28 Şubat sayesinde yola devam

Haberin Devamı

28 Şubat postmodern darbesinin asıl hedefi, Erbakan Hoca'nın Refah Partisi'ni kapatmaktı. Öyle de oldu. Milli Görüş tabanı üzerinde kurulacak yeni partiyi ele geçirmeyince Abdullah Gül, Bülent Arınç, R. T. Erdoğan’ı da başlarına alarak AKP’yi kurdular. Yani Başbakan ne derse desin, bugünkü dünya liderleri arasındaki müstesna(!) mevkiini 28 Şubat’a borçludur. Dolayısıyla şimdi 28 Şubat’a karşı sözde yaptığı kavga, Erbakan Hoca'nın yanındaki en yakın iki yardımcısı, Oğuzhan Asiltürk ve Şevket Kazan’ın dedikleri gibi “inandırıcı değildir ve politik istismardır.”
Gerçekte öyle olduğunu da, Başbakan'ın son 4+4+4 konusundaki inat ve ısrarı açıkça göstermiştir. Çünkü kendisinin de dediği gibi ona göre, 28 Şubat’ın hesabını vermesi gereken tek konu, imam hatiplerin yenen hakkıdır. 4+4+4 yasalaşırsa, aileleri istediğinde, ikinci 4 yıldan başlayarak 10 yaşında çocuklar imam- hatip ortaokulunda temel eğitimlerini sürdürecekler. 28 Şubat 1997’ye geri dönelim ve benim de mecliste olduğum o günlerdeki tartışmanın iç yüzünü bir kez daha anımsayalım; REFAH-DYP koalisyonunun 1997'de zorla bozulması gibi bir olay, demokrasinin yerleştiği bir ülkede bırakınız tartışmayı, gündeme bile gelemez. Ancak, 1950'den beri yapılanlara karşın, Türkiye'nin yapısal anlamda demokratikleşmesini bir türlü gerçekleştiremediği de bir gerçek. O tarihte çoğunluğun ortak görüşü şu idi: "Demokratik olmayan bu girişimin ortamını, özellikle milli eğitimdeki laiklik karşıtı gelişmeler hazırlamıştır." Bu nedenle, laik cumhuriyet tartışmasına neden olan eğitimin alt yapısının, 28 Şubat öncesi nasıl bir nitelikte olduğunu görmek gerekir.
1982'ye kadar sadece bir olan ilahiyat fakültesi sayısı 13 yıl içinde 21'e çıkmıştır. 1983-95 arası 72 imam hatip okulu daha açılmış, öğrenci sayısı yüzde 105 artmıştır.
1983'te Milli Eğitim Temel Yasası'nda değişikliğe gidilerek imam hatip lisesi mezunlarına tüm fakülte ve yüksekokullara girme hakkı tanınmıştır. Böylece imam hatip lisesi mezunlarına yargı dâhil kamu görevinin bütün alanları açılmıştır.

İmam hatip liselerine Anadolu imam hatip liseleri eklenmiştir. Kız öğrencilerin de imam hatip okulu ve liselerine alınması serbest bırakılmıştır.

1996 sonunda, 107'si Anadolu imam hatip lisesi, 36'sı çok programlı imam hatip lisesi ve 2'si süper imam hatip lisesi olmak üzere toplam imam hatip lisesi sayısı 610'dur. Öğretmen sayısı 20 bin, öğrenci sayısı 512 bindir.
Yine 1997 yılı başında izinli ve izinsiz toplam 12 bin Kuran kursu ve tarikatların açtığı 2 bin 100 öğrenci yurdu vardı.

Ben o dönemde Adana milletvekiliydim. Osmaniye'nin il olması sonucu yapılan Belediye Başkanlığı seçimi, bir yerel seçim olmaktan çok, iktidarda olan Refah Partisi'nin açtığı tartışma ortamında partiler arası bir genel seçim niteliğine bürünmüştü. Seçimin gündemi, yerel hizmetlerden çıkarak genel siyasal tartışmaya dönüşmüştü. Laiklik karşıtı dinci siyasetin partileri ile laik demokratik cumhuriyet ilkelerini savunanlar arasında kimi zaman kavgaya varan gergin bir seçim yaşanmıştı. Alanlar dini eğitim yapan okul öğrencilerinin gövde gösterilerine ve sokak eylemlerine teslim olmuştu.

O günlerde Başbakan Erbakan'ın "imam hatip okullarının partisinin arka bahçesi" olduğunu söylemesi büyük bir siyasal etkinlik gösterisi sayılıyor ve olağan karşılanıyordu. Bir milyon genç, komşu bir ülkedeki İslami cumhuriyet düzeninin, Türkiye'de de olabileceği inancıyla kendisini bu amaca, neredeyse adamıştı. Sayıları hızla artan küçük yaşta öğrencilerin beyinlerine yerleştirilen yaşam anlayışı onları, bilimin temel alındığı bir ülkenin özgür düşünen çocukları olmakla, şeriat kurallarına bağlı yani bu dünya için değil, asıl öteki dünya için yaşayan birer kul olmak arasında sıkıştırmıştı.

O günlerin içinde yaşayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül diyor ki, “Rövanş duygusuyla yaklaşılmamalı.” Bu sözü kime söylediği çok açık, Başbakan Erdoğan’a. Ama nafile, ne zamanki 2011 Haziran seçiminde R. T. Erdoğan her iki oydan birisini aldı, artık onun için bilinçaltından bir türlü çıkaramadığı kin ve nefret duygularının önünde engel kalmamıştı. Artık yoluna hızla devam edebilirdi. Dindar diyerek dinci(!) nesil de, işte bu yolla yetiştirilir.

DİĞER YENİ YAZILAR