Sensin canavar!

Her tarihin özel bir anlamı var. Kimi dünya çapında, kimi ulusal, kimi de tamamen kişisel... Dün, 29 Ekim, “Cumhuriyet Bayramı”ydı, 28 Ekim, “Dünya Animasyon Günü”, 27 Ekim, “Dünya Görsel ve İşitsel Miras Günü”ydü örneğin... Yarın “Cadılar Bayramı”, bugün, yani 30 Ekim ise “Ulusal Frankenstein Günü”...

Benİ neden çöpe attınız?

Belki bilmeyenleriniz vardır, 1997 yılından beri her ekim ayının son cuması Ulusal Frankenstein Günü olarak kutlanıyor. Bugünün yaratıcısı ise Ron MacCloskey... Türk izleyiciye bir güzellik olarak da dün sinemalarda, yönetmenliğini ve senaristliğini Bernard Rose’un üstlendiği yeni “Frankenstein” gösterime girdi. Mary Shelly’nin kült romanından pek çok kez beyazperdeye uyarlanan filmin bu versiyonunda intikam peşindeki canavarı Xavier Samuel canlandırıyor. Carrie-Anne Moss, Danny Huston ve Carol Anne Watts’ın da başrollerde yer aldığı yapımda canavarımız, daha önce izlediklerimizden farklı olarak terk edilmiş, öfkeli bir çocuk olarak seyirci karşısına çıkıyor. 3 boyutlu yazıcı ile oluşturulan ve öldü diye çöpe atılan kalbi kırık kahramanımız günümüzün dünyasında kendine bir yer edinmeye çalışırken, bir yandan da kendisini çöpe atan anne-babası iki bilim insanından intikam almak için çabalıyor... Anlayacağınız oldukça modern bir versiyonla karşı karşıyayız...

Haberin Devamı

Sensin canavar

KİTAPLA ARASINDA BÜYÜK FARK VAR

Madem bugün onun günü, zamanı biraz geri sarıp, geçmişten günümüze Frankenstein’a göz atalım... Mary Shelley’nin felsefe kokan romanının ilk beyazperde macerası 1931’e dayanıyor... James Whale’in yönettiği “Frankenstein” yine aynı yılda gösterime giren “Dracula” ile birlikte korku filmi türünün fitilini ateşlemişti. Kitap ve film arasında büyük farklılıklar mevcut. Bu da çok normal... Çünkü, film, kaynak kitabın uyarlamasından çok, kitabın birkaç tiyatro versiyonundan yola çıkılarak çekilmiş...

O dev gibi ama bir çocuk!

Canavar diyoruz ama, dev bir yaratık olmasına rağmen kahramanımız başlangıçta bir çocuk zekasında ve saf... Üstelik saflığını uzunca bir süre de koruyabilen bir yaratık. Kendisinden korkmayan minik bir kızla birlikte yüzen çiçeklerle oynarken, küçük kızın gölde boğulmasına neden oluyor mesela... Ancak bunu kötü olduğu için değil, kızın da çiçekler gibi yüzebileceğini düşündüğü için yapıyor. Zamanla onu kötü olmaya iten geçerli nedenleri oluyor elbette... Hangimizin yok ki? Ben yine de canavarlaşmayalım derim...

Haberin Devamı

Sensin canavar

MAKYAJ USTASINA BÜYÜK ALKIŞ

1931 yapımı bu filmin başrollerinde Boris Karloff, Colin Cleve, Mae Clarke ve John Boles’ı görüyoruz. Filmin başarısının ardından Karloff ve Whale, 1935’te ”Frankenstein’ın Gelini” için yeniden bir araya geliyor. Ancak şu detayı da belirtmek gerek. Frankenstein’ın başarısına makyaj sanatçısı Jack P. Pierce’nin katkısı oldukça çok. Pierce canavarın görünümünü tasarlamanın yanı sıra Frankenstein’ın Gelini filminde de birçok yenilikçi makyaj uygulamasıyla dikkat çekebilmiş. Bu film için bir yangının sonrasını yansıtmak adına saçları kısaltıp, yeni yaralarla canavarın ilk filmdeki görüntüsüne eklemeler yapmış. Filmin ilerleyişinde ise yaraların iyileştiğini vurgulamayı unutmamış.

Haberin Devamı

Dün gösterime giren ve daha önce izlediğimiz Frankenstein’lardan çok daha farklı bu versiyon hem günümüzdeki insan ilişkilerini, hem de bilimin kurguyla birleştiği potansiyelleri gözler önüne seriyor.

1974 yapımı “Genç Frankenstein’ın yönetmen koltuğunda Mel Brooks otururken, kadroda Gene Wilder, Peter Boyle, Marty Feldman ve Cloris Leachman isimleri yer alıyor.

1994 yapımı Steph Lady ve Frank Darabont’un uyarladıkları filmi Kenneth Branagh yönetiyor. ABD ve İngiliz sinemasının ünlü isimlerinden oluşan oyuncu kadrosuna sahip filmde yaratığı Robert De Niro canladırıyor.

Güldürdüğü zaman da oldu

1939 yapımı “Frankensten’nın Oğlu”nda ise Boris Karloff, Bela Lıgusi’nin canlandırdığı Ygor ve Basil Rathbone’un canlandırdığı deli doktor karakterlerinin gölgesinde kalıyor maalesef. 1948’de çekilen “Bud Abbott Lou Costello Meet Frankenstein” isimli parodinin ardından, 1957’de yönetmenliğini Terence Fisher’ın üstlendiği “The Curse of Frankenstein” izleyiciyle buluştu. 1974’teki komedi versiyonu “Genç Frankenstein” da seyircinin yüzünü güldürmeyi başardı. 1994’te ise Robert De Niro yeni canavar olarak karşımıza çıktı ve rolünün hakkını da verdi diyebiliriz... Sözün özü; Mary Shelley’nin 1816’da, 19 yaşındayken kaleme aldığı romanı “Frankenstein” o zamandan bu yana sayısız kez filmlere konu edildi. Daha uzun yıllar çok defa, gerek kitaba bağlı kalarak, gerek komedi veya başka türlerde konu olacağı kanaatindeyim... Bu arada, unutmayın başlangıçta o bir canavar değildi!

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR