede sonunda böyle bir sosyal ve siyasi patlama yaşanması olağandır.

Haberin Devamı

Halk biribirini kırabilir

Aslında gerçekten vatandaşların ekonomik bunalımlarla başlattığı bir gösteri sonunda “rejime karşı ayaklanma”ya dönüşebilir.

Halk ülke çapında isyandayken İran’ın dini lideri Hamaney “Düşmanların katliamlarını bu ülkede engelleyen şey iman, cesaret ve fedakarlık ruhudur” dedi.

Bu tür toplumsal protesto eylemleri ile din-iman konularının ilgisi ancak “siyasete dinin karıştırıldığı ve insanların din üzerinden aldatıldığı veya baskıya uğradığı” ülkelerde kurulabilir.

Demokratik, özgür ülkelerde bir protesto hareketiyle (ayaklanmaya dönüşse bile) din-iman arasında bağlantı kurulduğu görülmez.

İran’da örneğini gördüğümüz, kontrollü bir müdahale yapması mümkün olan “güvenlik güçleri” yerine “halkın protestocularla muhatap olmasını” istemek ise silahlanmış halkın birbirini kıracağı çok daha acı sonuçlar doğuracaktır.

Türkiye’de 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminde de bu istendi, aslında o zaman da tehlikeli bir çağrıydı, belki güvenlik güçleri müdahale etse çok daha az insan hayatını kaybedebilirdi.

Haberin Devamı

KHK tartışması

Bu nedenle “sivillere yargı dokunulmazlığı” getiren 696 sayılı KHK hukukçular, siyasetçiler ve toplum kesimleri tarafından endişeyle, tepkiyle karşılanıyor.

11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün tekrar cumhurbaşkanlığına aday olması veya siyasete dönme planları ne kadar gerçektir, henüz bilmiyoruz ancak “hepimizi üzecek olaylara fırsat verilmemesi için bu KHK tekrar gözden geçirilebilir” talebine bundan bağımsız bakmak gerekir.

İktidar Partisi bütün bu tepkilere daha sert tepkilerle cevap vermek yerine, gelecekte karşılaşabilecek üzücü olayları önlemek adına kulak vermesi doğru olacaktır.

DİĞER YENİ YAZILAR