‘Beni al onu alma’ geceleri...

Haberin Devamı

Bazen hızımızı alamıyoruz. Bir mekâna gidiyoruz mesela, tam kıvama gelmişiz, başlıyor ‘Kapatıyoruz’ sinyalleri.

Yine böyle bir geceydi... Camiadan çok sevdiğimiz bir ağabeyimiz, bir meslektaş ve bir başka er kişi, ‘Var mısın Yok musun’ deyip, arabaya bindirdiler beni.

Üç erkeğin üçüne de ayrı ayrı güvenirim, o bakımdan tek kadın olarak ‘Varım’ demekte sakınca görmedim.

Bir baktım Aksaray’da Bacardi’nin önündeyiz.

Ben ve benim gibi hatun kişiler bilmez belki ama burası erkeklerin en sevdiği mekânlardan biri imiş. ‘Cennet’ diye tanımlayan da var.

Niyesi belli. Birbirinden güzel ve seçmece Rus hatunlarla kaynıyor içerisi.

Zaten beni pek bir hor gördüler:

‘Bacardi’ye gitmediysen İstanbul gecelerini yazıyorum deme!’

Bundan böyle diyebilirim yani. (Hayır, kadın başıma niye buraya gideceksem...) Gittiğimizde birkaç kadın pistte dans ediyordu. Yok ya, ne dansı, resmen ‘Beni al beni al onu alma’ diye salınıyorlardı.

Sahnenin hemen kenarındaki masalarda baktım sosyeteden simalar... İçlerinden biri tanıdı beni, sanırım panik oldu, biraz kalıp gitti.

Bu masalarda oturan abiler, pazardan elma seçer gibi seçiyorlar beğendiklerini. Buradan sonrası garsona düşüyor, onun işaretiyle seçilen abla gidiyor masaya. Burası gecelerde artık son nokta. Kim kimi beğenirse, maddi olarak da anlaşırsa...

Beni içeride olup bitenlerden çok çalan müzik ilgilendiriyor tabii, gidiyorum DJ’in yanına, ‘Abi biraz oynak bir şeyler çalsana, pek ruhsuz bu müzik.’

‘Bizde böyle’ diyor. Buranın kralı da o, mecbur uyuyoruz, artık ne çalarsa. Buralarda disko tarzı moda. Zaten tek oynayan benim. Diğer kadınlar sallanıyor.

Bakıyorum bizim ekip nöbetleşe geliyor yanıma. ‘Bu kız sahipli’ gibisinden, korumaya alıyorlar yani. Yoksa kaynarım arada, ne me lazım.

Ablalar boşuna sallanmıyor ki, fiyat biçiliyor onlara.

Derken saatler ilerliyor, arşivimize bir Bacardi gecesi de katıp dağılıyoruz. Giderken düşünüyorum:

Niye hep erkekler seçici olmak zorunda?.. N’olur yani şu Bacardi’nin kadınlar için versiyonu açılsa?.. Erkekler çıksa o piste, kendini beğendirmek için salınsa da biz izlesek keyifle.



***




Kadınların pavyon merakı

Biz kadınlar için en büyük merak konusudur, pavyon...

O renkli kapılar ardında neler olup biter hep merak ederiz ve ne zaman kanka kontenjanından bir abi girse hayatımıza başlar aynı tantana:

‘Pavyona götürür müsün bizi?’

Eski Türk filmlerinden sahneler vardır aklımızda. Olmadı hayalimizde üretiriz. Göbekli, ayakkabılarının arkasına basan beyaz çoraplı köyden indim şehre adamları oturmuş rakı içmektedir mesela... Baldır bacak ablalar da ortalıkta salınmakta, salınmakla kalmayıp abilerin kucağına oturmakta falan filan... Sonrası flulaşır.

Gerçek öyle değilmiş ama... Bir-iki pavyon gezmiş biri olarak hemcinslerimi aydınlatmayı vazife bilirim. (Zaten ne yapıyorsam sizin için:) Mesela Taksim’de gittiğim kulüp. Ki, yine sosyetenin gözdesi adreslerden orası da. Resmen pavyonların Reina’sı gibi. Fazla şık fazla sükseli idi. Önce lame şortu, bikini üstüyle sarışın bir abla çıktı, sahne kenarındaki direkle büyük bir aşk yaşadı, müzik eşliğinde.

Ardından klavyeli bir abi, elinde mikrofon bir abla geldi. Damarın damarı şarkılar okudu, Kibariye, Bergen vs... Sonrası DJ müziği, masaya kadın çağırmaca, anlaşma/anlaşamama vs.

Öyle kafamızda kurduğumuz gibi ayıp şeyler olup bitmiyor yani. Normal kulüplerden farkı siparişlerin ‘Bana bi buzlu JB’ yerine, ‘Bana bi sarışın’ olmasıdır belki...

DİĞER YENİ YAZILAR