Sahipsiz İstanbul’da trafiği çözmek zor değil

Haberin Devamı

Uzunca bir zaman önce, 90’lı yılların sonundaydı. Almanya’da Tübingen’de yaşayan ve Türklere Alman devletiyle hukuki sorunlarda yardımcı olan Tahsin Ersoy ziyarete gelmişti.

Yanında 4 Alman profesör vardı. Bu kişiler çeşitli Alman üniversitelerinde görev yapan şehircilik ve trafik uzmanlarıydı.

Almanya’da trafik konusu ayrı bir bilim dalı.

Alman uzmanlar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin davetlisiydi. İstanbul trafiğini incelemek ve önerilerde bulunmak için gelmişlerdi.

Tahsin Ersoy ve 4 Alman profesörle bir kahvaltı ettik. Uzmanların ortak görüşü şuydu: “İstanbul’da trafik hiçbir bilimsel temele dayanmıyor.”

Ama uzmanların asıl dehşetli tespiti şuydu: “Birkaç öneride bulunduk, ama karşımızdakiler o kadar farklı ve bilim dışı düşünüyorlar ki, bizim burada bir şey yapmamız mümkün değil.”

Aradan 10-12 yıl geçti. Değişen bir şey yok.

Sahipsiz İstanbul’un sözde yöneticileri yine bilim, akıl ve mantık dışı uygulamalarla kent trafiğini rahatlatacaklarına keşmekeşin daha da artmasına neden oluyorlar.

İstanbul’da trafiği içinden çıkılmaz hâle getiren üç faktör var.

Birincisi ana yollardaki giriş ve çıkışların huniyi andırması.

4 şerit gelen bir yolun daraltma önlemi alınmadan üç şeride hatta iki şeride inmesi hâlinde trafiğin sıkışmaması mümkün mü?

Bunun giderilmesi için yolun çok önceden “terbiye edilmesi” gerekiyor.

Yani; bir yol hiç daralmadan ve genişlemeden aynı sayıda şeritle akıtılmalı.

Böyle olduğunda yol yavaş aksa bile hiç durmaz.

Ama siz örneğin birinci çevre yolunu 4 şeritten akıtır, yan katılımları da iki şerit halinde sokup sonra fermuar yöntemiyle daraltmaya çalışırsanız, elbette Boğaz Köprüsü’ne kadar trafik dura kalka yürür.

Geçenler bilir, eğer kendinizi Boğaziçi Köprüsü’nün girişine kadar atabilirseniz ondan sonra hiç durmadan devam edersiniz, ta ki tekrar bir huniye gelene kadar.

Demek ki, yine örneğin birinci çevre yolunun “terbiyesi” Göztepe’den ya da tersten bakarsak Haliç’ten başlamak zorunda.

Buralarını havaalanı gibi geniş tutar ve bütün araçları salarsanız, Çamlıca ya da Mecidiyeköy’de sıkışıklık kaçınılmazdır.

İkinci faktör, ışıklı kavşakların kontrol edilmemesi.

O da şu: Kırmızıda bekliyorsunuz, sağdan gelen trafik için yeşil yanıyor. Ama yol tıkalı. Size yeşil yandığında sağa giden trafik çözülmemiş henüz. Siz yeşil boyunca geçemiyor, bekliyorsunuz; sonra size tekrar kırmızı yanıyor yine yerinizden kıpırdayamıyorsunuz

Eğer İstanbul’un bir trafik müdürü olsa, MOBESE kameralarından hangi kavşakların sıkıştığını görür ve oraya anında mobil ekipler gönderir.

Üçüncü faktör emniyet şeritlerinin korunamaması. Ek şerit gibi kullanılan emniyet şeritlerinden geçen araçlar kavşaklarda ya da daralma yerlerinde ekstra sıkışıklık yaratıyor.

Tabii vatandaşın da sözde uyanıklığı var, bu şeridi kullanarak çabuk gideceğini sanıyor, oysa kendi sıkıştığı gibi bütün trafiği de altüst ediyor.

Bir devlet, hayati önem taşıyan emniyet şeritlerini bile koruyamıyorsa ve o şeridi özellikle devlet görevlileri kendi imtiyaz alanları olarak görüyorsa trafik sorununun çözülmesi mümkün değildir. Çünkü bu bir mantık, bir zihniyet sorunudur ve ülke daha baştan kaybetmiş demektir.

*****


Kirli-temiz damacana tartışması açıldı, iyi oldu.İstanbullu suyu “kana kana” içiyordu. Artık uyandı; “kanmadan” içiyor! (Gani Yıldız)

*****


Allah aşkına “kaynakçıları” önleyin

Bütün önlemlerin dışında İstanbul Trafik Müdürlüğü sadece şu “kaynakçılarla” baş etse, hem trafiği rahatlatır hem de milyonlarca araç kullananın hayır duasını alır.

Kaynakçılar şunlar: Daralan bir şeride dışarıdan yanaşarak bir şerit daha ekleyen ve tabii arkayı felç edip uç noktada içeri girmeye çalışanlar.

O kadar büyük tepki çekiyor ki bu uyanıklar. Ama ne yazık ki kimsenin elinden bir şey gelmiyor. Kimileri yol vermemeye çalışıyor, hatta kafa kafaya vuruşmayı bile göze alıyor ama nafile. Ne yapacaksınız inip dövecek hâliniz yok ya.

Ama insanı asıl deli eden, bu işin trafik polislerinin gözü önünde yapılması. Zaman zaman bazı yerlerde engel olduklarını görüyorum ama caydırıcı hiçbir şey yapılmadığı için “şehir magandaları” daima galip çıkıyor.

*****


Gül’ün 28 puan gerilemesinin nedeni

Dünkü yazımda Konsensus araştırma şirketinin yaptığı Cumhurbaşkanlığı anketinden söz etmiş ve “Martta yapılan ankette yüzde 48,8 oy alan Gül’ün 3 ay sonra nasıl olup da yüzde 20,8 çıktığını” sormuştum.

Konsensus’un Başkanı Murat Sarı aradı bunun üzerine.

Özetle şunu söyledi “İlk araştırmamız Abdullah Gül’ün yeniden aday olamayacağını öngeren anayasa değişikliğinden önce yapılmıştı. Bu nedenle herkes Gül’ün aday olma ihtimali olduğunu düşünüyordu. İkinci araştırma ise Anayasa Mahkemesi’nin Gül’e adaylık yolunu açmasından önce yapıldı. O gün itibarıyla Gül aday olamayacağı için oran düştü. Buna rağmen Gül’e yüzde 20 oy çıktı.”

*****


Ortada hiç trafik polisi yok

İstanbul’da kaç trafik polisinin çalıştığını bilmiyorum. İlgili internet sitelerinde de çalışan sayısını bulamadım.

Ama şurası bir gerçek ki, İstanbul’daki trafik polisi sayısı yeterli değil.

Bunun da ötesinde, vatandaş özellikle sıkışık saatlerde trafik polisi görmeye hasret.

Eğer ortalıkta çok sayıda trafik polisi görülüyorsa herkes anlıyor ki ya Cumhurbaşkanı ya da Başbakan geçecek o bölgeden.

Yine aynı konuda şikâyetimi dile getirdiğim yazılarımın birinden sonra arayan bir Trafik Müdürü “Can Bey, her kavşağa bir polis koyamayız ki” demişti.

Peki polis nerede ve ne zaman ortaya çıkıyor?

Trafiğin sıkışık olmadığı saatlerde, kurulan tuzaklarda.

Ya da yine trafiği hiç engellemeyen yerlerde park etmiş araçları çekmek için.

Bir de kazalarda tabii.

Elbette bu satırlarımdan “ortalıkta tek trafik polisi yok” anlamı çıkmasın, görevlerini canla başla yapan, yağmurda, çamurda, karda, kışta, 40 derece sıcakta yine de çalışan polislerimiz sakın alınmasın.

Konu onların fedakârlıkları değil, yaptıkları işin yararlı olup olmadığıdır.

Elbette fedakârlıkları görmezden gelemeyiz, ama sistem başından yanlış olunca onların çabaları da bir sonuç vermiyor.

*****


İstanbul trafiği özellikle mi çözülmüyor?

Boğaziçi ve Haliç Köprüsü’ndeki onarım nedeniyle tam bir kâbus olan İstanbul trafiğinde deliye dönen pek çok kişinin zihninde hep aynı soru var; “Acaba bu keşmekeş bilerek mi yaratılıyor?”

İstanbul’a öyle bir sıkıntı yaşatırsın ki, herkes bunalır, bıkar ve “Boğaz’a üçüncü hatta dördüncü köprüyü de yapın” demeye başlar.

Böylelikle Boğaz köprülerinin kenti daha da yaşanmaz hâle getireceğini söyleyenlerin gücü azaltılır, sorunsuz biçimde yeni köprülerin güzergâhları belirlenir ve tabii yeni rant alanları yaratılmış olur.

Kötü bir düşünce ama, bilin ki bu fikir giderek yaygınlaşıyor.

DİĞER YENİ YAZILAR