Etraf gelin güvey erkek kaynıyor

Haberin Devamı

Bu da yeni çıktı. Kiminle iki lokma yiyip, bir barda eğlensem soru aynı:
‘Sana geleyim mi?..’
Bazısı sormuyor bile.
Gece bitiminde beni eve bırakırken tam uzanıp öpeceğim, hooop o da iniyor benimle birlikte.
Sen nereye gibisinden bakış atıyorum, oralı olmuyor.
‘Çağırmadın biliyorum ama ben de geliyorum’ diyor!..
Şaşırıyorum, ‘nasıl yani’ oluyorum, ‘hangi yüzle’ diye içime soruyorum, en çok da bu rahatlık nereden geliyor onu merak ediyorum. (Bilen varsa anlatsın lütfen.)
Yani kadın çağırmadan, ‘gel’ demeden, bırakın demeyi, o yönde bir işaret bile vermeden erkek neyi, niye üzerine alınıyor?
Neye dayanarak kendini olaya dahil ediyor?
Birlikte bir iki kadeh bir şeyler içmek, bir anı paylaşmak, sohbet etmek ‘Bu gecenin sonunda benimsin’ mesajı mı taşıyor?
Ya da şöyle sorayım:
Birlikte dışarıda geçirilen her zamanın illa ki evde ve illa ki yatakta mı sonlanması gerekiyor?
Sizin gibi kız arkadaşlarıma da soruyorum. Biri şöyle diyor:
‘Bu senden kaynaklanan bir şey değil, bu rahatlığı kadınlar veriyor erkeklere. Artık ulaşılır olmak o kadar kolay ki, bir kere ulaşan her defasında ulaşabileceğini düşünüyor.’
Haksız sayılmaz belki de. Yine de aklım almıyor. Erkekleri ‘dişisinin peşinden ayrılmayan canlı’ belgesellerindeki gibi dürtülerine yenik görünce içim cız ediyor.
Her şey gibi kısa gecenin karının da bir gururu olmalı diye düşünüyorum.
Bilmedikleri şudur belki:
‘Gel’ sinyalini beklemeden kendi kendini davet ettirenler, kadının da ayıp olmasın diye evini açtığı erkekler geldikleri hızla gidiyor.
‘İyi geceler öpücüğü’nü verdikten sonra vınlayanlar ise arkalarından baktırıp, ‘Keşke gelseydi’ dedirtiyor. Zaten önemli olan akıla mıhlanmak değil mi?..
Vücuttaki izler yıkanınca geçiyor.
Uzun lafın özeti:
‘Robin beni geçen yaz öptü, Stefan bu sonbahar. Hepsi uçtu gitti. Kolin’in gözlerinde saklı kalan öpüş yok mu, gece gündüz beni büyülemede...’ diyen şairin var bir bildiği.

***********


Sigarada haksız rekabet

Sigara yasağı yeni gündemimiz. Nereye gitsek bu konu. Ben yasak olsun diye diretmedim ama madem oldu, desteklerim. İçenler sayesinde yıllarca zehirlendik zaten.
Bakın Kazım Kanat ağabeyimize, pasif içicilikten akciğerinin birini kaybetmiş. Alkolün zararı -ağıza içildiği sürece- sadece içene ama sigara öyle değil.
Hem bu yasağa karşı çıkanları da anlamıyorum.
Yurtdışına gidince seve seve uyuyorlar da bizde niye su koyveriyorlar?..
ABD’ye yaptığımız bir seyahati hatırlıyorum da... Ekipten bazıları bavullarını resepsiyona bıraktığı gibi koşmuştu otelin kapısına.
Tam sigaraları yakıyorlardı ki güvenlik geldi, sigara içmeye ancak sokak başında izin vardı, kimse de itiraz edemedi. Soğuk havada içleri titreye titreye onca yolu gidip içen de oldu; ‘11 saat uçtum içmedim, biraz daha sabrederim’ diyen de...
El topraklarında medeni olmak bu kadar kolay da, kendi memleketimizde mi zor?..
Bu arada yasakla ilgili haksız rekabet tartışılıyor. Alışveriş merkezlerindeki kafe ve restoran sahipleri karşı dava açmış, yüzde 40’lık iş düşüşü yaşamışlar çünkü. Yemeğini yiyen kaçıyormuş.
Haksız sayılmazlar, madem bir yola çıkıldı, anca beraber kanca beraber, bütün kapalı mekanlarda aynı tarihte başlasın şu yasak. Hele açık yerlerde bir an önce.
Bilirsiniz rüzgar hep içmeyene getirir o dumanı. Geçenlerde bir açıkhava konserinde yanımdaki kadın üfledi, ben içtim sigarayı.
Abla sefasını sürdü, ben cefasını. Suçum ne günahım ne?..

DİĞER YENİ YAZILAR