PicassoSA

Picasso'nun 20'sini bugüne kadar kimsenin görmediği 134 şaheser tablosu Sabancı Müzesi'nde sergilenecek

Haberin Devamı

Bu haftadan itibaren ismi uzun bir süreliğine Türkiye gündemine girmiş bulunan Bernard Ruiz Picasso'yla dün sabah 09.30'da Emirgan'da bir araya geldik. Tanıştığımız kişinin dedesinin Pablo Picasso olduğunu düşünmek bile çok heyecan vericiydi. 45 dakikalık görüşme sırasında sanki Picasso gökten yere, aramıza inmişti. Az ötemizde yeşil-lacivert bir nehir gibi akıp giden Boğaz'ın üzerinde kâh "Avignon'lu Kızlar" görünüyordu, kâh "Guernica" ... Yedi tepenin üzerinden bir onun simsiyah gözleri bakıyordu bize, bir de deli boğasının... Ve Picasso Picasso'yu anlatıyordu:

* Bu serginin İstanbul'da olmasına sizi ne ikna etti?
İstanbul'da olması ve bu olağanüstü müze! Sanırım burada, İstanbul'da bir Picasso sergisinin olması çok önemli bir şey.

* İki gündür buradasınız ve hemen her şeyi kontrol ettiniz. Şu anda içiniz rahat mı? Picasso'yu İstanbul'a emanet edebilecek misiniz?
Evet, tabii ki. Başından beri her şey çok kolaylıkla gelişti. Tıpkı dünyadaki diğer müzelerde olduğu gibi. Hemen çok iyi bir ilişki hissettim. Sabancı Müzesi'nin bir Picasso sergisi yapmak için çok istekli olduğunu gördüm. Bu Türkiye'deki tek önemli Picasso sergisi olacak.

Bir 'ilk' olacak
* Peki İstanbul sergisinin bir farkı olacak mı? Mesela Tokyo'daki ya da New York'taki bir Picasso hayranını buraya çekebilir mi?
Buraya bu sergiyi görmeye gelecek ve bütün dünyada konuşacak pek çok insan olacak. İstanbul'daki sergi kesinlikle diğerlerinden çok farklı olacak. Bu sergi Picasso'nun yaratıcılık gücünü kronolojik olarak keşfetmemizi sağlayacak. İstanbul sergisi biraz antolojik bir sergi olacak. İstanbul halkına Picasso'nun yaratıcılığı ve 20. yüzyılın bu büyük ustasının sihrine yaklaşma fırsatını verecek.

* (Bernard Ruiz Picasso'nun biraz gergin olduğu izlenimimiz üzerine...) Kendinizi rahat hissediyor musunuz? İyi misiniz?
Rahatım, sadece sizi cevaplayabilmek için konsantre olmaya çalışıyorum. Çünkü hiç hata yapmak istemiyorum. Aslında röportaj vermekten hiç hoşlanmam, ama bunu yapmak zorundaysam da en doğru biçimde yapmalıyım. Bugüne kadar çok az röportaj yaptım ve sanırım bu röportaj yüzünden epey kişi sizi kıskanacak. (Gülüyor. Artık biraz daha rahat.)

* İstanbul'la asıl memleketiniz olan Endülüs arasında bir bağ kurdunuz mu, size hiç Malaga'yı anımsattı mı?
İstanbul, dünyanın kesinlikle en güzel şehirlerinden biri. Malaga'da çok vakit geçirdim. Zaten Fransız olduğum kadar İspanyolum da... Buradaki balıkçılar, yemekler, bütün bu Akdeniz'de doğan kültürün bir parçası. Ortak bir kültür tarihimiz var. Bunu buradayken hissedebiliyorum.

Türkiye AB'ye girebilir
* Avrupa bu konuda bildiğiniz gibi ikiye ayrıldı: Türkiye bizden mi değil mi diye. Büyükbabasını dört ay Türkiye'ye emanet eden biri olarak sizce bu sorunun yanıtı ne?
(Bir düşünme süresi geçirdikten sonra devam ediyor) Türkiye'yi çok çok iyi tanımıyorum. Tabii politik çevreyi biraz biliyorum. Zaten her ülkenin Türkiye'yle ilgili bir düşüncesi var. Türkiye'ye evet diyenler de var, hayır diyenler de... Ama bu demokratik bir çekişme. Ben Türkiye'nin Avrupa'ya entegre olup olmayacağını bize geleceğin söyleyeceğini düşünüyorum. Türkiye'nin AB'ye katılması bir olasılık, bir olabilirlik... Aslında bu fikrin kendisi bile çok fantastik bir şey. Çünkü bu entegre olma isteği bile Türkiye'nin demokratik kapasitesini ifade ediyor. Ben asıl önemli olanın bu olduğunu düşünüyorum.

* Sizce Türkiye'yi AB'ye alacaklar mı?
Bence böyle bir olasılık var. Ama ben bir politikacı değilim. Politikayı politikacılara bırakıyorum; işlerini yapsınlar. Ki Avrupa'da da onlardan çok sayıda var.

* Acaba Picasso'nun İstanbul'a geleceğini duymak Sarkozy (Türkiye'yi AB'ye istemeyen Fransız muhalif) için de hoş bir sürpriz olur mu dersiniz?
Bir daha sorar mısınız? (Tekrarlıyoruz ve Picasso biraz daha ciddileşiyor) Hayır, hayır. Bir Fransız olarak Fransızları iyi tanıyorum. Sanırım her Fransız konu kültür olduğunda politikayı bir kenara bırakır. Bence de yapılması gereken bu. Politika gerçekten önemli bir konu. Ama kültür aynı seviyeye konulamaz. Dolayısıyla bunun bir problem olacağını sanmıyorum.

Çok "Guernica" var
* Sizce günümüzün Guernica'sı (Picasso'nun İspanya'daki Guernica kentinin Franco tarafından tutulmuş Alman uçaklarınca bombalanması üzerine yarattığı baş yapıt) neresi?
(Uzun bir düşünme aralığı bırakınca "Çok mu var" diye sorduk) Evet, ne yazık ki... Ne yazık ki neredeyse her yerde dram var. Ama bunların kıyaslanabilir olduklarını düşünmüyorum. Evet, bütün savaşlar kötüdür, korkutucudur ama herkes farklı hisseder. Bu soruya gerçekten cevap veremeyeceğim ama elbette dünya daha iyiye gidebilirdi.

* Evet, dünya yüzlerce Guernica gördü ama neden bir Guernica tablosu daha yapan çıkmadı? Sizce insanlığın 21'inci yüzyılına ne oldu?
Doğru, yapan yok ama televizyon bu iş için var. Her gün insanlara masalarında yemek yerken korkunç görüntüler göstermek için yayın yapıyorlar. Bu korkunç bir şey ve sizin de dediğiniz gibi artık çağ değişti. İnsanlar akşam yemeklerini yerken bu katliam görüntülerini izleyebilme kapasitesine sahip. Bu da bu yüzyılın ayrı bir problemi.

* Sizin Picasso'nuz kim? Veya şöyle sorayım: Sizce Picasso kim?
Felsefik bir tartışmaya girecek değilim. Bu hiç gerekli de değil. Ama sanırım Picasso bir insan olarak 19'uncu yüzyılın sonunda özel bir bölgede doğmuş, gerçekten çok şanslı biri. Çok istekliydi ve pek çok alanda geniş bir kapasiteye sahipti. Çok fazla çalıştı. İstisnai insanlar tanıdı. Resim için çok büyük bir teknisyendi. Nesneler yaratabiliyordu. Resmin kodlarında devrim yapacak kadar zekaya sahipti. Ve tabii çok uzun yaşadı.

Picasso'nun torunu olabilmek olağanüstü bir şey
* Bir dehaydı. Ve aynı zamanda da bir büyükbaba. Nasıl bir büyükbabaydı?
Yaratıcılar cumartesi-pazarı, gecesi-gündüzü olmayan insanlardır. Sadece yaratılarını düşünürler ve bu yüzden de tamamen yalnızdırlar. Bu yüzden de ben merkezcidir. Sanatçıların kolay yaratıklar olmadığı kesin. Aslında Picasso pek çok karısı olmasına rağmen duygusal olarak birlikte olduğu kadına hep sadıktı. Arkadaşlıklara da sonsuz sadakat duyardı.

* Merak ediyorum. Bir dehanın torunu olmaktan hiç rahatsızlık duydunuz mu?
Hayır. Onun torunu olmak olağanüstü bir şey. Bunu bir şans olaak değerlendiriyorum. Bu ailenin bir üyesi olmaktan çok mutluyum.

* Picasso'nun bir tablosunun çalındığını duyduğunuzda ne hissediyorsunuz?
Tabii ki bununla ilgilenmekle yükümlüyüm. Ama bu noktada beni her gün gazetelerde gördüğümüz o küçük hikayelerin ekonomik tarafı değil de entelektüel unsuru daha çok ilgilendiriyor.

* Picasso'nun torunu acaba hiç resim yapmayı denedi mi?
Hayır, ben bir araba tamircisindeyken bir tuvalin başında olmaktan daha iyiyimdir.

* Son soru: Bizde emekli bir orgeneral var. Büyükbabanızın resimlerine bakıp "Ne var yani, bunları ben de yaparım" demişti. Bunu diyene bir tavsiyeniz olur mu?
İnsan gördüğü şeyi yapar. Eğer doğayı, insanları yeteri kadar gözlemlerseniz pek çok şey keşfedersiniz. Picasso Akdenizli bir sanatçı olarak hep bembeyaz, biraz kare biçimli evleri gördü. İnsanı en iyi şekilde tasvir etmeye çalışıyordu. Bu yüzden de insanı hem yüzden hem profilden göstermeyi tercih etti. Bazen son derece karmaşık yüzler çizdiğini görürüz ama bu insanların ruhları ve kişiliklerini daha iyi gösterebilmek içindir. Çevremizi daha iyi gözlemlemeli, keşfetmeliyiz.

Sayısız aşk yaşadı
1881'de doğdu. Akrep Burcu. 19 yaşında Paris'e taşındı ve bohem bir hayata başladı. 28 yaşından itibaren para sıkıntısından kurtuldu. 38 yaşında artık zengin bir ressamdı. 65 yaşından sonra döneminin milyonerleri arasındaydı. Neredeyse bir tam yüzyıl yaşadı ve 8 Nisan 1973'te öldü.

* Adı tren gibi: Asıl adı Pablo Diego Jose Francisco d Paula Juan Nepomuceno Crispin Crispipiniano de los Remedios Cipriano de la Santisma Trinidad Ruis Blasco y Picasso Lopez. O ise sadece ilk adı ve annesinin soyadını seçti: Pablo Picasso!

* Babasına resmi bıraktırdı: Konuşmaya başlamadan önce resim yapmaya başladı. 13 yaşındayken babasının yaptığı bir resmi tamamlayınca babası palet ve fırçasını oğluna verip, bir daha resim çizmedi.

* Avignon'lu Genç Kızlar: 1907'de resim sanatının tüm kurallarına karşı gelen bir resim yaptı: Avignon'lu Genç Kızlar! Bu resim dönemin tüm buluşları kadar dünyada büyük etki yarattı.

* 80'inde evlendi: İlk aşkı Fernande Olivier'di. Daha fazla aldatılmaya danayamayıp çekip gittiğinde hayatına Marcelle Humbert (Eva) girdi, fakat o da kısa bir süre sonra öldü. Olga Koklova ilk eşi oldu. Olga'dan oğlu Paulo doğdu. Bu sırada Marie-Therese Walter'la tanıştı. Ondan da Maya doğdu. Aynı dönemde hayatındaki üçüncü kadın Dora Maar'dı. Picasso 65 yaşındayken kendisinden 40 yaş küçük sevgilisi Francoise Gilot'tan iki çocuğu oldu. Fakat Francoise de çocuklarını alıp Picasso'yu terk etti. Artık Olga da ölmüştü. 80 yaşındayken Jacqueline'le evlendi. Öldüğünde mirasçısı Jacqueline'di ama o da 1986'da intihar etti.

* Çalışma delisiydi: Ölene kadar durmaksızın çalıştı. 92 yaşında bir çizimi için şöyle demişti: "Dün bir çizim yaptım ve sanırım bir şeye dokundum. Daha önce yaptığım hiçbir şeye benzemiyordu."

Sabancı'nın düşü gerçekleşecek
Picasso sergisinin geldiği gün İstanbul'u New York, Londra, Barcelona hatta Paris bile kıskanacak. Çünkü o gün, Picasso'nun daha önce hiç sergilenmemiş eserleri dünyayla ilk kez İstanbul'da buluşmuş olacak. İşte bu müthiş prestijin fikir babası geçen yıl vefat eden Sakıp Sabancı'ydı. Sabancı mutlaka "Türkiye'de yapılamaz" denen bir işin kendi adını taşıyan müzede gerçekleştirilmesini istiyordu.

Sabancı'nın heyecanını paylaştığı kişi dünyaca tanınmış müze müdürü Nazan Ölçer oldu. ikisi de bunun çılgın bir fikir olduğunu bilmekle beraber kesin kararlıydılar: Picasso'nun sergisi İstanbul'da, Sakıp Sabancı Müzesi'nde sergilenecekti. Ölçer, araya Avrupa'daki pek çok referansını koyduktan sonra geçen Kasım ayında Picasso ailesinden ilk randevuyu alabildi. Ölçer bu serginin ve hikayesinin henüz açılmamış kara kutusu. Bu yüzden ne söyleyerek ikna etti bilemiyoruz ancak, ailenin temsilcisi olan büyük torun Ruiz Picasso'yu aylar önce İstanbul'a getirtmeyi başardı.

Ruiz Picasso'nun Türkiye'ye geldiğinde ilk görmek istediği müzenin yeriydi. Ancak ona gösterilen koca bir çukur oldu. Burası bugün müzenin genişletilmiş olan ve halihazırda Türk ressamlarının eserlerinin sergilendiği bölüm. Ancak o gün henüz ortada bir sergi alanı bile olmamasına karşın torun Picasso bu azim ve heyecandan etkilendi. İkinci görmek istediği yer ise müzenin bağlı olduğu Sabancı Üniversitesi'ydi. Her şeyi dikkatle inceledi. Sonuç olumluydu. Onu en çok heveslendiren ise pek çok hayır kurumunun üzerinde Sabancı adını okumuş olmasıydı. Serginin İstanbul'da yapılmasına o gün onay verdi.

İşin en zor kısmı başarılsa da Sabancı Müzesi için asıl yorucu günler bundan sonra başlamıştı. Bir yandan halka açık sergiler devam ederken bir yandan da Picasso sergisinin hazırlıkları sürüyordu. Yapılan işlerin içinde en gösterişlisi ise sergi katalogu oldu. Katalogu ömrünü Picasso biyografisini yazmaya adamış, dahinin hayatına tanıklık etmiş eleştirmenler ve dostları kaleme aldı. Özellikle medyadan sır gibi saklanan bu süreç sonunda gelip anlaşma aşamasına kadar vardı. Bernard Ruiz Picasso geçen pazartesi günü İstanbul'a geldi. Beraberinde de iki uzman bulunuyordu. "Çetin ceviz" bu iki uzmanı Sabancı Üniversitesi'nin teknik kadrosu karşıladı. Picasso'nun uzmanları ne sorduysa onlar yanıt verdi. Bu tam bir sınavdı.

- Buranın ısısı ne kadar? Tabloların asılacağı vidalar nasıl? Duvarların malzemesi ne? Kim yaptı? Nasıl yaptı?

Müze ekibi de çok iyi hazırlandığı için dün itibariyle anlaşmaya son nokta kondu. Bir Türk sigorta şirketinin trilyonlarca liraya sigortaladığı eserlerin ne zaman, hangi yolla geleceği hâlâ sır.

Ama nelerin geleceğini biliyoruz: Tam 134 tablo. Aralarında 20 tanesi Picasso'nun kendisine ayırdığı, ilk kez sergilenecek eserleri. 21 Kasım'da açılacak sergi 4 ay açık kalacak. Serginin biletleri ise yakında satışa çıkacak.

DİĞER YENİ YAZILAR