İşte öyle bir yer...

Haberin Devamı

Kucağımızda Boğaz, damağımızda yemeğin lezzeti, yan masadaki çifte kumrulara bakarak sordum:

‘Bir erkeği seni götürdüğü mekanlara göre değerlendirir misin? Buraya getirse mesela, hakkındaki fikrin ne olur?’

‘Bana özendiğini düşünürüm’ dedi.

Fiyatların tuzluluğunu hatırlatıp, zorladım biraz:

‘Bak benim param var, gösterisi olarak algılamaz mısın yani?’

‘Kuruçeşme mekanlarından iyidir. Para şovu yapanlar, genelde Boğaz’a götürüyor, sanki onlar götürmese biz Boğaz’ı göremeyeceğiz, burası daha seçilmiş bir yer.’

Gümüşsuyu’ndaki Topaz’dayız o anda... Şimdilerde Reina içindeki Varoulko adlı Yunan restoranıyla adından söz ettiren Kaya Demirer’in ‘mücevher’i. (Topaz parantezi: Mücevher yapımında kullanılan ve bütün dillerde adı aynı olan bir taş.)

Bazı yerler vardır servisiyle konuşulur, bazı yerler vardır manzarasıyla, bazı yerler müziğiyle, mesela Demirer’in bir başka mekanı Niş, caz sevenleri tavlayan canlı performanlarıyla adını duyurmuştu.

Topaz ise -ki, Boğaz’ı kucağınızda hissettiren manzarasına rağmen- yemekleriyle dillerde. Takip ettiğim gurmelerin çoğundan geçer not almış bir mekan. Yurt dışındaki restoranları andırıyor, şık ve özenli. Hani filmlerde görürüz, takım elbiseler içinde bir şef, belli aralıklarla masaları dolaşır, ‘her şey yolunda mı’ teşrifleri yapar ya, işte öyle bir yer.

Belli aralıklarla dünyanın çeşitli ülkelerinden namlı şefler gelip, özel mönü hazırlıyormuş burada. Kendi mönüsü de var, ama onunla yetinmiyor Demirer, her ay konuk bir şefin mönüsünü de koyuyor mutfağa. Bizim şansımıza Yunanlı düştü. Bir ondan bir Topaz mönüsünden seçtik.

‘Değer be’ yemekleri

Osmanlı’dan miras vişneli yaprak sarması ve zencefilli salatası güzeldi, ‘Komşu’nun hazırladığı barbun ızgara da damakta lokum tadı bıraktı. Sonrası, gelsin tavşan kanları... Diyemedik tabii. Demli çay yok çünkü:( Fincanda, süzgüde geliyor çay.

Aslında bu tartışılır bir konu. Mesela, tipik İtalyan restoranlarında Türk kahvesi verilmiyor. İhtisaslaşmış ülke mutfaklarında anlaşılabilir belki, ama mönüsünde Osmanlı’dan lezzetler barındıran Topaz’a demli çayı yakıştırırım hani.

Gerçi öyle bir atmosfere sahip ki, çay demliymiş değilmiş, unutturuyor.

Bir tablo düşünün... Önde yemyeşil ağaçlar, ortasında Boğaz. Siz de o ağaçların arasında bir kuş gibisiniz, işte öyle bir yer Topaz. Boydan boya camlar sonuna kadar açılmış, İstanbul kucakta bir yemek keyfi var. İş dünyası çoktan keşfetmiş, şirket yemekleri, sevgililerin ‘yılda bir değer be’ yemekleri için ideal.

En çok da iş çıkışı bir iki tek atmaya gitmeli. Şarap sevenler için çok özel bir kavı var, Şili’den Güney Afrika’dan, dünyanın ‘en’lerinden oluşan. Yerlilerden de hiç bilmediklerinizle tanışabilirsiniz. Avşa Adası’nın meşhuru Büyülübağ mesela.

Yemeklerin faturası ne yediğinize göre değişir ama, kadehte yerliler 14-25 YTL. arasında. O tabloda bir kuş olmak isterseniz, bizim gibi 19.00’da bitin Topaz’ın masalarında.

*****

Ben yokum, Cahide var!..

Siz bu satırları okuduğunuzda, ‘Türkiye Türkiye’ diye çığırmaktan ses tellerimi kaybetmiş olabilirim. Ee, en önemli maçtı dün geceki, bir de ben fethedeyim bakalım şu İsviçre’yi:)

Birkaç gün görüşemeyeceğiz kısaca. Yokluğumda siz ne yapacaksınız peki?..

Cahide, bu gecenin de yarının da alternatifi. Fıstıklardan oluşan bir grup çıkacak; Zilli. Onlar çalacak, Nükhet Duru, Erol Evgin, Nilüfer, Seyyal Taner, Demet Sağıroğlu gibi nice yorumcu şakıyacak. Yarınsa bir dev var o sahnede. Daha önce izlediğim için kaçırdığıma çok yanmadım. Muazzez Abacı’dan en sevdiğiniz Türk Sanat Müziği şarkıları dinleyeceksiniz. Canlı müzikli mekanların neredeyse kalmadığı şu günlerde, ilaç gibi iki gece, ikisi de kaçmaz.



DİĞER YENİ YAZILAR