Kapı değil Tanyeli çarptı!..

Haberin Devamı

Üç erkekle girmişim mekâna, havam bin beşyüz... Üzerimde beyaz mini elbise var, altımda iki karış ökçeler. Dikkatler kolay kolay dağılmaz diye düşünüyorum.

Klasik kadın egosudur bu, yanındaki erkeklerden ille de bir fayda sağlaman gerekmez, arkadaşın da olsa ‘en güzel sensin’i hissettirsinler istersin. En iyi, en güzel, en dahi, en yeter benim onlara. Başka kadın gelmesin.

İstersin...

Nitekim gelmedi masamıza. ahneye çıktı ama. Ona da engel olamazdım tabii. Önce kurtlarımızı uyandıran bir müzik çalındı kulaklarımıza, bol adaleli, terle güzelleşen erkek dansçılar çıktı ardından. (Derler ki Kylie Minogue ve Justin Timberlake’le çalışmışlar) Gözümün kayması için bu iki faktör yeterdi.

Üzerine siyah vücuda yapışan kostümüyle bir afet de çıkınca... Al alabilirsen gözleri.

Kim bu esmer bomba derken burnundan tanıdık, oryantal Tanyeli’nin ta kendisiydi.

Bu kez göbek atmak yerine şarkı söyledi. Üstelik kendi yazdığı şarkıları. Pop yıldızı da olabilirmiş pekala, niye bu kadar beklemiş ki?..

Meğer albüm çıkarıyormuş, hiphop’la oryantali karıştırmış. İlk klibini de albümünü de Cahide’de tanıttı önceki akşam. Adı, Dans Et Benimle.

Kıpır kıpır şarkılar var, oynamadan duramıyor insan. Gündüz saatlerindeki etkisini dinleyip görmek gerek ama gece modumuzla eğlendirdi bizi. Benim eğlenememem diye bir şey sözkonusu mu, o da ayrı hikâye ya. Malum serde İzmirlilik var, kapı çarpsa kalkıyor o eller havaya :)



***




’O benim Ajdam’dı’

Bugünlerde havam daha da yerinde. Her gören âşığım sanıyor. Otuzlu yaşların kadına öğrettiklerinden biri de bu galiba:

Mutlu olmak için aşk gerekmiyor. Yaşamaktan haz almak, eğlenmek, güzel görünmek için de...

İnsanın kendini keşfetmesi kafi, o mutluluk, kendini tanımanın ve kendinle dost olmanın hazzı yüzüne de yansıyor zati.

Tabii bunu anlamak için otuzu devirmek şart, ne kadar yazarsam yazayım kızlara buradan, nafile. Her yaş diliminin öğrettiği başka.

Otuzlar beklediğimden iyi geldi bana. Büyük değişikliklere gebeymiş zaman. Öyle ki annem bile tanıyamıyor artık beni.

Pazar arıyor diyelim, kahvaltıya gittiğimi söyleyince inanamıyor, pazar günleri kapı dışarı çıkmazdım ki. Şimdi hangi arkadaş grubumla nereye gideceğimi şaşırıyorum.

Sabahları erken kalkıyorum, uykumla barıştım gibi. Spor yapıyor, sağlıklı besleniyorum. Makyajsız çıkmıyorum.

Eski sevgilimle medeni insanlar gibi buluşup, konuşuyorum.

Ki, bu benim için hayati bir ilke idi. Yolda görülse yüz çevrilirdi eskilere. Şimdi yeni bir hayat kurmasına rağmen buluşup, eski günleri yad ediyoruz birlikte, çok kötü ayrılmamıza rağmen unutmuşuz her şeyi. Unutuluyor, geçiyor gidiyor işte.

Büyük aşklar yaşandığı sürece büyük kalıyor.

Sezen’in dediği gibi ‘Zaman sadece birazcık zaman’ yetiyor her bir şeye. Çok sevdiğim bir arkadaşım sevgilisinden ayrıldı, üç ay oldu olmadı. Ona da söylüyorum, dinletemiyorum, acısı daha çok taze. ‘Başkaydı’ diyor.

Şöyle de sınıflandırıyor yaşadığını: ‘Ajda Pekkan’dan dinleyip, sevdiğin bir şarkıyı başka kim söylese keser ki insanı?.. O benim Ajda’mdı.’

Başka olan ilişki yaşadığımız kişiler değil aslında. Belki onlar hep aynı, yani aşk geliyor farklı yüz ve bedenlerle önümüze.

Başka olan, onlarla yaşadığımız süre içindeki biziz. Biz değişiyoruz karşımızdakine göre. Kim girmişse hayatımıza, ona göre şekil alıyoruz ilişkilerde. Kimse ‘başka’lığı hakedecek kadar başka değil.

Doğru söylem şu ve olması gereken:

‘Onunlayken başkaydım, şimdi başka...’

DİĞER YENİ YAZILAR