Gazete Vatan Logo

En ağır AB ilerleme raporu!

AB İlerleme Raporu'nda sert eleştiriler...

En ağır AB ilerleme raporu!

Avrupa Komisyonu dün Türkiye için 1998’den bu yana yayınladığı İlerleme Raporlarına bir yenisini ekledi. 97 sayfalık rapor, son yılların eleştiri dozu en yüksek raporu olarak dikkat çekti.

Türkiye’nin Ekim 2011-Eylül 2012 arasındaki performansını değerlendiren ve sonraki yıl içinde ödevlerini belirleyen AB İlerleme Raporu ve Stratejik İşbirliği belgesinde ifade özgürlüğü ihlallerindeki artışın ciddi endişe kaynağı olduğu belirtildi, darbe davalarındaki uzun tutukluluk süreleri ve iddianamelerin uzunluğu eleştirildi. Ancak rapor “Balyoz Planı” ve “Ergenekon” gibi yapılanmalara yönelik davaların “Türkiye’de demokratik kurumların uygun işleyişine ve hukukun üstünlüğüne güveni artırmak için fırsat sunduğu ifadesine de yer verdi. Raporda yeni anayasa sürecinin Kürt meselesi başta olmak üzere Türkiye’nin köklü sorunlarına çözüm fırsatı sunacağı da dile getirildi. İşte AB’nin Türkiye değerlendirmelerinden satırbaşları:

AB İLE İLİŞKİLER: Temmuz 2012’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin AB Dönem Başkanlığı’nı üstlenmesi üzerine Türkiye bu makamla ilişkilerini kesti.

TÜRKİYE’YE YARDIMLAR: Katılım Öncesi Mali Yardım (IPA) kapsamında 2012 için Türkiye’ye 856 milyon euro ayrılmıştır. Adli reformlar, hukukun uygulanması ile ilgili hizmetler, müktesebatın öncelikli alanlarda uygulanması, ekonomi, sosyal ve kırsal alanlardaki reformların uygulanması ile ilgili kurumlara sağlanan desteklere öncelik verilmiştir.

DEMOKRASİ VE SİYASET: Yeni anayasa çalışmaları başlamıştır. “Ergenekon” ve “Balyoz” davaları raporlama sürecinde devam etmiştir. Savunma makamının haklarıyla ilgili endişeler devam etmektedir. Yargılama öncesi tutukluluk sürelerinin uzunluğu, aşırı uzunluktaki iddianameler endişe verici olmaya devam etmiştir. Yargıya olan güveni pekiştirme fırsatı olan davaların kapsamlarının çok geniş olması ve yargılama süreci ile ilgili eksiklikler ve aksaklıklar kamuoyunun kutuplaşmasına neden olmuştur. Savunma makamının haklarını güvence altına almak ve dava sürecinde saydamlık sağlamak üzere dava süreçlerinin hızlanması sağlanmalıdır.

MECLİS ÇALIŞMALARI: TBMM yüksek öneme sahip siyasi konuları ele almakta sınırlı başarı göstermiştir. Kamu harcamalarının TBMM adına Sayıştay tarafından denetlenebilmesi konusunda hiçbir aşama kaydedilmemiştir. TBMM’nin güvenliği kısmi olarak askerden polise devredilmiştir.

ADLİ SİSTEM: HSYK ile ilgili olarak Adalet Bakanı ve Müsteşarının rolleri konusunda değişiklik yapılmamıştır. Deniz feneri davası savcılarının askıya alınması idarenin baskısı olduğunu ortaya koymuştur. Anayasa Mahkemesi ile ilgili yasaya ilişkin eleştiriler dikkate alınmamıştır. Mahkeme salonlarındaki fiziki koşullar ve düzenlemeler iddia ve savunma makamının eşitliği ilkesini güvence altına alındığını yansıtmamaktadır. Savcı ve hâkimler ulusal yasalar ile çelişen durumlarda uluslararası insan hakları anlaşmalarının dikkate alınması gereğine uymamaktadır. Temyiz mahkemesi kararlarına erişim kısıtlıdır. Kadınların savcılık ve yöneticilik makamlarında temsili (%24) düşük orandadır. Savunma makamının dosyalara erişimi sınırlı düzeydedir.

YOLSUZLUKLA MÜCADELE: Milletvekillerinin yolsuzlukla ilgili suçlarda dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda bir gelişme sağlanmamıştır. Milletvekillerinin ve üst düzey kamu personelinin yolsuzluklarla ilgili suçlarda yargılanmasını sağlamak üzere nesnel koşullar ve kıstaslar belirlenmelidir.

MEDENİ VE SİYASİ HAKLAR: Hem tutuklama sırasında ve resmi nezaretler dışında, hem de resmi nezaret ve ceza evlerinde aşırı güç kullanımı kaygı uyandırıcıdır. Güvenlik güçleri tarafından orantısız güç kullanımı ve ateşi silahla ölüme yol açma gibi olaylar devam etmiştir. Hak ihlallerinde kişisel dokunulmazlık ve cezadan muaf tutulma uygulamalarıyla mücadele yetersiz kalmıştır. İşkence olaylarında zaman aşımı kurallarından muafiyet sağlanmamıştır. Kayıp kişiler, toplu mezarların açılması ya da yargısız infaz olaylarının araştırılması için bir yaklaşım bulunmamaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan toplu mezarlar yeterli biçimde araştırılmamıştır.

İNANÇ, VİCDAN VE DİN ÖZGÜRLÜĞÜ: Sümela Manastırı’nda doksan yıldan bu yana üçüncü kez ve Akdamar Kilisesi’nde ise 1915 yılından bu yana üçüncü kez ayinler düzenlenmeye devam etmiştir. Daha önce isim ve dinlerini gizleyen bazı Ermeniler gerçek isim ve dinlerini kullanmaya başlamışlardır. 2012-2013 yılı için MEB tarafından hazırlanan din bilgisi kitaplarında Alevi inancıyla ilgili bilgiler yer almıştır. AİHM’nin zorunlu din dersleri konusundaki 2007 tarihli kararı halen uygulanmaya konmamıştır. Din dersine katılmayan öğrenciler bazı durumlarda dışlanmaya maruz kalmıştır. Dersten muaf olan öğrenciler için başka ders seçenekleri verilmemektedir. Heybeliada Rum Ortodoks Ruhban Okulu halen kapalıdır.

KIBRIS: Türkiye, G. Kıbrıs ile ikili ilişkilerini normalleştirmede bir ilerleme kaydetmemiştir. Ayrıca Türkiye AB G. Kıbrıs Dönem Başkanlığı tarafından düzenlenecek toplantılara katılmayacağını bildirmiştir.

EKONOMİ: Türkiye’nin yüksek düzeyde bir cari açığı bulunmakta, bu da yabancı yatırım akışının tersine dönmesi halinde ülke ekonomisinin güç duruma düşmesi riskini taşımaktadır.

En ağır AB ilerleme raporu

Seçim barajı hâlâ indirilmedi

Siyasi reformlar ve parlamentonun asli görevlerini yürütme çabaları siyasi partiler arası diyalog ve uzlaşı eksikliği nedeniyle kesintiye uğramıştır. CHP’nin tutuklu milletvekillerinin serbest kalması amacıyla yaptığı Ceza Yasası değişiklik önerisi çoğunluk tarafından desteklenmemiştir.

Parlamenterlerin dokunulmazlıklarının kapsamı çok geniştir. Ancak milletvekillerinin ifade özgürlüğü konusunda aynı şekilde esneklik mevcut değildir. Yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının oy kullanabilmesini sağlayan yasa dışında seçim sisteminde önemli bir değişiklik yapılmamıştır. Avrupa Konseyi üyeleri arasında en yüksek olan %10 seçim barajı devam etmektedir. Siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili kurallar ve süreç Avrupa standartlarıyla uyumlaştırılmamıştır. Siyasi partilerin ve seçim kampanyalarının finansmanı ile ilgili yasalar Avrupa standartlarında değildir.

Dersim, Uludere ve Kürtçe...

Başbakan Dersim olaylarının sorumlularının ortaya çıkarılması konusunda hazır olduğunu açıklamıştır. Ancak Uludere olayı ile ilgili siyasi sorumluların ortaya çıkarılmasına yönelik tartışma bulunmamaktadır. Hükümet üyeleri medya ve sivil toplum tarafından yöneltilen eleştirilere kışkırtıcı bir yaklaşımla cevap vermiş ve birçok olayı da yargıya taşımıştır. Yerel yönetimlere daha fazla yetki verilmesi konusunda ilerleme kaydedilmemiştir. Öte yandan 2011’de yayımlanan kanun hükmünde kararname ile arazi kullanım planlaması ve şehircilik konularında yerel yönetimler merkeze daha da bağlı hale getirilmiştir. 2007 Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi tavsiye kararları doğrultusunda Türkçeden başka dillerin kamu hizmetlerinde kullanımı alanında değişiklik yapılmamıştır. Mahkemeler ısrarla belediyelerde Türkçeden başka dil kullanımı hakkında karar almaya devam etmiştir.

Kürt açılımı devam etmedi

Kürt sorunu Türkiye demokrasisinin zayıf noktalarından biri olmaya devam etmektedir. 2009’da başlatılan “demokratik açılım” sürdürülmemiştir. PKK’nın artan eylemleri zarar vermeye devam etmiştir. KCK davası devam etmiştir. BDP’ye bağlı Kürt politikacıların belediye başkanlarının, belediye meclis üyelerinin bu kapsamda tutuklanması bölgesel ve yerel demokrasiyi olumsuz etkilemektedir. Uludere’de 34 sivil vatandaşın askeri ateş sonucu öldürülmesi ile ilgili saydam bir kamu soruşturmasının eksikliği güven sarsıcı olmuştur. Konunun siyasi sorumluluğu ile ilgili tartışma gerçekleştirilmemiştir.

2009’da başlatılan Kürt Açılımı devam ettirilmemiştir. Hükümet PKK ile gerçekleştirilen gizli görüşmelerin sona erdirildiğini açıklamış ancak PKK ile ilişkisi olmayan siyasi partilerle diyaloga devam etme niyetinde olduğunu belirtmiştir. KCK operasyonları artmış, sadece Kürt politikacılar, yerel olarak seçilmiş belediye başkanları ve belediye meclis üyelerini değil basın yayın kuruluşu temsilcilerini, insan hakları savunucularını, sendikacıları,tanınmış akademisyen ve avukatları da hedef almıştır. 31 belediye başkanı ve 226 yerel idareci KCK’dan tutuklu.

MGK gözden geçirilmelidir

Sivil idarenin güvenlik güçleri üzerindeki yetkilerinde artış gerçekleşmiştir. Ordu mensuplarının liselerde Milli Güvenlik dersi vermesi Ocak 2012’de kaldırılmıştır. Genelkurmay Başkanı eğitimde Kürtçenin kullanılması ile ilgili eleştiride bulunmuştur. Ordudan ayrılanların tazminat ödemesini gerektiren yasa yürürlüktedir. Sivil ve askeri istihbarat arasında işbirliğini artırmak üzere Mart 2012’de İstihbarat Değerlendirme Merkezi kurulmuştur. Sivil makamın jandarma kuvvetleri üzerindeki yetkileri sınırlı düzeydedir. Askeri ve sivil mahkeme sisteminin konu olduğu ikili yapı devam etmektedir.

Askeri hâkim ve savcıların bağımsızlıkları şüphelidir. Milli Güvenlik Kurulu’nun yapısı ve yetkileri gözden geçirilmelidir.

Cumhurbaşkanı uzlaştırıcı rol oynamaya devam etmiştir. Cumhurbaşkanı tutuklu gazeteciler ile ilgili endişelerini dile getirmiş ve yeni bir anayasa yapılması gerektiğini vurgulayıcı açıklamalar yapmıştır. Cumhurbaşkanı’nın görev süresi ile ilgili belirsizlik ortadan kalkmıştır.

Basında geniş kapsamda otosansür uygulanmaktadır

Basın özgürlüğü pratikte daha da kısıtlanmıştır. Gazeteci, basın çalışanı ve dağıtımcıların tutuklanması yönünde artan eğilim kaygıları artırmaktadır. AİHM’ne ifade özgürlüğünün ihlalleriyle ilgili çok sayıda başvuru olmuştur. Kürt sorunuyla ilgili çalışan yazar, akademisyen ve gazetecilerle birlikte öğretim görevlileri ve araştırmacılara da çok sayıda dava açılmıştır. Bazı sol görüşlü ve Kürt gazeteciler terörizm propagandası yapmaktan tutuklanmıştır. Terörle Mücadele Yasası’nın 6. ve 7. Maddelerinin TCK’nın 220 ve 314. Maddeleriyle birlikte uygulanması suiistimallere neden olmaktadır: bir makale yazmak ya da konuşma yapmak kişinin hakkında terör örgütüne üyelikten ya da liderlikten dava açılmasına ya da uzun bir hapis cezasına çarptırılmasına neden olabilmektedir. Üst düzey hükümet üyeleri ve devlet memurları ile ordu hakkında haber yapan gazetecilere karşı dava açılmaktadır. Birçok gazeteci hükümeti açıkça eleştiren makaleler yazdıktan sonra çalıştıkları gazetelerden kovulmuştur. Birçok basın yayın organı sanayi holdinglerinin elinde bulunmaktadır ve bu holdinglerin diğer çıkarları nedeniyle ifade özgürlüğünün kısıtlanması yaygınlaşmış ve yoğunlaşmıştır. Türk basın-yayın organlarında geniş kapsamda oto sansür uygulanmaktadır. AİHM’de TCK’nın 301. Maddesi ile ilgili verilen iki karar halen uygulanmamıştır. Orantısız kapsam ve
süreli internet sitesi yasakları sıklıkla devam etmektedir. TİB Mayıs 2009’dan beri yasaklı internet siteleri konusunda istatistik yayımlamamaktadır.

Kadın ve çocuk hakları

Kadına karşı Şiddetle Mücadele Eylem Planı (2012-2015) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından kabul edilmiştir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Jandarma arasında bir protokol imzalanarak, Jandarma personelinin kadına karşı şiddetin önlenmesi ve şiddet mağdurlarına yardımda cinsiyet eşitliği konularında eğitilmesi hedefi ortaya konmuştur. Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası’na son anda yapılan değişiklikler endişe yaratmaktadır. Sezaryen doğumlara karşı yeterli hazırlık olmadan ve sivil toplum ve en önemlisi kadın örgütlerinin görüşü almadan bir yasa çıkarılmaktadır. Kürtaj ile ilgili benzer tartışmalarda hükümet tarafından yapılan açıklamalar kadın haklarına pratik anlamda saygının artırılması gerektiğini göstermiştir. Kadınların iş gücüne katılımı düşüktür.

Çocukların okul öncesi eğitime katılımı bir önceki yıla göre %1 artmıştır. Öğretmen sayısı ise %15 artmıştır. İlköğretim (1. 8. sınıf) ve Ortaöğretimde (9. 12. sınıf) eğitime katılım oranı artmış ve cinsiyet farkı azalmıştır. Kız çocukları için bazı illerde mobil eğitim hizmetleri başlatılmış ve kapsama oranı düşük kalmıştır. 2012-2013 yılından itibaren ortaöğretimdeki öğrencilere Türkiye’de konuşulan yaşayan diller ve lehçelerle ilgili seçmeli ders imkânı tanınmıştır.

Büyük hayal kırıklığı

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, ilerleme raporunu değerlendirdiği basın toplantısında şunları söyledi:

- Avrupa Birliği’nin bu yıl ki İlerleme Raporu’nu özellikle siyasi kriterlere ilişkin bölümünü büyük bir hayal kırıklığıyla karşıladığımızı belirtmek durumundayım.

- İlerleme Raporları bizim için bir karne notlandırma belgesi değildir, hiçbir zaman olmamıştır, olamaz. Hükümetimize, ülkemize, milletimize karne verecek yegane makam milletimizin bizzat kendisidir.

- AB İlerleme raporlarının AB kriterlerine uyum süreci bağlamında objektif bir Türkiye fotoğrafının çekilmesine imkan tanıdığına inanmak isteriz. Ancak anlaşılıyor ki tanımadığımız sözde bir devletin, sözde dönem başkanlığına denk gelmesi raporun içeriğinde bizi hayal kırıklığına uğratacak hususların ağırlıkta olmasında etkili olmuştur.

- Biz yine de her yıl olduğu gibi bu raporun içerisinden makul ve yapıcı eleştirileri dikkatle not edecek, eksikliklerimizi gidermek için hassasiyetle hareket edeceğiz.

- 3 Ekim 2005’te başlayan müzakere sürecini aynı kararlılıkla sürdürüyoruz. Hiç tartışmasız Türkiye 10 Ekim 2012, yani bugün itibarıyla AB standartlarına en yakın olduğu noktadadır.

Haberin Devamı