İmralı süreci üzerine sorular!

Haberin Devamı

“PKK-MİT kaydından biliyoruz ki 2006’da MİT, PKK yöneticileriyle Kürt Açılımı için masaya oturmuştu.” Taraf'dan Yıldıray Oğur’un 22 Kasım 2011’deki yazısından bu bilgiyi almıştık. Yani, İmralı süreci, Başbakan'ın talimatıyla 2007 seçim öncesi başlamıştı. Hatta bugün olduğu gibi o zaman da anlaşma sürecinin ilk adımı, PKK’nın elindeki tutsakları serbest bırakması ve saldırılara ara vermesi yani onların deyişiyle ateşkesti.
Yine bilindiği gibi, 2009’da “Kürt Açılımı” için görüşmeler tekrar başladığında devlet, PKK’nın en şahin yöneticileriyle anayasa değişikliğini masaya getirmişti. Ancak, görüşmelere karşın, Reşadiye saldırısı sonrası 2010’un yazında yeniden tırmanan saldırılar yüzünden devlet, Kandil’i bırakıp doğrudan Öcalan’a yöneldi. Daha o tarihlerde, başkanlık dâhil anayasadaki değişiklik ve barış konseyi kurulması konusunun tartışıldığı iddiaları, son İmralı tutanaklarında ayrıntısıyla doğrulandı.
Kürt siyasetinin barış sözcülüğünü yapan yayınlardan alıntı olarak da, şunları okumuştuk: “Temmuz 2011’de devlet Öcalan’la anlaştı. Öcalan 6 Temmuz görüşmesinde bu anlaşmayı açıkladı. Ancak PKK, Ortadoğu’daki sıcak ortamdan büyük kazanımlar elde etme hesabıyla, Öcalan’ın iptal etmesine rağmen demokratik özerklik ilanıyla Silvan saldırısına girişti. Eğer PKK, silahta ve daha çoğunu almakta diretmeseydi, belki Öcalan yeni yıla Yalova’daki evinde bile girebilecekti" (Taraf Kasım 2011).
Habur açılımı, Oslo görüşmeleri ve şimdi de İmralı sürecinden iktidarın aradığı, elbette ki terörün son bulmasıdır. Başbakan'ın “demokratikleşme”, Kürt politikacıların “barış” diye tanımladıkları bu süreç, gizli-açık görüşmelerle süredursun, aydın kamuoyu ikiye bölünmüş durumda: Ülkenin bölünme yolunda olduğu kaygısını taşıyanlar, AKP’nin “başkanlık” uğruna ayrılıkçı siyasete ve dolaysıyla PKK’ya ödün vermekte olduğunu iddia ediyor. İmralı sürecinin sonucunda “anaların ağlamadığı daha ileri bir demokratik yapıya kavuşulacağına” inananlar ise yıllar sonra ilk kez terörü bitirme gücüne sahip gördükleri Başbakan Erdoğan’a koşulsuz destek verilmesi tarafındalar.
Halkın kafası tam anlamıyla karışmış durumda. Medyanın geçmişinde olmadığı kadar baskı altında olduğu kaygısı giderek artıyor. Çünkü ana muhalefet lideri bile derse ki, “ne oluyor, ne sözler veriliyor hiçbir şey bilmiyoruz,” günlük aş-iş derdindeki sade vatandaş ne olduğunu nasıl anlasın!
AKP Hükümeti'ne bakılırsa, İmralı sürecinin yol haritasında önümüzde şunlar var: Ateşkes, örgütün sınır dışına çıkması ve silâhların teslim edilmesi. Ancak herkesin bilmediği, anlamadığı, “karşılığında devletten ne isteniyor?” Yine artık şu gerçek somut olarak görülüyor: Ayrılıkçı ağızların Kürdistan dediği bölgenin, politik ve toplumsal altyapısı ve yerel yönetim çarkı Ankara’dan bağımsız “özerk” bir alt yapıya döndürülmüş durumda. Yaygın soru şu, bu gerçeğin ötesinde İmralı’ya daha ne verilecek? Ağızlarda “ayrılık gündemde yok” dense de, asıl gerçek üç mektuptaki mi, yoksa İmralı tutanaklarındaki mi?




DİĞER YENİ YAZILAR