Türk böbreği farklı mı?

Hafta sonunda, Den Haag'da (Lahey) iki ayrı kütüphanede konuştum. Başlığı "Türkiye'den Kadın Manzaraları" koymuşlardı. Ancak Türklerin yoğun yaşadığı yabancı diyarlarda, "kadın manzarası" konusu hemen oradakiler üzerinde yoğunlaşıveriyor

Haberin Devamı

Hafta sonunda, Den Haag'da (Lahey) iki ayrı kütüphanede konuştum. Başlığı "Türkiye'den Kadın Manzaraları" koymuşlardı. Ancak Türklerin yoğun yaşadığı yabancı diyarlarda, "kadın manzarası" konusu hemen oradakiler üzerinde yoğunlaşıveriyor.

O girmek için uğraştığımız Avrupa'da yaşayan Türk kadınların durumu felâket çünkü. Hiç olmazsa burada ilerleme çabası var, bir savaş içindeyiz kadın için.. Oralarda ise kabuklarına çekilmişler, 30 yıl öncesi, köylerinden getirdikleri kuralları, anlayışları, giysileriyle öylece direniyorlar "gavur"a karşı.

Gençler derseniz ayn bir durum. Görüntüleri hiç de anne babaları gibi değil. Ama abartılı makyaj ve giyimleri içinde onlar da tutsak gibi yaşıyor. Ne Batılı ne Türk; tuhaf, kimliksiz bir durum çıkmış ortaya. Hollandalılar genellikle onları "bağırlarına basmadıklarından" gençliğin verdiği delikanlılıkla kendilerince tepkiler göstermeye başlamışlar. "Entegre olamadık, Türkiye'ye de uyamıyoruz, ne yapacağız peki? Benim bir problemim yok ama devlete bakarsan problemliyim. Entegre olmak için ne yapmam gerekiyor" diye soruyorlar. Bunun sonucunda da örneğin dindarlıkla bir ilişkileri olmadığı halde, 11 Eylül sonrasında başını örten kızlar çoğalmış. "Sen bana karışamazsın" diyorlar böylece.

Milliyetçilik ve gruplar artmış. Son yıllarda Türklerin ve Faslıların durumu zorlaşmış. Euro'ya geçtikten sonra hayatın iyice pahalılaşmasıyla Hollanda devleti ülkelerine dönmeleri için elinden geleni yapıyor. Dönmek isteyenlere 480 Euro emekli maaşı ve yaşam boyu sigorta güvencesi veriyorlar.

Artık "Akraba Kurtarmak"da eskisi gibi kolay değil. Evlenerek bu ülkeye gelecek olanlar, önce kendi ülkelerinde Hollandaca öğrenecek, evlendikten sonra takibe alınacak, on yıldan önce ayrılırsa, "kurtarılan kişi" ülkesine geri gönderilecek.

Nasıl bir akraba kurtarmaksa bu? Kurtarılan gelin ülkeye gelir gelmez, bir eve kapatılıyor. Oturduğu yer Türk dükkânlarından geçilmiyor. Evinin iki metre ötesine kadar gidip yemeklik malzemelerini alıyor, tekrar eve dönüyor ve bir sürü çocuk doğurarak o evin içinde yaşıyor. Akrabalarıyla bile telefonda görüşmesi yasaklanarak dünyadan kopartılmış kadın sayısı o kadar çok ki oralarda. Türk erkeği çevresine öyle bir korku salmış ki, bir tek kişi çıkıp kadına yardım etmeye çalışmıyor.

Kadının yasalarla korunduğu bu ülkede, Türk kadınları yasalardan habersiz, tek başlarına, sırtından sopası, karnından sıpası eksik olmadan yaşamaya çalışıyor. Bir de çalışan kadınlar var ki, çoğu sabah beşte evden çıkıp seralara gidip, geç vakit eve dönüyor. Bütün yaşamı bu.

Yabancı ellerdeki Türkler arasında şaşılacak bir durum daha var; o da aralarında asla bir dayanışma, yardımlaşma olmaması. Müthiş bir bölgecilik fanatizmi içinde, "komşum ne der" diye yaşıyorlar.

Elazığ Karakoçanlılar hep bir arada, Aksaraylılar da öyle. O kadar ki Türkiye'nin başka bir kentinden bile evlilik yapmıyorlar. Emine, "ben bir yabancıyla evlenme başarısını gösterdim" deyince ne anlarsınız? "Bir Hollandalıyla evlendim" değil mi? Hayır, Emine Kütahyalı, kocası ise Giresunlu. Bunu bile bir direniş, bir başarı sayıyorlar. Öylesine kelepçeli işte insanlar burada.

350 bin Den Haag'lının 80 bini yabancı, bunların 16 bini Türk. "Hollandalılar alt yapıyı oluşturmadan bizleri çağırmış, bilgilendirmeden, bizi tanımaya çalışmadan entegrasyon diye tutturmuş" diyorlar. Ama ne yazık ki Türk mahallesine girdiğinizi hemen anlıyorsunuz ortalıktaki çöplerden.

Irkçılık yasak ama var ve Zeynep, Hollandalı doktor kağıdın üzerine "Türk hasta" yazdığı için itiraz ediyor; "doktor bey neden Türk ibaresini koyuyorsunuz? Sizin böbreğinizle benimki birbirinden farklı mı?"

DİĞER YENİ YAZILAR