İlk konuşan kaybeder

Haberin Devamı

Bu laflar boşuna değil..

Es geçmemek lazım. Duyunca bir duracaksın, düşüneceksin...

İyi o zaman... Düşünelim...

“İlk konuşan kaybeder”mi?

Benim bildiğim, bu taktik aslında bir pazarlama tekniği...

Yani kısaca, pazarlamacı malını anlatır anlatır ve susar. O sırada kısa bir suskunluk olur. İkisi de, alıcı da satıcı da konuşmaz.

Pazarlamacı bekler.

Alıcı düşünür.

İşte o sırada...

İlk konuşan kaybeder.

Alıcı konuşursa, o malı satın alır.

Satıcı konuşursa, o malı satamaz.

E, bu taktiği ilişkilere uyarlasak ne olur ki?...

Kim tutar bizi?

Ayrıca her şeyi uyarlıyoruz da bunu mu uyarlamayacağız?

Uyarlıyoruz tabii...

Yani en azından ben...

Mesela bazı fizik kuralları da ilginçtir...

Hani bazı parçacıklar yollarında engelle karşılaştıklarında tali yollar aramaz, şekil değiştirmezlermiş.

Aynen yerlerine dönüp beklerlermiş.

Uygun koşullar oluşunca tekrar harekete geçermiş.

Ne hainler değil mi?

Sinsice...

Yoksa akıllıca mı?

Uyarla şimdi bunu hayata uyarlayabildiğin kadar....

Ne anladınız anlatın bakiim...

Bin türlü anlarsın bunu...

Mesela istediğin adamı/ kadını bulamadın mı? Dön geri, bekle. Abuk sabuklarla çıkma!

Vakit kaybetme...

Başka bir deyişle, kendini boşuna yorma!

Ya da kadının (kalbini) vermeye niyeti yok mu?

Şaklabanlık yapmaya kalkma.

Bekle...

Uygun zamanı bekle.

Ne kaybedersin?

Ha, bunun karşısına felsefesi tam tersine olan başka bir fizik kanunu da koyabilirsiniz...

Atıyorum, tali yollarda giderken o güzergâh üzerinde istediğini elde eden bir elektron...

Ya da ses ve ışık olursunuz mesela...

Bir engelle karşılaştığınızda hafifçe bükülür ve keskin bir dönüş yapmasanız da köşeleri açıktan alarak yolunuza devam edersiniz.

Bakalım nereye kadar gideceğim ben de merak ediyorum.

Yazarım yazarım da... Biz konumuza dönelim diyorum:

“İlk konuşan kaybeder”e...

Kavga ettiniz mesela...

Kavga olsa yine iyi aşağı yukarı kim haklı kim haksız bellidir... Ama aranızda bir gerginlik var diyelim...

Veya öyle bir durum ki, arada kalmışsın. Arasan da olur, aramasan da...

Daha doğrusu onun aramasını istiyorsun..

Yani durmadan telefonuna bakıyorsun...

Aklında hep aynı soru var:

“Arayacak mı?”

Kendi kendine bir süre koyarsın. O zamana kadar aradı, aradı...

Aramazsa...

Açık söyleyeyim, o parçacık gibi geri dönüp ölü taklidi yapanlar azınlıktadır.

Çoğunluk soruyu değiştirir.

“Acaba ben mi arasam?”

Işık ve ses oluverir yani...

Veya aynı evin içindesiniz...

Kavga bitti, kim kazandı belli değil.

Ortada haklı da yok, haksız da...

Küstünüz...

Küslük değil de, konuşmuyorsunuz. Birbirinize hava atıyorsunuz.

Evin içi sessiz. Bütün işler konuşmadan halledilmeye çalışılıyor.

“Yemek hazır” diyen yok. “Ben yatıyorum” bile denmiyor.

İşte bu gibi durumlarda...

“İlk konuşan kaybeder.”

Ha, “Sen konuşmazsan, ben konuşmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?” derseniz...

Zaten bunu diyen kaybediyor ya...

DİĞER YENİ YAZILAR