Tarihi çağrışımlar!

Haberin Devamı

17 Aralık sonrası yükselen gerginlikte tarafların en büyük kozu, tarihin karanlık sayfalarını karıştırmak oldu. Bakalım, 30 Mart akşamı seçim sandıkları açılana dek daha hangi kanlı sayfalar açılacak. 1950 öncesi tek partili dönemin bu tarz çoğu gerçek dışı, çarpıtılmış ya da olağanüstü abartılı olaylarını dillendirerek, ana muhalefeti karalama propagandası, ilk kez olmuyor. Ama bu defa iktidar, o denli paniğe kapılmış gözüküyor ki, 17 Aralık gündemini karartmak amacıyla 900 yıl öncesinin tarikatlar arası Haşhaşin katliamını bile TV belgeseline dönüştürdü! Muhalefet de bu karartmaya karşılık, muhatabının dünün-bugünün gizli, saklı karanlık yüzünü ortaya çıkarmak için var gücüyle çabalıyor.

Muhalefetin bu çabasına, demokrasi sevdalısı aydınların bilgi ve belge desteği giderek yükseliyor. İşte onlardan birisi; Engin Ünsal’ın bir yazsındaki tarihî çağrışım:
“Gaius Caesar Agustus Germanicus III. Roma İmparatoru'dur ve 37-41 yılları arasında görev yapmıştır. Aşırı hırsı, acımasızlığı ve Caligula takma adı ile tanınır. Gaius Caesar, nam-ı diğer Caligula, şöhretin ve gücün insanı siyasal yaşamında nasıl bozduğunun tipik bir örneğidir. Kendini yaşayan tanrı olarak ilan etmişti. Atı İncitatus’a hayrandı. Atı için, içinde mermer bir ahır, altından bir yemlik olan özel bir ev yaptırmıştı. Atının boynuna mücevherlerle süslü bir gerdanlık takardı. Atını Senato’da konsül yapma sözü vermişti ve bunu tüm ülkeye duyurarak gerçekleştirmişti. İhtirasını frenlemesini bilmeyen, ‘muktedirim, her istediğimi yaparım’ sanısına kapılan ve yaptıklarından asla nedamet duymayan Caligula bu tutkusunun bedelini çok ağır ödemişti , 41 yılında onun yaşam biçimine tahammül edemeyen yandaşları tarafından öldürülmüştür.”

Binlerce yıl öncesinde yaşanan bu gerçek, sadece Roma İmparatorluğu’na özgü değildi. Yakın tarihte örnekleri çok görülen bu iktidar hırsı içindeki popülist (kitle yardakçılığı) hastalık, en demokrat ülkeleri bile etkisi altına alabilmiştir. Faşist Hitler ile Mussolini'nin dünyayı kana bulayan ve milyonlarca insan canına mal olan politikalarına Alman ve İtalyan halkları coşku ile güç vermiştir. 1950'lerde ABD'deki McCarthy'izmin soykırım bayrağını milyonlar sırıtarak omuzlamıştır. Doğunun politik toprağı da tapılacak “muhteris muktedirler” yaratmakta çok verimlidir. Tabanı delik ayakkabı ile gelenlerin Karun’laştığı bilinir. At sırtında Bağdat’ı fethedip, heykelleri yerle bir edilenler gel di geçti. Bizde de bir başbakan “odunu aday göstersem, seçtiririm” demişti.

Kitlelerin bu psiko-sosyal yapısını, bir anlamda ortak kitle ruhunu irdeleyen bilimsel araştırmalar, halkların din, mezhep ve etnik duygusallıklarının, çoğu zaman önüne geçilmez “tiranlar” yarattığını belgelemiştir. Acı gerçek o ki, kitle psikolojisi bu olaylar karşısında çoğu zaman hukuk dışı uygulamaları ve hatta devlet adına şiddet kullanımını alkışlamıştır. Oy hesabı yapan politikacı, kitlenin bu iyi niyetli heyecanını ve duyarlılığını hep kullanmıştır.

İnanıyorum ki, artık nüfusumuzun çoğunluğunu içeren genç kuşaklar, şu günlerdeki benzer fotoğrafları derin bir hüzünle izliyor. Hele şu son, internete sansür koyan anlayışın politikacısına karşı tepkileri ise kızgınlıktan çok, acıma duygusu olsa gerek. Çünkü onlar, bu tür engelleri çoktan aştılar. Çünkü onlar 21. yüzyılın iletişim ağının derinliğini ve zenginliğini özümsemiş olmanın özgüveni içindeler. Çünkü onlar, değişim ve gelişim özgürlüğünün, “verilmediğini” ama “alındığını” Taksim Gezi’de yaşayarak öğrendiler ve öğrettiler.



DİĞER YENİ YAZILAR