Ne kadar acı o kadar aşk!..

Yalın'ı biliyorsunuz... Zalim şarksıyla az oynatmadı gece kulüplerinde bir yıl boyunca bizleri. Şimdi de Bir Bakmışsın adını verdiği ikinci albümüyle gündemde. Sana ne demeyin, vardır bir bildiğim... Bu vesileyle bir röportajı yayınlandı geçtiğimiz hafta Çikolata'da. Kaçıranlara hatırlatayım isterim

Haberin Devamı

Yalın'ı biliyorsunuz... Zalim şarksıyla az oynatmadı gece kulüplerinde bir yıl boyunca bizleri. Şimdi de Bir Bakmışsın adını verdiği ikinci albümüyle gündemde. Sana ne demeyin, vardır bir bildiğim... Bu vesileyle bir röportajı yayınlandı geçtiğimiz hafta Çikolata'da. Kaçıranlara hatırlatayım isterim.

Onur Baştürk'ün "Niye hep aşk sarkıları?.." sorusuna, "25 yaşında birinin detaylı yazacak kadar bildiği tek şey aşktır da ondan" diye sevimli bir cevap vermiş ama...

Mevzuu başka...

Aşk üzerine görüşlerini de bildirmiş genç adam. Koç erkeği olmasına bağlamış birçok şeyi. Bakın neler döktürmüş:

"Koç burcu yönelmeyi, iplerin elinde olmasını sever. Şöyle bir de huyu vardır: Çabuk sıkılır. Eğer karşı taraf dolu dolu değilse, heyecanlandırmıyorsa çeker gider. Koç burcu aşk sever ama... Aşkın içinde olmayı, hem üzülmeyi, hem sevinmeyi... Zaten üzülmüyorsam hep mutluysam sıkılırım, çeker giderim!.."

Aşkın içinde olmayı kim istemez ki?.. Bunun için Koç burcu olmak gerekmez ya... Zaten aşk dediğin mutluluk vermez, hep bir mide sancısı, yürek hoplaması çektirmez mi insana?..

İçi içini yedirtmez mi?..

Ha aradı arayacak telaşıyla geçmelidir saatler. Kaçta arayacağını bilerek değil.

Aşkı hep tetikte tutmanın yolu biraz meraksa, huzursuzluk değil midir biraz da?.. Tehlikeli olan, bunun farkında olmaktır. Çünkü farkındalık aşkın en büyük düşmanıdır. Bazı arızalar, bile bile huzursuzluk yaratır mesela. Hiç yoktan sorun çıkarır, her şey yolundayken açık arar 'öteki'nde, buldu mu da affetmez.

"Mutluluk battı" deriz biz onlara.

Evet batar o canım cicim halleri. Hele serde mazostlik de varsa...

Anlaşılan Yalın da bizden, yani 'yaşasın acı'cılardan...

'Acıtmayan aşk aşk degildir'i savunan, yeni gelenlere -acıya dönüşmelerine fırsat vermeden- eyvallahı çekip, 'kalanlar'ılyla yaşamayı tercih eden...

Belki de insanlar değil, aşkın kendisi mazoisttir ama... 'Acı'sız bir aşk olur mu hiç?.. Gözyaşı dökmeden, böyle yatak döşek kıvranmadan, ellerini açıp Yaradan'a yakarmadan, sevdim diyebilir mi kimse kimseyi?..

Bittikten sonra bile, adı geçtiğinde kanamalı o yara...

Zaten kanaya kanaya 'acı yalaması' olduk ya...

O kadar acıdık ki zamanında, delik deşik artık yüreğimiz.

Bir darbeyi daha kaldıramayacak haldeyiz. Her gelene hoşgeldin demeyi biliriz ama zorlanmayız hoşçakal çekmek için.

Tüm varlığını bizi mutlu etmeye adayan, biz ne istersek onu yapanı değil, üzeni severiz. Aramayanı, sormayanı, takmayanı, şu an nerede, kimlerle, ne yapıyor diye kıvrandıranı...

Hazırdır da bahanemiz:

"Kaçan kovalanır", "Deveyi diken, insanı..." deyip geçeriz.

Aşktan işte bunu anlarız biz. Sözkonusu acımak olunca takdirnameli öğrencileriz ya her birimiz. Biliyorsunuz, "Allah yazdıysa bozsun" diyecek kadar korkarım ben evlilikten. Evlilik aşkı öldürür mü bilemem. Bu yaşta ve bu başta bildiğim, 25'lik pop starınkinden farklı değil:

Mutiuysam çeker giderim!..

Yalın başta olmak üzere, hepinize bol acılı günler dilerim. Ama 'kalan'ınızla ama yaşadığınızla... (N'olur biraz da bana verin :)

DİĞER YENİ YAZILAR