Şarkı söylemek bir yas tutma şeklidir!

Geçtiğimiz günlerde bir şarkıcının babasının ölüm haberini almış olmasına rağmen konserini iptal etmeyip, sahneye çıkması sosyal medyada çok konuşuldu. Bu durumu yadırgayanlar, ağır ihtamlarda bulunanlar çoğunluktaydı. Bizim insanımızı düşünürsek bu tepkiler hiç şaşırtıcı değil. Bu konu aklıma yıllar önce magazin gündemini meşgul eden “Bir yakınını kaybedenler aynı gün sahneye çıkar mı?” tartışmasını getirdi. Özellikle eski tiyatrocular “Show must go on!” diyordu bu konuda. Ama asıl gündem olan Haluk Bilginer’in yaklaşımıydı. “Babam öldü ama hâlâ sahneye çıkarım’ yavşaklığına inanmam. Ben babam ölürse sahneye filan çıkmam, k.çımı yesin herkes.” diyerek büyük tepki toplamıştı.

Böyle derin mevzularda net bir çizgi çizebilmek mümkün değil. Tek doğru buymuş gibi “şov devam eder”i savunanları tasvip etmiyorum bu tartışılır. Ancak babasının ölüm haberini alıp sahnede şarkı söylemeyi tercih eden birini anlayabilirim. Bu bir his meselesidir. Müzik insanın her duygusuna sızmaz mı? Öyleyse bir saat sahnede ağlayıp şarkı söylemek de bir yas çeşididir diyebilirz. Bırakın herkes kendi doğurusunu yaşasın.

Haberin Devamı

Edebiyata mütevazı bir sıçrama

Her konuyu edebiyata bağlamaktan vazgeçmeyen biri olarak buradan hemen o tarafa sıçramak istiyorum. Fakat çok yüzeysel bir sıçrama. Konu: Sorunlu babalar!

“Bir sabah çok erken vakitte, annem odama geldi, ‘Sanırım baban öldü’ dedi. ‘Yine mi... ‘ dediğimi hatırlıyorum. Kalkmak istemiyordum, yorgundum ve yorganın altına girdim. Babamı o kadar kör kütük sarhoş görmüştüm ki, gerçek bir ölüyle kör kütük sarhoş biri arasındaki farkı bilemiyordum. Sonra babam doktordu ve bir doktor ölemezdi. Annem, ‘Bu seferki gerçek. Hadi kalk’ dedi. Kalktım. Odasına gittim. Yatağın yanı başına düşmüş ağzı kan doluydu. Beni azarlamadı, gerçekten ölmüştü” diye anlatıyor, babasının ölüm haberini alışını Jean-Louis Fournier “Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam” isimli otobiyografik kitabında. Edebiyata yansımış çok sayıda baba imgesi arasında Fournier’in bu kitabının ayrı bir tadı var. Bu farklılığın sebebi 79 sayfadan oluşan kitabın kısacık tek sayfalık anlatılarla, sorunlu, şakacı, alçakgönüllü, kahraman bir baba imgesini bir çocuğun gözünden okuyucuya yansıtıyor olması. -Evet bu bir tavsiye-

Haberin Devamı

Baba-oğul ilişkisi üzerine edebiyatta sayısız örnek mevcut. Örneğin Dostoyevski’nin eserlerinde zor çocukluğunun yansımalarını görebilmek güç değil... Herman Hesse’nin “Ne zaman Dostoyevski okumalıyız?” sorusuna cevabı: “Ancak tükenmişsek artık, acı çekme yetimizin sonuna değin acı çekmişsek ve yaşamın bütününü kor gibi yakan tek bir yara olarak duyumsuyorsak, eğer çaresizlik soluyorsak ve umutsuzluğun ölümlerini ölmüşsek işte o zaman okumalıyız Dostoyevski’yi.” diyor. Durum bu denli ciddi anlayacağınız...

Bitmeyen suçluluk duygusu yapmışlar

Yüzü gülmemiş yazarımız Dostoyevski’nin çocukluğu sert ve genellikle sarhoş bir baba ile geçer ve ondan hayatı boyunca nefret eder. Hatta zaman zaman babasını öldürme isteği bile duyar. Babasının öldürülmesinin -köylüler tarafından olduğu söyleniyor- ardından ise “babasının ölümünü istemiş olduğu” için büyük bir suçluluk duygusuna kapılır. İlk epilepsi nöbetini de, sokakta gördüğü bir cenaze alayının ardından geçirir. Hiç tanımadığı bir cenaze ona ölümü ve babasını hatırlatmıştır.

Haberin Devamı

Daha hassas insanlara kızmayın!

Bir diğer efsane yazar Kafka’nın da baba sorununu bilmeyenimiz yok. Kafka, “Babaya Mektup” kitabında, babasının hayatında nasıl bir etki yarattığını uzun uzun anlatır. Babasından neden korktuğunu yazdığı son derece dokunaklı bir iç döküş barındıran 100 sayfalık bu mektup asla babasına ulaşmaz. Çünkü baba korkusuna yine yenik düşüp yazdıklarını sadece kendine saklayacaktır...

Baba-oğul ilişkisi üzerine sayısız örnek var demiştim ancak ben konuyu yine Jean-Louis Fournier’a getirmek istiyorum. Çünkü o başka! O sorunlu baba bir “filantrop”...

Fournier “Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam” kitabını şöyle sonlandırıyor: “Babam 43 yaşında öldü, ben 15 yaşındaydım. Bugün ondan daha yaşlıyım. Onu daha iyi tanımamış olmaktan dolayı üzgünüm. Bundan dolayı ona kızgın değilim. Şimdi büyüdüm, yaşamın zor olduğunu biliyorum ve hayatı daha dayanılır kılmak için kötü yollara başvuran kimi daha hassas insanlara kızmamak gerektiğini de. ”

Haberin Devamı

Ben bu konuda şanslı olanlardanım. Şahane bir babaya sahiptim... Sizin babanız şahane olmasa da onu sevin. Ve bırakın herkes kendi yas şeklini kendi seçsin!

DİĞER YENİ YAZILAR