Olabildiğince yansız...

Haberin Devamı

Seçim sonuçları için yapılan yorumların öne çıkan ortak yanı, AKP'nin artık düşüşe geçtiğidir. 1950'den beri böyle olsa da, Özal'la başlayan son çeyrek yüzyılda, başbakanların hepsi bu gerçeği yaşadı. Artık genel seçim zamanında yani iki buçuk yıl sonra yapılırsa AKP'nin tek başına iktidar olabilecek oyu alacağını, kendi yakın çevresi bile tahmin etmiyordur. Bu nedenle sonuçlar belli olduğunda, Tayyip Erdoğan'ın bir erken seçimi aklından geçirmeye başladığını sezenler olmuştur.

Bu sonucun başlıca nedeni, küresel mali krizden daha bir yıl önce ekonomide başlayan durgunluktur. Üstüne, Deniz Feneri ile patlayan, Ankara'da Gökçek'in her gün bir yenisi ile sırıtan ve İstanbul Belediyesi'ne değin uzanan yolsuzluk suçlamaları halkın tepkisini daha da güçlendirmiş oldu. Gözden kaçmaması geren nokta, bu tepkinin, iline ve hatta ilçesine göre hangi aday önde ise o partinin adayı üzerinden sandığa yansıdığıdır. Kimi yerde CHP, kimi yerde MHP ve hatta örneğin Yalova'da olduğu gibi küçük partiler veya bağımsızlar, AKP'ye karşı sanki ittifak etmiş gözükmektedir. Bu sonuçlar partilerin veya adayların kararıyla değil seçmenin sezgisi ile ortaya çıkmıştır. Katılımın yüksek olması da bunu göstermektedir.

Özellikle Davos'tan sonra, çok saldırgan bir söylemle her şeyi ve herkesi karşısına alan Başbakan'ın, kürsülerde sergilediği "Dediğim dedik, çaldığım düdük" teranesi hemen her kesimi ve her çevreyi yeniden düşünmeye zorladı. İlk kez bir yerel seçim hem de Başbakan'ın bu tutumu yüzünden genel seçim niteliğine dönüştü. Sanki halk, bu başbakana bir ders verilmesi gerektiğinde söz birliği etmiş gözüküyor.

Seçim sonuçlarını tarafsız değerlendirebilen aklı başında herkes, Başbakan kadar ana muhalefet liderinin de halktan alacağı dersler olduğunda birleşiyor. Çünkü 22 Temmuz 2007'de büyük patlama yapan AKP'nin oyları, 29 Mart'taki "İl Genel Meclisi" sonuçlarıyla karşılaştırıldığında şu çıkıyor. AKP, 73 ilde oy erozyonuna uğradı, sadece 8 ilde de oyunu arttırdı. CHP de 43 ilde oy kaybı yaşadı. Anadolu'da ise daha çok geriledi. 29 Mart'ın en fazla kazanan partisi MHP oldu. MHP, 22 Temmuz'a göre 52 ilde oylarını artırmayı başardı.

Ancak bütün bunlardan çıkarak ileriye dönük kesin tahminler yapmak doğru olmaz. Şimdiden ne zaman yapılırsa yapılsın ilk seçimde AKP'nin iktidardan uzaklaşacağını hemen söylemek de tutarlı olmaz. Bu gerçeği Başbakan Erdoğan'ın gördüğünü kimse yadsıyamaz. Düne kadar hiç gitmeyecek diyen Tayyip Erdoğan'a yakın bir bölük liberalin de telaşa kapıldığı açıkça gözüküyor. O nedenle Başbakan'ın başta onlar ve yakın çevresinin uyarılarını dinleyeceği göz önüne alınmalıdır. Ne diyorlar; "Partiyi merkeze çek, mahalle baskısının anlamını iyi düşün, laiklik ve hayat tarzları konusunu önemse, medyayla uğraşmayı bırak, yolsuzluklarla mücadeleyi ciddiye al, idarede 'sizden bizden' ayrımı yapma, siyasette kutuplaşma ve çatışmanın değil, yumuşama ve diyalogun kapılarını zorla, ekonominin ve Avrupa Birliği yolunun gerektirdiği reformları yap, Güneydoğu'da şiddet devrini kapat, dağın yolunu kesecek ve PKK'yı dağdan indirecek siyasal kararlılığı göster".

Tayyip Erdoğan bunları anlayacak ve dinleyecek bir ders aldı mı? Benzemek istediği başbakanlar Menderes'in, Demirel'in ve Özal'ın düşüşe geçtiklerinde neler yaptıklarını görebilirse belki! Olabilir ki, gelecek seçim Türkiye başbakanlık değil de, başkanlık seçimi ile karşı karşıya getirilebilir. O zaman yalnız Erdoğan değil, Baykal ve bazı devlet büyükleri de bu seçim sonuçlarını daha ayrıntılı ve sorumlu ve de yürekli okumak durumundadır.


DİĞER YENİ YAZILAR