‘Bunlar Müslümanlığı da küçültüyor’

Önceki gün dini bilgisine ve inancına çok güvendiğim, yaşça benden hayli büyük bir ağabeyim aradı. Çok ilginç şeyler söyledi

Haberin Devamı

Önceki gün dini bilgisine ve inancına çok güvendiğim, yaşça benden hayli büyük bir ağabeyim aradı. Çok ilginç şeyler söyledi. Bakın aramızda nasıl bir konuşma geçti:

- Ben de hoş geldin diyorum. Yazmaya başlaman çok iyi oldu.

- Teşekkürler.

- Yine ilginç konulara giriyorsun.

- Sağolun.

- İlk yazılarından birinde Türkiye’nin seviye kaybettiğini yazmıştın.

- Evet.

- O yazı hoşuma gitti ve bende başka çağrışımlar yarattı.

- Nasıl?

- Bunlar Müslümanlığı da aşağı çekiyorlar.

- Evet, zaten biraz da onu kastediyordum.

- Türkiye binlerce yıl Müslümanlığın en iyi yaşandığı ülke olmuştu.

- Evet bana göre Müslümanlığı koruyan ülke de olduk.

- Çok haklısın. Eğer Türkler olmasaydı Müslümanlık bu kadar gelişemezdi.

- Müslümanlığa karşı saldırılar tarih boyunca hep Türkler tarafından püskürtüldü.

- Aynen öyle. Bunun dışında Türkler Müslümanlığı çok iyi yaşadılar, kendilerini Arap kültüründen ayırmayı bildiler.

- Şimdi sanki tersine bir şeyler oluyor.

- Aynen öyle. Bak şimdi sana bazı sorular soracağım.

- Tabii buyrun?

- Annen, baban oruç tutar mı?

- İki yıl öncesine kadar tutuyorlardı. Kendimi bildim bile böyleydi.

- İki yıldır neden tutmuyorlar.

- Her ikisinin de yaşı 70’i geçti. Bazı ilaçlar almak zorunlar.

- Peki sen tutuyor musun?

- Ortaokul son sınıfa kadar hiç bırakmadım.

- Sonra?

- Onu anlatmak uzun sürer. Ama bunu bilincimle yaptığımı söyleyeyim sadece.

- Peki inancın var mı?

- Bugünkü iktidar ölçülerine göre yok denebilir ama elbette var.

- Camiye gittin mi, namaz kıldın mı?

- İlk kez 4 yaşımda babamla gitmiştim. Sonra oruç tuttuğum zamanlar teravih namazına da gittiğim oldu.

- Cuma namazı?

- Gittim ama sürekli değildi.

- Baban.

- O zamanında giderdi.

- Sonra bıraktı mı?

- Evet ama sebebi var.

- Nedir o?

- Balıkesir’deyken, bir bayram namazında imam ‘Çoğunuzu normal vakitlerde görmüyorum. Böyle bayramdan bayrama geleceğinine hiç gelmeyin’ demiş. Babam da çok öfkelenmiş.

- Ne yapmış sonra?

- Müftülüğe şikayet etmişti.

- Ne demişti?

- Böyle konuşma mı olur demişti.

- Başka?

- Bu dine saygısızlıktır. Oysa imamın gördüğü kalabalık karşısında ‘Bayramlarda dolduruyorsunuz. Biliyorum günümüzde iş güç nedeniyle ibadetler yeterince yerine getirilemiyor. Ama önce Cumalara uyarsınız, sonra da sıra beş vakite de gelir demeliydi’ demiş.

- Baban haklıymış. Peki ailenizde başını örten var mı?

- Bizde yok. Rahmetli anneannemle babaannem de başı açık çağdaş insanlardı.

- Yakınlarınızda?

- Olmaz mı, vardı tabii.

- Türban mı?

- Yok canım, bildiğiniz başörtüsü işte.

- Bayramlar nasıl geçerdi.

- Tam geleneklere uygun biçimde. Hani laf aramızda çocukken ve gençken bayramlaşmalardan fenalık geldiği bile olurdu.

- Bütün bunları neden sordum biliyor musun?

- Neden?

- Çünkü biz böyleyiz işte. Herkes kendi çapında dini vecibelerini yerine getirmeye çalışırdı. İnancı içindeydi. Kimse kimseye dine ne kadar bağlı olduğunu kanıtlamaya çabalamazdı. Herkes de herkesi bilirdi.

- Evet ve en önemlisi, şimdi bazılarının yalan söylediği gibi kimsenin dini inançlarına da karışılmazdı.

- Aynen öyle. Cumhuriyet döneminde dinini özgürce yaşadığı için kimseye karışılmadı, kimseye eziyet edilmedi.

- Şimdi başka türlü konuşuyorlar.

- Evet zaten fenalık da burada. Bugünkü anlayış Müslümanlığı da geriye çekiyor, aşağı indiriyor, küçük düşürüyor.

- Bana göre bugünkü kafa bin yıllık barışı da bozuyor.

- Evet öyle. Türk insanının kendine has bir yorumu ve yaşam biçimi vardı.

- Siyasi amaçlarla bozuldu bu denge.

- Haklısın. 1950’lerde başladı bu. İnançlı ama eğitimsiz kesimleri oy deposu gibi görenler başlattı bunu.

- Sonuç ortada işte.

- Merak etme Türkiye bunun içinden çıkacaktır.

- Ama umutsuzluk da artıyor.

- Tamam da, bunlar geçer. Türk halkının mayasında gericilik ve irtica yok. Bu günler de geçecektir.

- İnşallah.

- Bu konuda daha söylenecek çok şey var. Konuşuruz yine.

- Memnuniyetle, her zaman bekliyorum.

*****

“Kızları güzel ama”
Türkmenbaşı toprağa verilirken yıllar önce yaptığımız Türkmenistan gezisinde aklımda yer eden bir anıyı daha hatırladım.

Atatürk Orman Çiftliği gibi bir yerdeki yemekte Türkmenbaşı’nın Tansu Hanım’ı dansa davet etmesini birkaç gün önce yazmıştım.

İşte bu yemekten önce bazı gazeteci arkadaşlarla birlikte Türkmenbaşı ile ayak üstü sohbet etme imkanı bulmuştuk.

Türkmenbaşı gerçekten çok neşeli ve esprili bir devlet adamıydı. Hatta dilinin kemiği yoktu bile denebilir. Kızdığında da espri yaptığında da herkesin kolay kolay söyleyemeyeceği sözleri söylerdi.

Örneğin bir keresinde dönemin Enerji Bakanı Cumhur Ersümer’i basın toplantısında herkesin içinde azarlayıvermişti.

Neyse, işte o gece bir arkadaşımız “Diğer Türk Cumhuriyetleri’nde Rus nüfusu hayli azalmış. Ama burada gördüğümüz kadarıyla çok Rus var, niye” diye sordu.

Türkmenbaşı hain bir gülüş fırlattıktan sonra “Ama onların da kızları çok güzel” demez mi?

*****

Eskileri araştırıyor
Başbakan Erdoğan’ın parti yetkililerine talimat vererek bugüne kadar Cumhurbaşkanı olan isimlerle ilgili araştırma yapılmasını istediği belirtiliyor. Niyet çok belli. Eski Cumhurbaşkanları’nın hangi koşullarda ve nasıl seçildikleri ortaya çıkarılacak. Böylece Tayyip Bey bundan kendine pay çıkaracak.

Çünkü işin gerçeği, Türkiye Cumhurbaşkanları’nın ikisi hariç hiçbirini doğal koşullarda seçmedi.

Atatürk’ü hariç tutmak gerek. O zaten devletin kurucusu. Bunun ötesinde İnönü günün koşullarına göre normal yoldan seçildi. Ardından Bayar çok partili demokrasiye geçişin ödülünü aldı.

Ondan sonrası karışık. Cemal Gürsel 27 Mayıs’ın lideri olarak o koltuğa oturdu. Ardından Türkiye tekrar demokrasiye geçiş yaptı ama Cumhurbaşkanlığı için “zorunlu!” olarak bir emekli orgeneral aday gösterildi ve Cevdet Sunay Cumhurbaşkanı oldu. Derken 12 Mart muhtırası geldi, Cumhurbaşkanı yine sorun oldu, çare yine emekli bir askerde bulundu. Korutürk Çankaya’ya çıktı.

Korutürk’ün görev süresi 12 Eylül 1980’e doğru bitiyordu. Sorun tekrar yaşanmaya başladı. Meclis kurallarına göre Cumhurbaşkanı seçimi bir türlü yapılamadı. Milletvekilleri 100’ün üzerinde seçim turu yaptı, sonuç çıkmadı ve 12 Eylül askeri müdahalesi geldi.

Askeri dönemin Başkanı Kenan Evren’di. Tekrar demokrasiye dönüldü. Bayar’dan sonra ilk kez Meclis içinden bir sivil Çankaya’ya çıktı. Ama Turgut Özal da Cumhurbaşkanı seçildiğinde kamuoyundaki desteği yüzde 21’e gerilemişti. Bu kez bu durum sorun oldu. İktidara gelen SHP- DYP hükümeti uzun süre Özal’ı yok saymaya kalktı. Özal küstü. Bir süre sonra kalbine yenildi.

Çankaya’ya iktidarın başı Demirel çıktı bu kez. Belki bir tek onun seçiminde çok sorun yaşanmadı. Ama o da partisini bırakıp Çankaya’ya kaçmakla suçlandı.

Demirel’in görev süresi de bu kez 28 Şubat sürecinin sonunda bitti. Yeniden arayış başladı. Son iki seçimi Meclis içinden yapan siyaset bu kez gözünü yine dışarı çevirdi.

Ecevit’in bir kendisine gelen davetiye üzerinde adını gördüğü Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer tam emekli olacağı sırada kendini Çankaya’da buluverdi.

Kısacası Cumhurbaşkanlığı’nın tarihi böyle işte.

Sanıyorum Tayyip bey de bunları biraz daha ayrıntılı olarak sıraladıktan sonra “Sanki Cumhurbaşkanlığı seçimini hep huzur içinde yapmışız gibi bana niye karşı çıkıyorsunuz” diyecek.

DİĞER YENİ YAZILAR