Boyalı kuş olmak mı olmamak mı?

Yaşadığımız ortama hemen uyum sağlama telaşındayız. Kabul görmemek, dışlanmak çoğumuzun korkusu... Yıllar önce Beyoğlu’ndaki bir kulüpte, gazeteci yazar arkadaşlarla entel bir sohbete girişmişken, yan masadan birinin uzanıp, -kendini gösterecek ya- “Siz Taksim Gorki’yi bilir misiniz?” diye atlayışını hiç unutmam. “Gayet tabii, hatta Taksim’de bir dönem gazino da işletmişti o!” diye cevap vermişti fırlama ağabeylerimden biri...

Topluma uyumu ve uyumsuzluğu düşündüğümde aklıma nedense Boyalı Kuş romanı gelir. Polonyalı yazar Kosinski, İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudi oldukları için Nazilerin hışmına uğrayacaklarını bilen anne-babası tarafından saklaması için çiftçiye teslim edilen 4 yaşındaki bir çocuğun gözünden katliamı anlatır. Savaşın vahşetinden dili tutulan çocuk, o köyden bu köye dolaşıp durur, itilip kakılır. İşte bu zorunlu yolculukların birinde, kitaba ismini veren olaya da şahit olur.

Boyalı kuş olmak mı olmamak mı

Kuşçu (avcı) sürüden bir kuş yakalar, onu birkaç gün evde kafeste beklettikten sonra, hayvanın her yanını parlak mavi kırmızı yeşile rengârenk boyar. Ormanda, kuşu ayaklarından tutarak sallar, tepelerinde onun bağrışına gelen yeteri kadar kuş toplanmasını bekler. Sonra bırakır kendi sürüsünün içine boyalı kuşu. Boyalı kuş özgür olduğuna emin, katılır sürüye. Onlarsa kendilerinden biri olmadığını zannedip, gagalayıp parçalarlar garip misafiri... Zavallı kuş, tüyleri yolunmuş kan içinde yere düşer.

Haberin Devamı

Bu çarpıcı “boyalı kuş” öyküsü aslında çocuğun içine düştüğü durumu gayet net anlatır. Çocuk savaşın ve yoksulluğun “hayvanlaştırdığı” köylüler arasında yaşamaktadır. Köylüler sarı saçlı mavi gözlüdür. Çocuk ise esmer, kara kaşlı kara gözlü, burjuvadır. Köylülerin değil, okumuş burjuvaların dilini konuşur. Yahudi ya da çingene zannedilir.

Kendinden farklı olanı insanoğlu da aynı şekilde cezalandırmıyor mu? Sadece toplumlar değil, köylerde, mahallelerde, yaşadığımız, çalıştığımız iş yerinde, biraz aykırı giyinen, konuşan, eğitim düzeyi düşük ya da yüksek biri, diğerlerince hemen yalnız bırakılmıyor mu? Dışlanmıyor mu? Irk, din, dil, kültür çatışmaları, bu çağda bile olağan hızıyla devam etmiyor mu? Hemen her yerde boyalı kuşlar renklerini silip çevresine ayak uydurarak yaşamı tercih ederken; çok azı ise bunu kabullenmeyip hapse atılmayı, sürgün edilmeyi hatta öldürülmeyi göze almıyor mu?

Haberin Devamı

Kitabın ilerleyen bölümündeyse; nefret ve kıyımın ortasında yaşayıp da, buna sessiz kalanları cezalandırır yazar Kozinski.. Yine çok çarpıcı kurgulanır hikaye... Bu kez, en yakın asker arkadaşı köy halkı tarafından vahşice katledilen bir Rus nişancısı baş roldedir. Keskin nişancı, arkadaşının tanınmayacak haldeki cesedini gördüğünden beri uyuyamamakta, haftalardır ızdırap çekmektedir. Yapılan ihaneti bir türlü affedemez. Savaş da kazansa, kahramanlık madalyaları da alsa, ruhu arkadaşının intikamını almadan huzura ermeyecek, hayatı boyunca acı çekecektir.

Bir sabah, gün ağarırken romanın kahramanı olan çocuğu da yanına alarak, arkadaşının katledildiği köye doğru koyulur. Köye hakim tepedeki bir ağaca tırmanarak, dürbünlü tüfeğini çıkarır. Taş evlerin kızıl gölgeli duvarlarında namluyu gezdirerek hedef arar. Ve güneşin ilk ışıklarında, kapıya çıkan köylülere rastgele ateşe başlar. Her seferinde bir köylüyü, “dan, dan dan” indirir. Bu şekilde yarım düzine insanı katleder. Ve sonra hiç bir şey söylemeden birliğine geri döner. Vurduğu köylüler, silah arkadaşını öldüren kişiler midir, değil midir bilinmez... Ama o, vahşete sessiz kalanları cezalandırmış, vicdanını rahatlatmıştır.

Haberin Devamı

Boyalı Kuş, yazar Kosinski’nin kendi yaşamından derlediği bir romandır. Yani kendi çocukluk öyküsüdür aslında... Ve ne ilginçtir ki, romanda Naziler kadar Kızılordu’nun da yaptıklarını anlattığı için o dönemki komünist Polonya’da istenmeyen adam ilan edilmiş, dövülmüş, tehdit edilmiş ve kaçmak zorunda kalmıştır.

Bırakalım Boyalı Kuşlar aramızda yaşasın!

DİĞER YENİ YAZILAR