Siz ne dersiniz?

Haberin Devamı

Kemal Derviş diyor ki, “Türkiye’deki insanların önemli bir sağduyuya sahip olmaları, bazen zorluğa katlanabilmeleri, fakat aynı zamanda çok büyük bir dinamizm ve esneklik göstererek hakikaten ekonomiyi ilerletebilmeleri …” devam ediyor, "Bu dinamizm devam ederse Türkiye hakikaten son 10 yılda katettiği mesafeden daha fazlasını da önümüzdeki 10 yılda katedebilir. Ve belki uzun bir mücadele, uzun bir yoldan sonra cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılında umut edildiği gibi dünyanın en ileri ülkeler ailesine katılabilir. Türkiye gelecek vaat ediyor"

Özal döneminin en önde gelen Hazinecilerinden Cengiz Alper ise ölümünden kısa süre önce diyordu ki, “Bugünün siyasi sorunları güzel yurdumuzu, halkımız için yaşanmaz hale getiriyor. Genellersek, ülkemizde lisan bilir, iyi eğitim almış, zeki ve varlıklı insanların mutlu olmalarının zorluğu karşısında, acaba vasat vatandaşlarımız kendilerini nasıl hissederler. İşte burada umutsuzluk başlıyor ve orta ve alt gelir gruplarındaki insanların mutsuz olduğu bir toplumun gelişmesi, ileri gitmesi fevkalâde güç oluyor. Diyebilirim ki, onların esenlik bulma olanağı hiç yok gibi! Ülkenin geldiği duruma bir bak ki, politikacımız bu olumsuz tablodan kendisine pay çıkarıyor. Bugünkü görünümüyle dış politikamız, İsrail meselesi, Kıbrıs, PKK, Irak, AB konularına bağlı olarak devamlı savunmacı bir tutumda ve bizim dışımızda, genellikle de aleyhimize gelişiyor. Ekonomide bağımsız kamu kurumları kendi başlarına ve yaptıklarını koordine dahi etmeden bir kavga sürecinde çalışıyor. Hükümetler, yetkili bağımsız kurumların aldığı faiz, kur ve sair ekonomik tedbirler karşısında sadece seyirci durumunda. Aylarca hazırlanıp tartışılan genel bütçe, bir maaş ve faiz ödeme bütçesi haline gelmiş, bütçedeki her kalem nerede ise donmuş. Devlet kadroları ehliyetsiz kişilerce doldurulmuş. Tarikat, türban, namaz niyaz insanların seçilmelerinde önemli kriterler olmuş. Belediyeler borç içerisinde. Devletin her kademesinde rüşvet diz boyu. Polis moralsiz, mahkemeler aşırı yüklü ve adalet adil değil. Aş-iş derdindeki sade yurttaşın nazarında, egemenlik ve laiklik tarifi tartışması lüzumsuz yere uzatılıyor. Kafalar karışık, gereksiz işlere ayrılan zaman heba olup gidiyor. Terör başlı başına çok ciddi bir sorun olmaya devam ediyor. Bu konuları uzat uzatabildiğin kadar. Bu kadar sorunlu bir ülkede 75 milyon insan yaşıyor ve üstelik bunun 20 milyonunun günlük geliri bir dolar civarında. Diğer taraftan birkaç milyon kişi yaşamında aşırı lüks içinde, hesapsız harcama ve israfları yürekler acısı, yani tipik görmemişlik göstergesi. Çiftçi, esnaf, emekli, öğrenci, memur ve orta sınıf mucizevi bir başarı ile yaşamını devam ettiriyor. Gelir dağılımı altüst olmuş ve cari sistemle düzeltme şansı oldukça sınırlı. Bu noktaya bence iki nedenle geldik. 1965'ten başlayarak 70-80'li yılları sağ sol kavgası ile israf ettik. Okulların üç ay açık kaldığı ortamda yetişenler bugünün politikacısı, bakanı, valisi, elçisi, kaymakamı, belediye başkanı, polis müdürü, savcısı, hâkimi, müsteşarı, genel müdürü ve sair makamların sahipleri. Yani kamu yönetiminde insan gücü zaafımız aşikâr. İkinci faktör olarak da büyümeyi borçlanmaya dayandırıp milli gelirin yapısını sınai ve fiziki üretime dayayamadık. Hizmet sektörü ağırlıklı geliştiği için gelir dağılımının çarpıklığı insanları kısa yoldan dolar milyoneri yapma tutkusuna sevk etti ve bu da beraberinde hukuksuzluk, hırsızlık, vurgun, hortum ve sair olayları getirdi. Son 20 yılın dış ticaret açığının toplamı, batan banka kredilerinin tutarı, ödenmeyen iç ve dış borçlar, (belki 400-500 milyar dolara ulaşacak) muayyen ellerde toplanan bu paralar ülkenin zengin sermaye sınıfını daha da zengin etti. Bunlar, bankacı, ithalatçı, komisyoncu, aracı, simsar vb. akla gelebilecek hatır ticareti yapan işlerin sahipleri. Yarattığı katma değer ödenen bedele karşın çok sınırlı... Çevre sorunlarını bir kenara bırakıp, rant dağıtımında da ekonomik limitlere gelindi.”

Her iki dostumun da geçmişi, aynı eğitim ve deneyime dayanıyor. Alper de Maliyemiz adına da olsa Derviş gibi IMF ve Dünya Bakası ile içli dışlı oldu. İkisi de ekonomimizin karar alma çarklarında en üst düzeyden sorumluluk aldılar ve başarılı oldular. İkisi de görevlerinde hiçbir zaman politikacının baskısına boyun eğmediler. Öyleyse nasıl oluyor da, Alper bu denli kötümserdi de, Derviş iyimser olabiliyor. Herhalde ayrılığın nedeni, Alper’in ölmeden önceki Türkiye'si ile bu günkü Türkiye’nin iki yılda katettiği yol değil. Siz ne dersiniz!

DİĞER YENİ YAZILAR