“Unutan iyileşir!”

Haberin Devamı

Yavaş yavaş iyileşiyoruz... Öyle hissediyorum... Yok, hükümet-devlet meselelerinden bahsetmiyorum. O henüz yeteri kadar dibe vurmadı! İlişkiler kadar birbirini yok etmedi. Henüz!

Önce dibe vuracak, acı çekecek, her yerinden kurşun yiyecek, yıkılacak ki, yeniden yapılansın...

O cenahta henüz kimse acı hissetmiyor. Hani kurşun vücuda ilk girdiğinde anlamazmışsın ya... Sadece kurşunun girdiği yere bir sıcaklık yayılırmış. Ardından vurulduğunu anlarmışsın. Ama hâlâ acımazmış. Elini kurşunun girdiği yere doğru insiyaki olarak götürürken bir inkâr ve şaşkınlık süreci yaşanırmış. “Bu benim başıma gelmiş olamaz!” Elini yaradan çekip kanı gördüğünde ise büyük bir korku ve büyük bir telaş içine girermişsin. Ayakta kalabilme telaşı... Acı, yere düştükten sonra çıkarmış.

Ama biz ayakta ölenlerin ülkesiyiz!

Kurşunu yedikçe bir o tarafa bir öteki tarafa bükülüp duranlar diyarı!

Henüz yere düşen yok! Şimdilerde herkes elindeki kana bakıyor!

Dehşet, içinde!

Zaten biz burada ruhlarımızda açılan yaralardan bahsedeceğiz. Daha kişisel yani... Hatta duygusal...

Belki de tersidir...

Bizi yalnızlığa alıştıran ve hatta onu sevdiren; beklentilerimizi, umutlarımızı hayal kırıklıklarına ipotekleyen yaralarımız...

İşte onlar, galiba yavaş yavaş iyileşiyor...

Kim bilir belki de aslında bizi kendimize getiren, ayaklarımızı zorla da olsa, yere bastıran o yaralardı ama! Kendimize gelmeye başladık gibi!

Peki ne oldu?

Ne oldu da, yaralarımız kabuk bağladı?

Önce Gezi sonra 17 Aralık, bizi bizden uzaklaştırdığı için olabilir mi?

Bence olabilir.

Kendimizden başka şeylerle ilgilendiğimizden! Odak noktamızı kendimizden, oraya çevirdiğimiz için!

Dikkatimizi kendimizden ayıracak kadar önemli, çekici, tehlikeli ve eğlenceli de olduğu için...

Hani daraldığın anlarda bir arkadaşın çıkar da, kafanı dağıtmak için bir sürü alternatif sunar ya, “Hadi sinemaya, konsere, cafe’ye gidelim”, “Hadi yemeğe çıkalım, birileriyle buluşalım”lar falan...

Hiçbirini canın istemez; zaten kafan da, ruhun da kabul etmez ya...

İşte bunu kabul etti. Gezi ve 17 Aralık’ı kabul etti.

İkisinde de kendimizi unuttuk!

Kendimizi, kinlerimizi, ipoteklerimizi unuttuk. Çünkü onları daha az düşünmeye başladık.

Unutunca da iyileşmeye başladık!

Nietzsche’nin dediği gibi,

“Unutan iyileşir”

Vay be!

Kim bilir, belki de iyileştiğinde unutuyorsundur!

DİĞER YENİ YAZILAR