Aşkım Bozcaada

Temiz denizin göstergesi nedir, biliyor musunuz? Kalamar ve ahtapot... Ve Bozcaada’da her ikisi de bol!

Haberin Devamı

Alaçatı’da olmak son zamanların en büyük trendi ya, bana Alaçatı’da 2 gün yetip de artmıştı. Orası bana göre “Dar alanda kısa paslaşmalar” yeri. Ben adacıyımdır; adaları severim. Kolayca gelinemez, gidilemez, adalıların da formasyonu farklı olur.
Bozcaada’ya ilk kez 2001 yılında sevgili Haluk Şahin ve Uğur Dündar’ın önerisiyle gitmiştim. Görür görmez aşık oldum! “Aşkın ömrü 3 yıl” diyor ya araştırmacılar, kişiler konusunda çoğunlukla haklı olabilirler. Ama aşık olunan bir yerse eğer, kesinlikle durum değişiyor! Çünkü benim Bozcaada aşkım gittikçe büyüyor.
Bozcaada Türkiye’nin 3’üncü büyük adası. Yunan mitolojisindeki adı Tenedos. Ege Denizi’nin kuzeyinde, Çanakkale’ye bağlı, 500 yıldır Türklerle Rumların içiçe yaşadığı bir ada. Şu anda Rum nüfus 20-30 kişi kadar. Adada yaşayıp da bağı olmayan, şarap yapmayı bilmeyen yok gibi. Ben de bu yaz kendi üzümlerimizden sirke ve pekmezle işe başlayacağım.
Küçük bir soru... Temiz denizin göstergesi nedir, biliyor musunuz? Kalamar ve ahtapot... Ve Bozcaada’da her ikisi de bol!


Hayata hayat katan adadan üç portre

Sadece yediklerimiz içtiklerimiz değil, bir yer de negatif etkisiyle bizi hasta edebilir. İstanbul’un “Hadi koş, daha hızlı, daha hızlı” diyen sesi başlı başına negatif bir etki bedenimiz üzerinde... Bozcaada’da ise kendinizi hep sağlıklı hissediyorsunuz. Adada zaman ağır akıyor. Doğayla bütünleştiğinizi hissediyorsunuz, sonsuza dek yaşayacakmış hissine kapılabilirsiniz benim gibi.
Bugün size adadan 3 portre sunacağım:
İlki çocukluğu Bozcada’da geçmiş, adanın bahşettiği sağlık tohumu içine ekilmiş ve hâlâ adayı unutamayan biri:
Ağustos’ta 100 yaşına girecek olan Melpo Papadopulos:
Bayan Melpo, Bozcaada’da doğmuş. Ada’daki Rum doktorun kızı. Bozcaada limanına feribot yaklaşırken başınızı sola çevirin, kırmızı tuğlalarla örülmüş bir ev göreceksiniz. İşte o evde babasının çaldığı keman sesiyle büyümüş. Mübadele yılarında Ada’yı terketmek zorunda kalmış. Kayserili zengin bir Rum olan kocasıyla İstanbul’a yerleşmiş. Ama Bozcaada özlemi çekip durmuş. O yıllarda herkeste olmayan otomobilllerine bindiğinde Ada’nın temiz havasını solumaya alışık ciğerleri hep tepki gösterirmiş. Aşçıları, mürebbiyeleri, yardımcıları varken varlık vergisi nedeniyle bir gecede fakirleşmişler. Kocası istenen vergiyi ödemesine rağmen Aşkale’ye gönderilmiş. Döndüğünde de bir daha sağlığına kavuşamamış.
Şimdi Taksim’de annesinden kalan bir apartmanın en üst katında Boğaz’ı seyreden bir dairede kızıyla yaşıyor. Apartmanın bulunduğu sokak Taksim’in bakımsız arka sokaklarından biri. Mahalle bakkalı, koşuşturan çocuklar, asılı çamaşırlar, kapı önlerinde sohbet eden baş örtülü teyzeler, korna çalarak geçen arabalar... Küçük Asya burada! Melpo Papadopulos beni yukarıda çizdiğim resimden sanki çok uzaklarda, bir sarayda yaşıyormuşçasına, adeta bir prenses gibi karşılıyor kapıda. Merdiven eşiğinde durup hayranlıkla seyrediyorum, şaşkınım: 100 yaşında birinin bu kadar güzel, bu kadar stilli olabileceğini düşünemezdim!
Nasıl böyle uzun yaşadınız?
Çok balık yedim, babam hep balık yedirirdi. Barbun çoktu adada. Her öğlen balık yerdik. Akşamları da et, çorba... Tarhana çorbası! Çok severdim. Bir de hep üzüm yerdik, pekmez içerdik. Üzüm reçeli vardı. Portakal mandalina yoktu adada. Gemiyle gelirdi.

Ailenizde sizden başka uzun yaşayan var mı? Anneniz babanız da uzun yaşadılar mı?
Yok! Annem Ada’da öldü, doğum yaparken... Babam da 74 yaşındaydı öldüğünde. Kızkardeşim var, benden 10 yaş küçük, 90 yaşında. Atina’da yaşıyor, çok yeteneklidir o, ressam.

İşitme ve görme sorununuzdan başka sağlık sorunuzu yok. (Bağırarak konuşuyorum) Peki nasıl böyle sağlıklı kalabildiniz?
Çok az yiyorum. Çok az!

O zaman hemen öğrenelim. Şimdi bir günde neler yiyorsunuz?
Sabah peynir, ekmek, bal... Öğlen; et,sebze. Ispanağı çok seviyorum. Arada; çay bisküvi, yine peynir. Peyniri çok seviyorum... Akşam; yoğurtla bal veya ne varsa işte...

Bozcaada deyince aklınıza gelen ne?
Yüzmek! Babam işten dönünce bizi alır denize götürürdü. Hep beraber yüzerdik. Yüzmeyi çok severdim. Su çok güzeldi, ama çok! Hiç unutamıyorum...



Rengigül’ün entelektüel sahibesi

Özcan Germiyanoğlu, Türkiye’deki en güzel 2’nci küçük otel seçilen Rengigül Konukevi’nin entelektüel sahibesi. 20 yıldır Ada’da yaşıyor. Ada’daki ilk sanat galerisinin de sahibi. Ada’nın tanıtımına en çok katkıda bulunan kişi. Bu yıl Bozcaada’yı Conde Nast Traveller dergisine dünyadaki en iyi adalar listesine sokmayı başaran odur. Sabah kahvaltıları, özellikle reçelleri çok ünlüdür. Bu kez nane reçeli yapmıştı, tarifini de verdi.


Rengigül’ün nane reçeli

Malzemeler:
n 2 iri demet taze nane (köy
demeti)
n Yarım kg toz şeker
n 1 bardak su
n 1 limonu suyu
Hazırlanışı:
Naneleri ayıklayın, iri yaprakları kesin.
Tüm malzemeyi kısık ateşte kaynatın.
İyice kaynayınca limon suyunu ekleyin.
Biraz daha kaynatıp söndürün.
Aynı tarifi şeker yerine Stevia tozuyla yapıp light hale getirebilirsiniz.


Ben aşçının incesini severim!

Alp Çekici aşçı, 30 yaşında. Yeditepe Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü’nden mezun, ortaokuldan arkadaşı olan ortağıyla birlikte 19 Mayıs’ta açmış sahildeki restoranlarını. Ama şimdiden ünlü. Adı “Tenedos Balıkçısı.” Kendisini gördüğümde yemeklerini niçin bu kadar sevdiğim ortaya çıktı: Ben aşçının incesini seviyorum! Şişman aşçının yemeği de yağlı oluyor... Ben bu üniversiteli, kibar, tarzı olan, motosikletiyle işine gelen modern aşçının yemeklerine bayıldım. “Neden Bozcaada?” diye sorduğumda yanıtı hazırdı: “Havası, ortamı çok güzel. İnsanlarını çok samimi buluyorum.”


Genç şeften muhteşem bir de tarif aldım: Pekmezli patlıcan


Malzemeler:
n 2 adet patlıcan
n 5 yemek kaşığı süzme yoğurt
n 1 diş sarımsak
n Zeytinyağı
n 1 yemek kaşığı üzüm pekmezi
Hazırlanışı:
Patlıcanları birkaç yerinden delip mangalda ağır ağır közleyin. Közlenmiş patlıcanların kabuklarını soyup, ince dilimleyin. Süzme yoğurdu ezilmiş sarımsak ve zeytinyağı ile karıştırın. Patlıcan ve yoğurdu karıştırın. Üzerine pekmez gezdirerek servis yapın.
*Ben evde light yoğurdu geceden süzgece koyarak light süzme yoğurt elde ediyorum. Hiç fena olmuyor. Deneyin.

DİĞER YENİ YAZILAR