Gazetecinin en büyük serveti altına imza attığı, rakiplerini atlattığı haberlerdir. Biz de 16 yıl boyunca bunu yapmaya, günün gündemini oluşturan haberleri bulup çıkarmaya çalıştık
Bu sloganla başlamıştı VATAN Gazetesi, yayın hayatına...
2002 yılının son aylarıydı. Hemen hemen Ak Parti’nin iktidara gelişiyle aynı zamana denk gelen bir başlangıç yapmıştık.
Sabah gibi, Hürriyet gibi, Milliyet gibi köklü gazetelerin arasına girmeye çalışmak, ayakta kalmak kolay olmayacaktı.
Ancak çok iyi bir kadromuz vardı. Gazetecilik olarak o köklü kuruluşlardan aşağı kalmayacağımızı, ses getiren haberlere imza atacağımızı biliyorduk. Rekabetten korkmuyorduk.
Nitekim belki çoğu kimsenin beklemediği bir başarı elde ettik.
Bâb-ı Ali mahallesinin ele avuca sığmaz, zaptedilemez oyuncusu olduk.
Türkiye’yi rotasına alan cruise gemilerdeki turistlerin büyük bir bölümü güvenlik gerekçesiyle Kuşadası’na gelmeyip 10 mil açıktaki Samos adasına çıkıyordu. 2019 sezonunda bu üzücü durum ortadan kalkıyor
Ege’de cruise ile seyahat eden Türkler, benim de tanık olduğum üzücü manzarayı görüp sanırım kahrolmuşlardır. Mesele şu. Diyelim ki içinde 2 bin turist olan gemi İtalya’dan ya da Yunanistan’dan kalktı. Kuşadası’na geliyor. Tam Kuşadası’na gelecekken rotayı bir anda Samos adasına kırıyor. Oysa adada cruise gemilerin yanaşacağı doğru dürüst bir liman yok. Gemideki yolcuların büyük bölümü, özellikle de gençler, filikalara binip adaya çıkıyor. Gemi kalan yolcularla Kuşadası’na yöneliyor. Kuşadası dönüşü, Samos’ta bıraktığı yolcularını alıp devam ediyor.
Bu 2015’ten sonra ortaya çıkan çok sevimsiz bir tablo. Bir Türk olarak bire bir tanık olduğunuzda fena acıtıyor. Sebebi güvenlik kaygıları. Özellikle tura katılan gençlerin anne babaları çocuklarının Türkiye’ye ayak basmasını istemiyor. İşin ekonomik boyutu da var tabii. Güvenlikle ilgili algı bozulunca şahsi sigortalarda Türkiye bölümü pahalanıyor. Çoğu turist ekstra sigorta parası vermek istemediği için Türkiye ayağını pas geçiyor.
Neyse ki bu sevimsiz tablo 2019’da ortadan kalkacak gibi görünüyor. Türkiye’nin güvenlikle ilgili sigorta primi oldukça düştü. Bu sayede 600 binlerden 50 binlere kadar gerileyen cruise turist sayısı 2019’da yeniden 500 binleri görebilir. Bu konudaki gayretleri için Kuşadası Belediyesi’ni de kutlamak gerekiyor.
KUŞLAR ADAYA GERİ DÖNÜYOR
Kuşadası Belediye Başkanı Özer Kayalı, geçen hafta İstanbul’a geldiğinde sohbet etme imkanı bulduk. 20-30 yıl önce Ege tatili denince akla sadece Kuşadası gelirdi. Çeşme hatta Bodrum daha az bilinirdi. Zamanla Kuşadası betona kurban oldu. Kayalı, betonlaşma ve çarpık kentleşmeden zarar gören Kuşadası’nda değişim rüzgarları estiğini söylüyor. Hayata geçirdikleri ‘Çarpık yapılaşmaya dijital engel’ projesiyle bu soruna çözüm getireceklerine dair iddialı konuşuyor. Projeyle Merkez, Davutlar ve Güzelçamlı’ya ait imar planları dijital ortama aktarılmış. Planlar şeffaflaştırılmış ve halkın denetimine sunulmuş. 2014’ten sonra yoğunluk artıran plan tadilatı yapılmadığına dikkat çekiyor Başkan Kayalı. Kişiye özel plan tadilatlarına da son vermişler. Kamusal zorunluluklar dışında planlarda değişiklik yapılmıyor. İmar Barışı’nın affa dönüştüğünü, sıfırdan inşaatlar yapıldığını, SİT alanlarının bile insafsız bir talana kurban gittiğini gördüğüm için bu çabayı önemsiyorum. Kayalı bu sayede adını eskiden ev sahipliği yaptığı kuşlardan alan Kuşadası’na kuşların bile döneceğini söylüyor. Geç kalmış olabiliriz. Kuşlar küsmüş olabilir ama en azından turistler geri dönsün o da bir kazanç olur...
Her yıl 65 bini Türk, 15 bini Suriyeli 80 bin doğumun olduğu Şanlıurfa’da işsizlik en büyük problem. Emek yoğun ayakkabı sektörü bu yüzden bir umut. Şanlıurfa’yı, Türkiye’nin 7’nci ayakkabı üretim merkezi yapma projesinin bayraktarlığını FLO üstlenmiş. Bakalım şehrin kaderi değişecek mi?
Şanlıurfa Valisi Abdullah Erin’in verdiği rakamları ağzım açık dinliyor ve bir yandan da not alıyorum.
Şehrin nüfusu 2 milyon 600 bini bulmuş. Bunun 550 bini Suriyeli. Nüfusun yüzde 51’i 0-15 yaş arasında. İnanılmaz bir rakam. Nüfusun yüzde 71’i ise 0-29 yaş aralığında. Bu da inanması güç bir oran. Her yıl 65 bini Türk, 15 bini Suriyeli olmak üzere 80 bin yeni çocuk dünyaya geliyor. Türkiye genelinde doğum oranı binde 12’lerdeyken Şanlıurfa’da bu oran binde 24’lere yaklaşmış. Okullarda 800 bin öğrenci öğrenim görüyor. Vali Erin’in verdiği rakamlara göre, resmi işsizlik yüzde 17’lerin üzerinde. Ve ne yazık ki son dönemde terör gibi istenmeyen olaylar Şanlıurfa’da artmış vaziyette. Zaten ekonomik anlamda güçsüzlükler içeren bir iklimde artmaması imkansız.
FLO’nun Şanlıurfa yatırımını yerinde görmek için önce Gaziantep’e ardından karayolu ile Şanlıurfa’ya gelmiştik. Vali Erin’in verdiği bu rakamlardan sonra Ziylan ve Büyükekşi ailelerinin ön ayak olduğu girişimin bölge için ne kadar hayati olduğunu çok daha iyi anladım.
FLO Ayakkabıcılık, Şanlıurfa’yı Türkiye’nin 7’nci ayakkabı üssü yapmaya çalışıyor. Ayakkabı sektörü istihdam açısından önemli. Zira emek yoğun bir sektör. Mesela FLO’nun 2. Organize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikasında 900’den fazla işçi var.
FLO Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Büyükekşi, bölgede oluşturulacak ayakkabı organize sanayi bölgesi ile en az 20 bin kişiye doğrudan iş imkanı yaratılabileceğini söyledi.Bu konuda ellerinden gelen desteği vermeye hazır olduklarını vurgularken bugüne kadar yaptıklarına da değindi:
Biodizele dönüştürülmek üzere evlerden, işyerlerinden toplanan atık yağların yasak olmasına rağmen yem sanayicilerine satıldığı öne sürüldü. Ağır metal içeren bu yağlar yem olarak hayvanlara veriliyor. Bu yemle beslenen hayvanları tüketen insanların kanser riski artıyor
İstanbul, nihayet yeni havalimanına kavuşuyor. Açılışa günler kala inşaatın geldiği son seviyeyi inceleme fırsatımız oldu. Havalimanı, terminali ve 76 milyon m2’lik alanı ile ürkütücü bir büyüklüğe sahip. Ancak öyle teknolojiler kullanılıyor ki burada kaybolmanız, uçağı kaçırmanız imkansız
Terminalden girdiniz, sizin uçağınız diyelim ki en uçtaki. Maksimum 2 kilometre yürümeniz gerekecek. Güvenlik taramaları, kimlik sorgulama derken 50 dakikayı bulabilecek bir serüvene dönüşebilir.
Yeni havalimanı daha yoldan gördüğünüzde büyüklüğü ile gözünüzü korkutuyor. Bu büyüklüğü karşılaştırmalı olarak vermek gerekirse Pekin Havalimanı 23 milyon metrekare alan üzerine kurulu. Frankfurt 21, Atlanta 19 milyon metrekare. Atatürk Havalimanı ise 12 milyon metrekare. Yeni havalimanı 76 milyon metrekarelik devasa büyüklüğü ile bu 4 havalimanını da içine alabilecek boyutta. Sadece terminal kısmı 1.2 milyon metrekare büyüklüğe sahip.
İGA, ilk faz devreye girdiğinde 90 milyon yolcu kapasiteli olacak. (İGA diyorum ama bakalım adı ne olacak. Bir duyumum var ancak kesinleşmeden yazmak yanlış olur.)
Önceki gün terminalin ve körüklerin neredeyse bitmiş inşaatını gördüğümde ilk aklıma gelen şey ‘Burada pek çok yolcu kaybolur, kapıyı bulana kadar uçağı kaçırır’ oldu. İGA İcra Kurulu Başkanı Kadri Samsunlu bu havalimanında kullanılacak ve dünya için de çok yeni sayılacak teknolojilerle bunun imkansız olduğunu, her şeyin tıkır tıkır işleyeceği konusunda iddialı olduklarını söyledi.
‘Beacon’ ile yön bul
İstanbul Yeni Havalimanı teknolojisi sayesinde adeta küçülecek, müthiş keyif alacağınız bir yolculuk deneyimine dönüşecek gibi duruyor.
‘Beacon’ teknolojisi bir nevi Yandex map. Bina içi navigasyon çözümü ile gideceğiniz noktayı giriyorsunuz en ideal yolcu rotasını size belirliyor. Sanki arabayla adres buluyormuş gibi sizi sağa sola komutlarla da yönlendiriyor. Bunu tabii elinde bir akıllı telefon uygulaması olanlar yapabilecek. Herkesin akıllı telefonu olmayabilir. Olmayanlar için de ‘Beacon’ üniteleri yardımcı olacak. Sadece terminal değil, pistler ve taksi yolları da çok karışık. Benzer bir sorunu pilotlar da yaşamasın diye onlar için de ‘Follow the green’ sistemi uygulanmış. Genelde havalimanlarında uçakların önünde ‘Follow me’ yazılı araçlar olur. Burada bu araçlar olmayacak. Uçağın pilotu yerde önünde yanan yeşil ışıkları takip ederek körüğünü, park alanını bulabilecek.
Sequoia Capital’i bilen bilir. 1976’da kurulan Apple’ı 1978’de keşfedip yatırım yaptı. YouTube, WhatsApp, Instagram henüz bebekken ve projelerine inanan yatırımcı çıkmazken geleceği görüp ilk can suyunu koydu. Kurduğu fonlara ortak olmak için insanların sıraya girdiği Sequoia, şimdi 33 yaşında bir Türk kızına inandı ve Türkiye’de ofis açma kararı da aldı
Hafta içinde Endeavor yönetimiyle buluştuk ve Endeavor Türkiye’nin destek verdiği genç girişimcilerinin başarı hikayelerini dinledik. Insider’ın kurucu ortaklarından Hande Çilingir, 2012’de kurdukları şirketin geldiği noktayı, büyüme hikayesini aktarırken satır arasında çok önemli bir detay verdi. Sequoia Capital’den yatırım aldıklarını söyledi.
Sequoia öyle sıradan bir yatırım şirketi değil. Apple’ın Apple olacağını, Oracle’ın Oracle olacağını hissedip daha kimse bu yatırımlara güvenmezken para yatıran ve yatırdığı paranın karşılığını da sonra kat be kat geri alan bir girişim sermayesi şirketi. Zaten yazının altında verdiğim şu listeye dikkatle bakarsanız Sequoia’nın nasıl bir şirket olduğunu anlayabiliyorsunuz. Başlıkta da dediğim gibi eli değen kral oluyor. Bir başka ifadeyle kral-kraliçe olması muhtemel şirketleri adeta kokluyor.
FIBA Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Endeavor Türkiye’nin Yönetim Kurulu Üyesi Murat Özyeğin de Hande’nin verdiği bu bilgiden sonra araya girip Sequoia’nın nasıl bir şirket olduğunu tek bir cümle ile özetledi zaten. “Bu fon para sahiplerine gidip ‘Bana ortak olun’ demez. Para sahipleri Sequoia’nın fonlarına yatırım yapmak için sıraya girer.”
Çilingir, satır arasında geçti Sequoia’yı ama bir başka detay daha verdi: Insider Türkiye’de yaptıkları ilk yatırım oldu. Ancak Türkiye’nin potansiyelini farkettiler. Türkiye’de ofis kuruyorlar. Hatta 2 şirketle de çok yakından ilgilendiklerini biliyorum.
Ekmekte maliyet analizi yapmak kolay değil. Fırının ölçeği, lokasyonu fiyatı ciddi etkiliyor. Günde 1.000 ekmek üreten bir fırınla 3 bin ekmek üreten fırının ekmek başına maliyeti arasında yüzde 5’e yakın fark bulunuyor
Yaptığım hesaba göre 250 gram ekmeğin maliyeti 85 kuruş civarında. Bu fırının kapasitesine göre 90-95 kuruşa çıkabiliyor, 75 kuruşa da inebiliyor. Neticede 250 gram ekmek için 1.25 liralık fiyat makul görünüyor
Türkiye’de finansal okuryazarlık çok az olduğu için pek çok sektörde maliyet analizi yapılmaz. İşler kör topal ilerler. Hangi fiyatın makul olduğu, kimin yüzde kaç kâr marjı ile çalıştığı pek anlaşılmaz. Bilinsin de istenmez.
Hayvan çiftliği olanların çoğu, etin kilosunu kaça mal ettiğini bilmez. Kafadan bir rakam atar, buna inanır, toplumun da inanmasını bekler. Peynirci de böyle yapar, ekmek üreten de...
Doğalgaza yüzde 20 zam gelir, sattığı ürünün fiyatını yüzde 20 artırmaya çalışır. Halbuki ürettiği malın içinde enerjinin payı yüzde 30’dur ama fark etmez. Müteahhit de aynı cinliği yapar. (Gerçi şimdi durgunlukta yapamıyorlar ama...) İnşaat demirine yüzde 10 zam geldi diye konut fiyatını yüzde 10 artırırlar.
Kur geçişgenliğinden dolayı otomobil fiyatları yüzde 40-50 artarken, kredi faizlerinde artan maliyet de işin tuzu biberi oldu. Sıfır araç fiyatları öyle bir yükseldi ki vatandaş mecburen ikinci ele yöneldi. İkinci el aracını satanlara gün doğdu ve fiyatlar ortalamada yüzde 20-25 arttı