‘Çözüm süreci PKK’yı kıskaçtan kurtardı’

AK Parti Milletvekili Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. İdris Bal:

Haberin Devamı

Dış politika ve çözüm sürecine dair eleştirilerde bulunan İdris Bal, “Radikalleşmenin derhal revize edilerek, normalleşmesi gerekiyor” dedi. Bal siyasette de tansiyonun düşmesi gerektiğini söyledi.

AK Parti Kütahya Milletvekili Prof. Dr. İdris Bal, dış politika, çözüm süreci, başörtüsü meselesi ve dershanelerin kapatılmasıyla ilgili VATAN’ın sorularına çarpıcı yanıtlar verdi.

- Dış politikası eleştirilerinizle son dönem çok gündeme geldiniz...

Geçmişte “Üç tarafımız denizlerle, dört tarafımız düşmanlarla çevrili” diyorduk. Şimdi aynı yanlışı yapıyoruz. Oysa AK Parti bunu değiştirmişti. Ama şimdi maalesef bir yönüyle Arap baharı diğer yönüyle de vizyonumuzdaki bazı yanlış yönlendirmelerden dolayı hem diplomatik lisanımız sertleşmeye hem de Türkiye’nin uzlaştırıcı model rolü erozyona uğramaya başladı.

‘CHP’nin gitmesi doğru’

- Vizyon değişikliğini neye bağlıyorsunuz?

Dış siyasetimizde zannediyorum bir daralma yaşandı. Lisanımız radikalleşti ve vizyonumuz büzüldü. Zannediyorum bu görüldü, Irak’la ilgili çabalar bundan kaynaklanıyor. Öyleyse sevinmeliyiz. Tabii ki yeri geldiğinde diplomatik bir lisanla ABD’yi de Batı’ya da Rusya’yı da suçlarız. Ertesi gün ise olumlu taraflarını överiz.

- Muhalefet ağırlıklı olarak faturayı Bakan Davutoğlu’na kesiyor...

Demokratik ülkelerde politikaları bir kişi değil, kadrolar yapar. Sadece Davutoğlu yerine, kendisini ve Sayın Başbakanımızı etkileyen, yönlendiren gruplarla beraber değerlendirilmesi gerekiyor. Şunu da ekleyeyim; her tavırlarını, açıklamalarını doğru bulmuyorum ama bence bir olgu olarak CHP’nin Irak’a Suriye’ye gitmesi doğrudur.

- Acilen değişmesi gereken nedir?

Eskisi gibi kapsayıcı ve kazan -kazan mantığında olmalı. Radikalleşmenin derhal revize edilerek, normalleşmesi gerekiyor. Bence Sayın Başbakanımıza ve Dışişleri bakanımıza belge, bilgi veren unsurlar daha dikkatli olmalı. Çünkü radikallik kaybettirir. Biz bir eli Doğu’da bir eli Batı’da olan bir vizyonla başarılı olabiliriz. ABD, İsrail, Batı karşıtı olarak başaramayız.

‘Uludere nefes aldırdı’

- Çözüm sürecinde raporlar hazırlardınız. Partinizden de tepki aldınız...

Hepsini tüm samimiyetimle milletimi, devletimi, Başbakanımızı ve partimizi sevdiğim için söyledim. Birinci açılım dönemini destekledim. Ama ne oldu? Örgüt o iyi niyeti suistimal etti. Her iki taraf aynı iyi niyeti göstermezse, barış olmaz. Meseleyi sadece belli bir süre şehit gelmemesine bağlamak saflıktır. Örgütün bir stratejisi var.

- O stratejiyi örgüt bu süreçte de bırakmadı diyorsunuz...

Bu 1 Mart’ta başladı. Yokluğumuzda o etnik devletin adımlarını atılması için çaba sarf edildi. Bir devlet kuruldu. Aynı strateji şimdi örgüte muhtemelen diyor ki, ‘Suriye’de yüz yıl bekleseniz böyle bir fırsat çıkmaz. O binanın ikinci ayağını yapın. Etnik temele dayalı fiili bir Kürt devleti kurun”. O zaman mantıken kuzey Suriye’de bir güç lazım. Bir yerde barış yapıp tüm gücün oraya kaydırılması lazım. Bu aşamada Uludere’yi de unutmamak gerekiyor. Örgüt o dönem çok sıkışmıştı. Kim ne derse desin, Uludere örgüte nefes aldırma operasyonuydu.

‘Çözüm süreci PKK’yı kıskaçtan kurtardı’


- Kasıtlı bir operasyon muydu?

Benim kanaatim öyle.

‘Genel affa evet derim’

- Bu durumda operasyonu kim yaptıysa içinde örgütü destekleyenler de vardı?

Zanlılar belli. İç destekçiler, dış destekçiler veya örgütün kendisi veya bunların hepsi beraber. Amaç, örgütü o kıstırılmışlıktan kurtarmak ve Türkiye’yi, hükümeti, TSK’yı mahçup etmek; ‘Bu TC etkin mücadele ediyorum ama terörist sivil ayrımı yapmıyor’ demekti. Çözüm süreciyle bu kıskançtan da kurtuldular. Kuzey Suriye’de yapılanmaya girmek için güçlerinin bir kısmını oraya gönderme lüksünü ellerinde bulundurdular. Dağa rahat adam çıkarır oldular. Yeni ulus inşası için şehitlik kurmaya başladılar.

- Yani Öcalan’a özgürlük veya genel af çıksa da örgütü durduramayacak...

Ben diyorum ki, ‘Kütahya değil Hakkari’de doğmuş olsam, propogandaya maruz kalsam belki dağa çıkabilirdim. Ama şiddeti terörü bırakmaya karar verdiğimde ne yapardım’ diye empati yapıyorum.

- Sonucundan ne çıkıyor?

Önce kendi kasabama, şehrime giderdim, yerel gazetelere televizyonlara ulaşır şunu söylerdim: Ben hangi hayallerle dağa çıktım ama her türlü kaçakçı ile işbirliği yaptığımızı gördüm, başka kesimlerin farklı hesapları olduğunu, çatışmayı teşvik ettiğini gördüm. Yol bu yol değildir. Yol demokrasidir diyelim. Bu ülkede eziyetler olmuştur ama bu Kürt, Yörük, Arap olduğumuz için bize yapılmamıştır. O dönemde belli hatalar vardı. Demokrasi eksikliği vardı. Hepimize eziyet yapıldı. Ama Mehmet Akif Ersoy’a bakın’ derdim. Böyle olsa dinde nasıl bir tövbe kapısı varsa sosyal ilişkilerde de pişmanlık kapısı vardır. Şahsım adına ben bunu görsem genel affı bile Öcalan dahil desteklerim. Yanılıyor olabilirim. Şehit analarımız ‘Olur mu’ diyecektir ama bazen kan kusup kızılcık şerbeti içtim denir ya bu milletin menfaati için. bu sorunun bitmesi için buna evet derdim.

‘Partileri değil hizmeti kutsamalıyız’

- ‘Başkanlık sistemi gelirse kurtuluruz’ iddiasında olanlar var...

İddia ediyorum siyasetimizde bu vizyon değişikliği olmadan ne parlamanter sistem olur ne başkanlık. Tansiyon düşmeli. Bir de partileri değil hizmeti kutsamalıyız. ‘Bana oy vermek ibadettir’ dendiğinde, öbüründe siyaset yapmak nedir o zaman? Ötekidir ve hatta kutsal olmayandır, bu çok riskli.

‘Milli Eğitim’e zarar verir’

- Dersanelerin kapatılmasının Gülen cemaatine yönelik bir operasyon olduğu konuşuluyor.

Cemaate veya birilerine yönelik olduğu iddiaları ispata muhtaçtır ama kamoyundaki bu kanaati yabana atamayız. Bu iddialar doğruysa, fırsat eşitliğidir, verimliliktir gibi konular bir kenara atılarak, sadece bir camia cezalandırılmak için yapılıyorsa, bu milli eğitime de zarar verir. ‘Yüzde 10, 20 nispetindeki bir kesimi muhatap alalım veya belli bir mesaj verelim’ derken, yüzde 80-90’lık bir kesim mağdur edilmiş olur.

‘Özgürlük değil bencillik’

- İlerde bir gün Musevi bir vatandaşımız kipasıyla girebilir mi TBMM’ye?

Özgürlük dendiğinde ‘Sadece bizimkilere özgürlük’ deniyorsa, kusura bakmayın bu özgürlük değil, bencilliktir. Almanya’da bizim vatandaşlarımız camii açsın, Kuran’ı Kerim bassın ama bizde ‘Kilise yapıyor, yayınevinde İncil basıyor. Hurra hücum edelim. Nasıl yaparlar’ demek gibi bir iki yüzlülük, çifte standart olmaz. Müslüman, Hıristiyan, Ateist dünyanın her yerinde siyaset yapmalı.

Siyasi algı o zaman kaldırmadı

- 4 kadın milletvekilinizin Genel Kurul’a girişini muhalefet türbanı siyasete alet etmek olarak görüyor...

Merve Kavakçı zamanında Türkiye bunu kaldıramadı. Siyasi algımız, demokrasi algımız kaldırmadı... Gündemi Marmaray’ın işgal etmesi yerine bu konunun işgal etmesini benim gönlüm istemez. Milletvekilinin çalışmasına engel olmadığı sürece bunları normal görmek lazım.

DİĞER YENİ YAZILAR