O çınarın gölgesinden sor beni...

Haberin Devamı

Bu günlerde sohbet dönüp dolaşıp yeni albümünde bitiyor. ‘Çok bunalım’ diyor bir arkadaşım. Bana soruyorlar, ‘Beğenmedim’ diyorum: ‘Ağır geldi.’

İlk dinleyişte sarmadı, ne yalan yazayım. Ki, ben damarcıyımdır, ağır bulduysam düşünün artık. Otuzların enerjisinden de olabilir tabii. İçim içime sığmıyor, yaş ilerledikçe küçülüyor muyum ne.

Uzun zamandır görmediğim biriyle karşılaştım geçenlerde, ‘Ooo pembeleri çekmişsin’ dedi. Evet ya, yaş aldıkça zamandan, renkli giyinmeye başladım. Birkaç yıl öncesine kadar siyahtan şaşmazdım oysa. Rengarenk giyinen annemi esefle kınardım. Babam da öyledir, kırmızıyı pek severler karı-koca.

Şimdi anlıyorum onları, ben de büyüdükçe renkleniyorum çünkü. İnsanın zamana karşı yarışı gibi bir şey galiba renkli giyinmek. Gençlikte siyah-beyazdan şaşılmıyor ama büyüdükçe geriye sarıyor zevkler de.

O da zamanın deviremediklerinden... Müziğimizin çınar ağacı mübarek. Gölgesinde serinlemek bile yeter insana. Ki, fazlasını yaşatır şarkılarıyla.

Deniz Yıldızı adlı yeni albümünü demlensin diye bıraktım müzik setimde. Turkcell Kuruçeşme Arena’daki konserine gittim. Canlı performansın tadı malum. Hele sahnede o varsa...

Çıranızı yakarız

Haksızlık ediyor olsak da, yeni albümü tartışırken eskilerle kıyaslıyoruz. ‘Bir daha öyle şarkılar yazamaz’ diyor biri. Yazamaz gerçekten.

Hayat değişiyor, acılar, acıları yaşayış biçimleri değişiyor. Bir de insan acıya/kanaya artık yaralanmamayı öğreniyor. Yaralansa da abartmamayı ya da.

Düşe kalka öğrenilen yürümek gibi bir şey hayat da... Dünün acılarıyla bugünün acıları bir değil.

O yüzden bir Belalım, bir Vazgeçtim, bir Küçüğüm öyle kolay kolay gelmez bir daha.

Şimdi gelenler başka yaşanmışlıkların eseri. Hrant Dink’e yazılmış bir şarkı var mesela, Güvercin. ‘Kaldırımlar zabıt tuttu şahidiz hepimiz’ diyen...

Sor Beni sonra, demlendikçe güzelleşen albümden favorim. Yıldırım Türker imzalı sözleri:

‘Kar kapamış yolları, yola sor kara sorma...’

Ve İzmir’in Kızları... Doğma büyüme İzmirli olarak üzerime alınmakta çekince görmediğim Sezen sözlerine sahip o da. Bir göz vuruşuyla yerle bir ederiz gerçekten. Çırasını yakarız adamın, ya hiç bulaşmayacaksın bize ya da bulaştıysan yanmayı göze alacaksın.

‘Esaslı bir kadın’ın kollarında ölmeyi, mıymıy kızlarla boşa kürek çekmeye yeğleyebiliyorsan geleceksin karşımıza. ‘Koca çınar’ın dediği gibi sevişe sevişe de ölürüz, dövüşe dövüşe de icabında.

Yeter ki öldürmeyi bilsin hayatımıza giren (h)er kimse...

*****

Arda’nın fasülyesi

Eskiler sözkonusu olunca bizim Öge’nin (Demirkan) dünkü haberi düştü aklıma. Bazı gazeteler, Euro 2008 boyunca yere göğe sığdıramadıkları millilerin gece gezmelerine -hak etmedikleri biçimde- odaklanırken, tebessüm ettiren insani detaylar vardı bizim sayfalarımızda.

Medarı iftiharımız millilerin genci Arda Turan yurda döner dönmez annesinden taze fasülye istemiş. Ekmek arası fasülye en sevdiği yemekmiş.

Benim de öyleydi. Taze ekmeğin köşesinin içini boşaltıp doldururdum fasülyeyi. Diğer favorim de salça ekmekti. Üstüne beyaz peynir sürüp koşardım sokaklara.

Yıllar geçti, füzyon mutfağından bahsediyoruz şimdi. Risottosu, trüfü, ananasıyla...

Yeni dünya düzeni ne dayatırsa dayatsın, dünyanın en güzel yemeği damaktan ziyade hafızayı ele geçiren yemektir, değil mi?.. (Dolapta çalı fasülyem var, taze ekmek almaya gidiyorum şimdi :)

DİĞER YENİ YAZILAR