Telefonsuz hayat oh ne RAHAT (mı?)

Bu ikinci... Bu kez çaldırmadım, kaybettim cep telefonumu. Bütün numaralarım, hepsinden önemlisi yalnız gecelerde okumalara doyamadığım o güzelim mesajlarım gitti, yenisi gelir mi ki?..

Haberin Devamı

Babam demişti ama... "Kızım, sana kameralı olanını veririm ama sen bunu da kaybedersin. Yakında kendini kaybedeceksin zaten!.."

İyi ki vermemiş. Çünkü yine kaybettim cep telefonumu.

'Bir yarım'ı demeli belki de...

Sizin için ne ifade ediyor bilemem ama yokluğunda anladım ben onsuz eksildiğimi. Sanmayın ki gün boyu elimden cep telefonu düşmez.

Tam aksi, mümkün olduğunca kısa keserim konuşmaları, bir an önce sesin sahibine kavuşayım diye...

Ama o minik zarf yok mu...

İşte onun içini doldurmak en büyük keyfim(di).

Meğer ne kadar önemliymiş. "1 mesaj alındı" yazısını açmak, o minicik zarfın içine neler sığdırırmış insanlar. Açması başka keyif, okuması başka, yazması başkaymış. O "bip" sesi dünyanın en güzel sesi oluverirmiş bazen.

Tamam, zaman zaman 'ulaşılmaz kadın'ı oynamak benim de hoşuma gider, telefonumu bilerek evde bırakırım, ya da kapatırım mesela.

Sanırım ki birileri benim için meraktan çatlayacak. Ama bu kez, tam da 'ulaşılır' olmak istediğimde gidince telefonum, bittim sandım. İki gündür bir yanım eksik geziyorum diyeyim, anlayın.

Size parmak uçlarınızı yerim diyorum ya ben... Biliyorum çünkü insanın kalbi parmak uçlarında çarpıyor yazarken.

Cep telefonu ve bilgisayar hayatımıza girdi gireli aşklarımızı böyle yaşar olmadık mı zaten?..

Yazarak, cevaplayarak...

İçimizi ısıtan, o en taş kalpleri bile yerle bir edecek sözler insanın iki dudağı arasında değil, "parmak uçlarında" saklanmıyor mu artık?..

O parmaklar ki, bazen öteki yarıda kalıyor, bırakılıyor hani...

Geçen akşam bir yemekte konu açıldı. Yanımdaki kız dedi ki, "Benim bir arkadaşım var, telefonundaki mesajları bir deftere not ediyor. Öyle deli yani."

"O deliyse, ben zır deliyim herhalde" dedim:

"Ben not etmekle kalmıyor, her birinin altına öykülerini bile yazıyorum!.."

Kız afalladı, çaktırmadan uzaklaştı yanımdan. Sonra bir başkası fikir beyan etti aynı konuda:

"Cep telefonumu çaldırdığımda çok üzülmüştüm, bütün numaraları kaybettim ama en önemlisi sık sık açıp okuduğum arşivdeki mesajlar artık yoktu.

Sonradan anladım ki büyük bir yükmüş üzerimde. Bir şekilde ağırlık yapıyormuş. Ben onları silemeyeceğime göre kaybolması iyi olmuş!.."

Ben de silemedim onları.

Kıyamadım hiçbirine. Bir daha zor gelirdi o kelimeler.

Hani paylaşmıştım sizle de.

"Ben şimdi dünyaya bir Helen geldi, onu da Paris kaçırdı desem nasıl da yalan olur. İkinci Helen'sin, tarihimin aslına döndüğü görkemli aşk kavşağı" deyip girmişti kalbimin en derinine. Nasıl kıyıp silerdim ben bunu...

Biliyordum çünkü, ne ben ikinci Helen olurdum, ne 'aşkın ve onurun savaşı' Troya tekrarlanırdı. Tarih, her zaman tekerrür etmiyordu işte.

Bakın kaptırdım yine...

Sahi, ne vakit geldik biz buralara... Bu kadar uzun lafın kısası hayli hızlı gecelerden birinde cep telefonumu kaybettim, her kim bulursa getirsin 'öbür yarım'ı diyecektim.

Dedim, (mi?)

Kalp notu: Yazdım ama ben size... Bu ara pek duygusalım, üzerime gelmeyin ağlarım, o derece. Kalbimi fazla mı açık bıraktım ne?.. Ben kapıları kapatıp geliyorum, izninizle... :(

Gecikmiş bir keşif: Gizli Bahçe
Makarnacı ve Cafe Break'ten sonra, 'gecikmiş Taksim keşifleri'mden biri de Gizli Bahçe'ydi... Birkaç kez adını duymuştum, nedense her anan, "Eskisi gibi değil, bozdular orayı" diyordu. Eskisini bilmediğimden bir şey diyemem. Yenisini anlatayım size ben. Balık pazarından Nevizade'ye doğru gidin, kime sorsanız gösterir. Soluksuz bırakan uzun ince merdivenleri çıkın. İşte Gizli Bahçe.... İki oda, bir salon, Nevizade manzaralı minik bir balkon, geniş koltuklar ve oturandan çok ayakta durma meraklısı... Bir arkadaşınızın evinde parti varmış da araya kaynamışsınız gibi... Tek kusuru canlı müzik yok. Bari, kanımın kaynayamadığı DJ kabininden yükselen sesler tanıdık olsa... Techno çalıyor. Ben on dakika tahammül edebildim. Ama müzik değildi 'son keşfim'i terketme nedenim, fazla gençti aranan gözler, yaşlandığımı hissettim.

DİĞER YENİ YAZILAR