Acaba çocuklarımız balık yiyebilecekler mi?

Çocuklarımız yiyebilir ama ya torunlarımız?

Haberin Devamı

Çocuklarımız yiyebilir ama ya torunlarımız?.. Denizlerimizde büyük balıkların yüzde 90’ı tükenmiş durumda. Bütün balıkların yüzde 60’ı artık yok. Geriye kalanlar da 30-40 yıl içinde yok olacak. Çünkü balık
çok fazla ve yanlış tutuluyor. Böyle giderse aynen et krizi gibi, balık krizi de yaşanacak ileride...

Dünya nüfusu hızla artıyor. Bu artan nüfusu doyurmak gerek! Bunu sadece pahalı bir tarım şekli olan organik tarım ve hayvancılıkla, avcılık balıkçılığıyla yapmamız zor. Balığı ele alalım; o zaman sadece belli bir zümrenin yiyebileceği pahalı bir yiyecek olarak kalacaktır. Avrupa’da markette satılan balığın üzerinde “farm fish” (çiftlik balığı) diye yazılı. Herkes bunu çekinmeden alıyor. Ülkemizde ise hangi sudan tutulduğunu, içinde neler olduğunu bilmediğimiz bir balığı sırf “deniz balığı” diye satıldığı için afiyetle yiyoruz... İçinde vücutta birikme yapabilecek ağır metaller, toksinler olabileceğini hiç düşünmüyoruz. İncelemelerimden sonra denetlenmemiş yiyecek içecekleri kullanmamaya karar verdim.
Geçtiğimiz günlerde ülkemizin en büyük su ürünleri kuruluşu Kılıç Deniz A.Ş’nin Bodrum’daki tesislerini gezdim. Gördüklerimden çok etkilendim. Çok modern tesislerde, sürekli denetimlerle yılda 280 milyon adet balık üretiyorlar! Kılıç Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ersin Kılıç Kızıltan’a sordum:
n Buraya ulaşmak için tekneyle nerdeyse yarım saat yol aldık. Çiftliğiniz kıyıdan ne kadar açıkta?
İlgili bakanlıkların koyduğu kural en az 1.1 km açıkta olması... Bizim yetiştirdiğimiz balıkların bulunduğu kafeslerimizde en az bu mesafe mevcut; karaya daha uzak olan kafeslerimiz de var... Üretimin açık denizde yapılması konusunda herhangi bir zorunluluk yokken, yani daha 1999 yılında açık denize çıkan ilk kuruluş biz olduk. Sektöre öncülük ettik; yol gösterdik...
n Çiftlik balığı üreten tesislerin denizleri kirlettiği iddia ediliyor. Özellikle de Güllük Körfezi’nde...
Maalesef böyle bir önyargı var bazı kesimlerde. Oysa sürekli yapılan araştırmalar, deniz suyu analizleri kirliliğin en büyük kaynağı olarak evsel ve endüstriyel atıkları gösteriyor. Güllük Körfezi çevresindeki binlerce konut ve tesisin büyük çoğunluğunda arıtma yok. Körfeze akan derelerden taşınan atıklar da kirliliği atıran önemli unsurlardan... Dolayısıyla kirliliği yaratan parametreler sıralandığında, çiflikler en altlarda. Yani olumsuz etki yok denecek kadar az. Sektörün ilk yıllarında tecrübesizlikten kaynaklanan birtakım sorunlar olmuştu. Ama bilimsel yaklaşımlarla, ileri teknolojilerin kullanımı artıkça, bunlar minimize edildi. Kurulduğumuz 1993’ten bugüne attığımız her adımda topluma, çevreye karşı olan sorumluluğumuzun bilinciyle ve kurumsal ilkelerle hareket ediyoruz. Bu doğrultuda Ar-Ge faaliyetlerine de büyük önem veriyoruz. Sonuçta dünyaya teknoloji ihraç eden bir şirket olduk... Şu bilinmeli ki; balık kafesleri açık denize taşındığından beri, başlangıçta yaşanan olumsuzluklar geçmişte kaldı. İdeale ulaşmak yolundaki çalışmalarımız sürüyor.
Türkiye"de bugüne kadar tüm sektörler içerisinde TSE tarafından verilmeye layık görülen sınırlı sayıdaki ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Belgesi"nin 6 tanesini Kılıç Holding’in bünyesindeki şirketlerin hak etmesi, tüm bu çalışmalarımızın bir yansıması.

Çiftlik balığının lezzeti yıl boyu değişmiyor

* Çiftlik balığı ve avcılık balığı arasında lezzet farkı var mı?

Bu konuda kesin bir hükme varmak pek olası değil. Zira herkesin zevki ve damak tadı farklı... Ama şu kriterlere göre bir değerlendirme yapılabilir: Kültür balıkçılığında üretimi yapılan çipura, levrek, mercan, sinarit, granyöz, minakop gibi türler gezgin balıklar değil, sabit bir habitatı kendilerine yaşam alanı seçen türler. Gezgin balıklar olan palamut, lüfer, hamsi, kılıç, uskumru vs. gibi cinslerin lezzeti mevsimlere göre farklılıklar gösteriyor; belli dönemlerde tüketilmesi öneriliyor. Oysa çiftlik balıklarında böyle bir gereklilik yok. Dört mevsim tüketilebiliyor ve hep aynı lezzeti koruyor. Ayrıca çiftlik balıkları derin, steril sularda yetiştikleri ve son teknoloji ürünü, en sağlıklı yemlerle beslendikleri için de deniz kirliliğinden etkilenmeleri, ağır metallere maruz kalabilmeleri gibi riskler söz konusu değil.

* Fabrikanızı gezerken Almanya ve Norveç’e gönderilmek üzere kutu kutu balık hazırlandığını gördüm... AB üyesi ülkeler bir ürünü almadan çok iyi denetlerler.

Üretimimizin yaklaşık yüzde 80’ini Avrupa ülkeleri hatta ABD’ye ihraç ediyoruz. Şu anda ihracat yaptığımız toplam ülke sayısı 35. Onlar da kendi araştırmacılarını yolluyorlar bize; düzenli testlerini kendileri yapıyorlar. Ülkemizdeki tarım ve hayvancılık sektöründe en sorunsuz ihraç edilen gıda maddesi balık..

TAZE BALIK NASIL ANLAŞILIR?

*Taze balığın gözleri parlak ve dışa bombeli olur. Balık tazeliğini kaybetmeye başlayınca önce gözleri buğulanır ve sonra içeri çöker.
*Taze balığın derisi gergin ve parlak olur. Pulsuz balıklar bayatlamaya başladıkça derinin parlaklığı azalır ve özellikle karın tarafında buruşmalar meydana gelir. Balığın parlaklığıyla da yetinmemek gerekir. Çünkü tezgahtaki balıklara devamlı su serpildiği için parlak görünebilirler.
*Taze balığa parmakla dokununca meydana gelen çukurluk anında düzelir. Oysa bayatlamış balıklarda bu iz kalır.
*Taze balığı başından tutup kaldırınca kuyruğu aynen tepsideki gibi dimdik kalır. Bayat balığı bu şekilde kaldırınca kuyruk kısmı aşağı doğru sarkar.
*Taze balığın solungaçları canlı kırmızı olur. Balık bayatladıkça bu renk değişir. Ancak bazı kötü niyetli satıcılar solungaçları kırmızı mürekkeple boyayabiliyor ve çok kişi de solungaçlardan aşağı doğru akan bu kırmızı sıvıyı kan zannedebiliyor. Böyle bir aldatmacaya başvuran tezgahtan kesinlikle balık alınmamalıdır.
*Taze balık hemen hemen kokusuzdur. Bayatlamaya başlayınca asit kokusu yaymaya başlar.

DİĞER YENİ YAZILAR