Esenboğa, silah aktarımı için ana istasyon mu oldu?

Haberin Devamı

Suriye’deki iç çatışmalardan sonra Türkiye “insani yardım” için kollarını açtı. Yüz binlerce Suriyeli mülteci Türkiye topraklarına geçerek canlarını kurtarma şansı buldu. Buna elbette hiçbir sözümüz olamaz. Ancak yardım sadece bununla sınırlı değil.

Türkiye’nin Suriye’deki rejime karşı, ne olduğu belirsiz silahlı militanlara silah ve mühimmat desteği yaptığı gibi, bunları eğittiği hatta bazı resmi-yarı resmi güçlerin Suriye’ye geçerek çeşitli eylemlere katıldığı da söyleniyor.

Bunlar özellikle yabacı medya tarafından sıkça dile getiriliyor, Türkiye’de ise tek tük yazılara rastgeliyoruz. CHP Adana Milletvekili emekli büyükelçi Faruk Loğoğlu bütün bu iddiaları bir araya getirerek Başbakan Erdoğan tarafından cevaplanması talebiyle bir soru önergesi hazırlamış.

Gerçi “kritik” konularda hükümet soru önergelerini cevaplamayı pek sevmiyor ama, en azından bu soruların kamuoyu tarafından bilinmesi gerek.

Bakın Loğoğlu hangi soruları sormuş:

1- Mart 2011’den Nisan 2013’e kadar geçen süre içinde Suriyeli muhaliflerin Türkiye’den aldıkları yardımların çeşitleri ve miktarları nedir?

2- Bu yardımların toplam maliyeti ne kadardır?

3- Söz konusu maliyet hangi kurumun ödeneğinden karşılanmaktadır?

4- Suriye rejimine bağlı güçlerin muhaliflere yönelik yaptıkları operasyonlarda ele geçirdikleri silahların içinde çok sayıda Türk malı silah yer almaktadır. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

5- Suriyeli muhaliflerin Adana’daki İncirlik Hava Üssü’nde ve Hatay’daki kamplarda eğitim gördüğüne yönelik istihbaratçı ve uzmanların iddiaları konusunda ne düşünüyorsunuz?

6- Uluslararası ve ulusal basında, Ankara Esenboğa Havalimanı’nın Suriyeli muhaliflere silah aktaran ana istasyon konumuna geldiğine ilişkin haberler çıkmaktadır. Bu haberlere göre, CIA tarafından tespit edilen muhalif gruplar için, zengin Arap devletleri Hırvatistan’dan silah satın almakta ve bu silahlar Esenboğa Havalimanı ve Türkiye’deki diğer noktalar üzerinden Suriyeli muhaliflere ulaştırılmaktadır. Hava trafik dataları da bu iddiaları doğrulayacak şekilde Hırvatistan, Ürdün ve Suudi Arabistan uçaklarının Türkiye’deki hareketliliğini kayda geçirmiştir. Bu durumu uluslararası hukuk ve iyi komşuluk ilişkileriyle nasıl bağdaştırıyorsunuz?

7- Esenboğa Havalimanı’ndan Suriyeli muhaliflere silah sevkiyatı yapılmasının hukuki temelleri nelerdir?

8- Yemen’de, son bir yıl içinde, defalarca, Türkiye menşeli silahlar yakalanmıştır. Silahlar ilk ele geçirildiğinde, Dışişleri Bakanlığı konuyu araştıracağını ve silahların izinsiz olarak gönderildiğini söylemiştir. Fakat, aynı ülkede yine Türkiye menşeli silahların yakalanması soru işaretlerini artırmaktadır. Bu konuda dahli ya da ihmali olduğunu düşündüğünüz kurum ya da kişiler kimlerdir? Yemen’de yakalanan silahlar konusunda bir soruşturma açtınız mı? Açtıysanız bu soruşturma hangi aşamadadır?

9- Yemen’de yakalanan silahların silahlı Suriye muhalefetiyle bir ilişkisi var mıdır? Yoksa, söz konusu silahlar Yemen’deki Sünni-Şii çatışmasıyla mı ilgilidir.

Demokrasiye uyulunca bir şey olmuyor

Aynı gün gerçekleşen üç olaydan söz etmek istiyorum.

Birincisi Paris’te yaşandı. Bülent Arınç, bir uluslararası toplantıda konuşma yaptı. Konuşmasının sonunda bir grup Türk protesto gösterisinde bulundu. Ne itilip kakıldılar, ne yuhalandılar, ne de polisler azgın boğalar gibi saldırıp göstericilerin anasından emdiği sütü burunlarından getirdi.

İkincisi Emek Sineması’nın yıkılmasını protesto edenlerin yaptığı gösteriydi. Bu kez polis su ve gaz sıkmadı, cop kullanmadı. Protestocular dertlerini söyleyip dağıldılr.

Üçüncüsü, Galatasaray’ın en ateşli taraftarları olarak bilinen Ultra Aslanlar Fatih Terim’e verilen cezayı protesto etmek için Futbol Federasyonu önüne kadar yürüyüp bir siyah çelenk bıraktılar. Burada da polis gaz ve su sıkmadı, coplarını çıkarmadı.

Demek demokrasinin vazgeçilmez kurallarından olan protesto hakkına şiddet kullanarak karşı çıkılmadığında hiçbir şey olmuyormuş.



Devlet kendisiyle hesaplaşmıyor

Haberi hafta başında Milliyet’in manşetinde okuduk.Devlet Bakanı Beşir Atalay “süreç!” için “devlet açıkgönüllükle kendisiyle hesaplaşıyor. Eskiden ‘hangi hataları yaptık, niye böyle oldu, niye bugünlere geldik’ diye devlet kendisiyle hesaplaştı. Hâlen o devam ediyor” demiş.

Ancak bu gerçek değil. Terörle pazarlık masasına oturan iktidar, aslında bir “devlet hesaplaşması” değil de “iktidarın Cumhuriyet dönemiyle hesaplaşması” olarak yürütüyor bu çalışmalarını.

Eğer gerçekten bir hesaplaşma olsa, iktidar süreçle ilgili ne düşündüğünü, neyi hedeflediğini maddeler hâlinde ortaya koyar ve uygulamaya çabalardı. Oysa bunun yerine seçtiği bazı adamlara, baskı kurduğu medyaya, yandaşlarına “Cumhuriyet devrim ve niteliklerini karalatan” açıklamalar yaptırıyor.

“Yeni Türkiye” veya “Değişen dünya” sloganlarıyla Türkiye’nin kuruluş felsefesiyle hesaplaşması ve bunun artık ortadan kaldırılması amaçlanıyor.

DİĞER YENİ YAZILAR