Duvardaki tuğla olan evlatlarımız

Eğitime ihtiyacımız yok,

Düşünce denetimine de ihtiyacımız yok,

Sınıflarda aşağılanmaya da...

Öğretmenler rahat bırakın çocukları!

Hey öğretmen! Rahat bırak o çocukları!

Hepsi hepsi yalnızca duvardaki bir başka tuğla...

Sonuçta sen sadece duvardaki bir başka tuğlasın...

Another Brick in The Wall-Pink Floyd

Tatilde bir masa... Masada mayolu çocuklar... Hepsi de küçülmüş, ufalmış, sevimli birer hobbit gibi sokulmuş birbirine. Yüzük Kardeşliği için toplanmış beyin fırtınası yapıyorlar sanki. Ama ne gezer! Ellerinde telefon ya oyun oynuyor ya video seyrediyorlar.
40 yıl önce tek tip, ezberci, baskıcı toplum ve eğitim sistemini sorgulayan rock opera albümü The Wall’ı piyasa süren Pink Floyd’la şimdi bir röportaj fırsatım olsaydı “Bugünkü dijital çağda çocuklarımızın duvarda tuğla olma yoluna ilerleyip ilerlemediklerini” sorardım. “Öğretmenler acaba rahat mı bırakmalı çocukları, yoksa üzerine mi düşmeli” diye sorardım. Maaşallah hepsinde bir “özgür ruh” hali.. Hepsi de her şeyi bizden iyi biliyor. Kitap okumama özgürlüğü... Aptallaşma özgürlüğü.. Saçmalama özgürlüğü... Hepsini kullanıyorlar.
Sorun şu ki gençlerin kitap okuma alışkanlığı hızla düşüyor. Son 30 yılda (1984’ten beri) kitap okumayan gençlerin oranı 3 kat arttı. 13 yaşındaki gençlerin yüzde 22’si, 17 yaşındaki gençlerin ise yüzde 27’si “Asla kitap okumuyorum” diyor. Kitap okuma alışkanlığı ta bebekken başlıyor. Bunda anne babaların da kabahati var. 1990’larda anne-babalar evlatlarına her gün 45 dakika kitap okurken, bugün bu rakam 20’li dakikalarla sınırlı. “Yanılıyorsun, çocuklar dijitalde okuyup öğrenir oldu” diyenleriniz çıkabilir. Katılmıyorum. Çocuklarımızın önlerindeki ekranlardan eskisine göre daha çok yazı okudukları kesin ama ne okuyorlar Allah aşkına! Mesajlar, notlar, bilgi kırıntıları, saçma sapan aforizmalar. Yazı yazmaya, not almaya bile üşenir oldular. Emoji devrimi yaşanıyor, hiyeroglif alfabesine geçtik haberiniz yok. Her şeyden ve hiçbir şeyden azar azar... Nitelikli bir tane bilgi yok. Oğlumun öğretmeni sınıfa tatilde kitap okuma ödevi vermiş ve eklemiş: “Okuduğunuz çizgi romanları kitaptan saymayacağım!” Kulağa kaprisli bir istek gibi gelebilir ama düşününce haklı. Hatta sadece çizgi romanları değil, Harry Potter’ları, Açlık Oyunları’nı, Yüzüklerin Efendisi gibi bilim kurgu fantezi türevlerini de kapsamalı bu... Sakın “Gestapo Baba” diye yaftalamayın beni. Gördüğüm kadarıyla günümüz çocuklarının sıkıntısı uzun metin okuyamamaları... Kısa ve heyecanlı metinlere dikkat kesilirken, cümleler ciddileşip edebileştikçe okumak külfet geliyor.
İlginçtir, ilkokul çocuklarının yüzde 53’ü nitelikli edebiyat kitapları okurken, ortaokula gelince (blu çağı) bu alışkanlık hızla düşüyor ve lise son sınıfta 17 yaşındaki gençlerin sadece yüzde 19’u düzenli kitap okuyor. Yani lisedekiler yılda iki üç kitabı zar zor bitirebiliyor. 15 yaşına giren çocuğunuzun gözlerinin içine bakın, konuşurken sizinle göz teması kurmuyorsa, o kadar çok okumaktan kaçıyordur.
Sorun şu ki, konuştuğum çocukların hepsi de kitap okumayı zevk olarak değil bir angarya ya da en sevindirici haliyle aktivite gibi (yüzmek, alışverişe çıkmak...) görüyor. Yani yaşamlarına eşlik edecek bir keyif olarak düşünmüyorlar. Kitap kokusunu “Yaşlı adam gibi kokuyor” diye niteleyen bile var.
Mesele bu kadarla kalsa yazı konusu yapmayacağım. Ama fantezi romanlardan insan duygularını, davranış biçimlerini, tarihi ve daha nicesini nasıl öğreneceğiz? Karmaşık ahlaka ve değer yargısına nasıl sahip olacağız? Doğru karar verme yetisine, anlayışa, zekaya, empatiye kitap okuyarak ulaşmak ne zamandan beri demode oldu? Bugünkü medeniyetin omuzlarında yükseldiği, Antik Yunan filozofları, Viktoria Dönemi yazarları ya da Fransız-Rus edebiyatının kalemşörleri boşuna mı kafa patlattı. Ayrıca kitap okumanın stresi azaltıcı, uyumayı kolaylaştırıcı, kelime darağacını artırıcı, konsantrasyon ve hafızayı kuvvetlendirici etkisi olduğunu inkar mı edelim!
“Bir çağı harekete geçiren ilkeler değil, kişiliklerdir” der Oscar Wilde. Edebiyat, bilim, tarih okumayan, suya yazılan yazı gibi birkaç dakikada silinen sanal gerçekliğe bakarak büyüyen bireylerin oluşturacağı toplumda; ne geçmişten ders çıkarmak, ne adalet hukuk, ne yönetim komünikasyon, ne de ilerleme mümkün olabilir. Her şeyin bir sınırı olmalı...

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR