AB sınırları ötesinde söz sahibi olmak için Türkiye’ye muhtaç

Haberin Devamı

Türkiye’nin enerjiden güvenliğe birçok konuda kritik rolü olduğunu söyleyen AB uzmanı Tulu Gümüştekin, “Bush döneminde ciddi erozyona uğramış olan NATO canlanıyor. AB’ye kendi sınırları dışında kalması kesin olan ülkelere yumuşak güç olarak çekiciliğini sürdürebileceği bir sistem lazım. AB, sınır ötesinde ancak Türkiye ile birlikte söz sahibi olabilir” dedi

Şu sıralar gündemimizde yokmuş gibi görünen AB süreci yakın bir zamanda yeniden ateşli bir biçimde masaya yatırılacak. Malum Türkiye AB müzakerelerinde Kıbrıs konusunda tıkandı. Açılan 8 başlık askıda kaldı. Sonbaharda ise Türkiye’nin karşısına Güney Kıbrıs bayraklı gemilerin Türk limanlarına giriş izni konusu yeniden gelecek. Ayrıca 2 Ekim’de İrlanda Lizbon Anlaşması’nı oyluyor. Evet çıkarsa yeni bir makam ortaya çıkacak AB’de: AB Konsey Başkanlığı. Sonbahar hem AB için hem de Türkiye için yeni başlangıçlara gebe. Bu konuları konunun uzmanı Tulu Gümüştekin’le konuştum. 17 yıldır AB sürecini takip eden, son 10 yıldır da bir ayağı İstanbul bir ayağı Brüksel’de yaşayan CPS Stratejik Danışmanlık Grubu’nun Genel Müdürü Gümüştekin, ’Uzun soluklu bir koşudayız’derken hiç de umutsuz değil, aksine ABD’nin Türkiye’yi ’gelişen bir güç’ olarak tanımlamasını çok önemsiyor ve AB liderlerinin henüz ABD’nin değişen yönetiminin politikalarını anlamadığını düşünüyor.



* AB Türkiye’nin gündeminden çıktı mı? Kıbrıs konusu yüzünden açılan 8 başlık askıda, bir adım yol alınamıyor, yeni başlık açılamıyor. AB liderleri Türkiye ile ilgili çok olumsuz konuşuyor...

Evet bunlar var ve beklediğimizden yavaş yol alıyoruz. 2009 yılı AB için de zor ve karışık bir yıl oldu. Türkiye tarafından baktığımızda moraller bozuldu ama bu da geçici.

* Türkiye’de AB’ye karşı kamuoyu desteğinin düştüğü görülüyor. AB’ye gireceğimize dair inanç zayıfladı. 4 yıl önce müzakereler açıldı, sonra bir durakta durduk gibi?

Yükselmeye başladı şu aralar... Bu destek, ciddi bir fırsat olduğunda kendini çok geniş bir biçimde gösteriyor. En umutsuz gözüken dönemlerde bile, girmek isteyen sayısı girmek istemeyenden daima fazla çıkıyor.

* Türkiye dış politikası kabuk değiştiriyor görüşü hakim. AB süreci bu anlamda önemli. Bu süreci nasıl okuyorduk, şimdi nasıl okuyoruz? AKP iktidara geldiğinde ’Öncelik AB’ dedi, oldu mu?

Son 5 senede farklı bir noktaya geldik. Belki de bu su yüzüne yeni Amerikan yönetimiyle çıktı. Yeni ABD yönetimi Türkiye ile bölgede esnek bir ittifak oluşturmak, Türkiye’yi çekim merkezi olarak kullanma politikası oluşturdu.

* AB bundan etkileniyor mu?

Bu fotoğrafta AB’ye en kısa zamanda üye olan Türkiye ABD’nin önceliği. Türkiye’nin artan ekonomik gücü ve demokratikleşmesinde AB’nin etkisi görülüyor. Bu bölgenin tamamı için Türkiye’nin AB üyesi olması önemli. Türkiye rol değişimine soyunmuş durumda. Türkiye gelişen bir küresel güç.

* AB üyeleri arasında şiddetle AB’nin genişlemesine karşı olanlar var.
Avrupa ne kadar genişleyebilir? Bugün üye sayısı 27. Yarın 30’a çıksın. Avrupa’nın sınırlarının ötesinde de söz sahibi olması lazım. Bunu da ancak Türkiye ile birlikte yapar. AB bugün 35 üyeyi aşabilir mi? Sanmıyoruz. Türkiye üzerinden farklı ülkelere ulaşma ve işbirlikleri oluşturma şansı doğdu. Türkiye aracılığı ile çevre ülkelere, üyelik perspektifi olmaksızın istikrar, barış ve liberalizasyon ile kalkınma fırsatı sunabiliyor AB. Bu son derece yaşamsal bir husus 21. yüzyıl için.

* AB’nin buna ihtiyacı var mı?

Kesinlikle var. Enerji kaynakları için var. Ayrıca güvenlik için bu şart. Değişen düzende yeni bir NATO Genel Sekreteri var. Bush döneminde ciddi erozyona uğramış olan NATO canlanıyor. AB’ye ciddi biçimde, kendi sınırları dışında kalması kesin olan ülkelere yumuşak güç olarak çekiciliğini sürdürebileceği bir sistem lazım. Bu sistem Türkiye olmaz ise çalışacak gibi gözükmüyor. AB içindeki karar alıcılar, henüz ABD’deki yönetim değişikliğini anlamış değiller. Yeni bir söylem ve tutarlı bir AB vizyonu geliştirmek yerine ulusal konumlarını optimize ederek iç politikada ellerini güçlendirmek istiyorlar. Zaman çok daha geniş bir ölçekte düşünme zamanı. AB içinde bu değişimi anlayıp yönetebilecek iktidarlar henüz yok. Karamsarlık da biraz bundan kaynaklanıyor. 2009 yılı zor bir yıl. Birçok değişimi getirdi.

* Türkiye için de önerilen tam üyelik dışındaki modeller de gerçekçi değil diyebilir miyiz?

Bence gerçekleşme ihtimali yok. Türkiye Ankara Anlaşması’na net biçimde hedefinin tam üyelik olduğunu teyit etti. Tam üyelik dışında getirilen önerilerin hepsi siyasi popülarite için yapılıyor. Getirilen öneriler de hukuki bir anlam ifade etmeyen öneriler.

* AB zenginleşme, serbest dolaşım demek Türkiye’de sokaktaki insan için. Ama ikisi de mümkün değil gibi görünüyor artık. AB de krizde ve yeni üyelere serbest dolaşım izni verilmiyor...

Hâlâ AB demek ekonomik olarak güçlenen ülke demek. Doğu Avrupa ülkelerinden göç etmek isteyen nüfus yok. Kimse ana dilinin konuşulduğu, sevdiklerinin, kültürünün olduğu topraklardan kalkıp tamamen kendine yabancı topraklara gitmekten mutlu olmaz. Sadece o refah ve medeniyete kavuşma isteği duyar. AB’ye katılımdan önce bu ülkelere gitmek isteyen vatandaşlar, katıldıktan sonra hayat standartları yükseldiği için başka ülkelere gitmek istemiyor. Bugün Çek, Polonya vatandaşları 2011’e kadar serbest dolaşamıyor. İstisnası İrlanda ve İngiltere. Onlar ’İsteyen gelsin’ dediler, ama kimse akın etmedi. AB refah ve medeniyet getiriyor hayatın her aşamasına. Bunu parasal olarak getirmiyor, hayat standartını yükseltiyor. Türkiye’de AB sürecinin getirdiği etkileri görüyoruz. Yasalar değişti, 2003’ten bu yana yabancı yatırım sayısı katlandı. Arada uçurum var. AB süreci kendi başına bir garanti. AB kimsenin cebine 10 bin euro koymuyor. Ama bu süreç ciddi olarak toplumun refah seviyesini yükseltiyor. İzlanda niye bugün AB’nin kapısını çalıyor? Ekonomik kriz yüzünden...

Her başlık açılırken Kıbrıs sorun yaratıyor

* AB sürecinde Kıbrıs en büyük engel mi? Kıbrıs sorunu çözülse her şey güllük gülistanlık olacak mı?

Kıbrısla şu anda kitlenilen sorun limanlarla ilgili. Güney Kıbrıs bayraklı gemilerin Türk limanlarına girememesi durumu var. Bu nedenle açılan başlıkların hiçbiri kapatılamadı. Limanların ekonomik etkisi var. Diğer tarafta KKTC, ekonomik bağımsızlığı sağlanamamış, doğrudan ticaret yapma özgürlüğü elinden alınmış bir bölge. Bir taraf için ekonomik özgürlük ve malların serbest dolaşımı varsa, diğer tarafta da zarar görenler var. Limanların açılması tanıma anlamına gelmiyor. Uluslararası hukukta ‘Tanıdım’ demedikçe tanımış sayılmıyorsunuz. Kıbrıs çözülürse her şey çözülür mü? Bu soru üye devletlerin Kıbrıs sorununun ne kadar arkasına saklanıp saklanmadıklarıyla ilgili. Bugün her şeyin önünde Kıbrıs var. Her başlık açılırken Kıbrıs sorun yaratıyor.



DİĞER YENİ YAZILAR