Her şeye rağmen Atatürk’ü öldürememişler

Haberin Devamı


İktidar partisinin üç kere üst üste seçim zaferi kazanmasının parti adına güzel bir şey olabileceğini ama bunun iyi yönetilememesi sonucu bir “güç zehirlenmesinin” yaşanacağını defalarca yazdım.

AKP’nin özellikle “artık ustalık dönemindeyiz” dediği son seçim zaferinden sonra yaptığı hatalar, bu güç zehirlenmesinin tipik örnekleri.

İktidar bu güç zehirlenmesinin etkisiyle, yaptırdığı son “kamuoyu araştırmasının” şokunu yaşıyor şimdi.

Araştırmada kasaca şu sorular sorulmuş kamuoyuna;

1- Dindar gençlik yetişmesini ister misiniz?

2- Atatürk’ün gençliğe hitabesi kaldırılmalı mı?

3- Andımız kaldırılmalı mı?

4- 19 Mayıs’ın yeni kutlanma biçimini nasıl buluyorsunuz?

Sonuçlara geleceğim, ama “güç zehirlenmesi” tanımını neden ısrarla kullanıyorum?

İktidara göre Türkiye’nin sorunları bunlar mıdır?

Halka neden Atatürk’le ilgili

sorular sormak istemektedir.

Araştırma sonuçlarına gelince; “çok şükür” diyorum, çünkü bugüne kadar yapılan yoğun propaganda ve beyin yıkama operasyonlarına rağmen Atatürk sevgisini bu milletin gönlünden söküp atmayı becerememişler.

Halkın yüzde 70’inden fazlası “Atatürk’ün gençliğe hitabesine sakın dokunma” demiş.

Yine bu orana yakın bir kesim “andımıza dokunma” mesajı vermiş.

Bir o kadar vatandaş 19 Mayıs’ın yeni kutlama biçiminden rahatsızlık duyduğunu belirtmiş.

Demek ki AKP’ye oy veren yüzde 50’lik kitlenin bile yarısına yakını Atatürk’e sahip çıkmış.

Buna karşı halkın yüzde 70’inin “dindar gençlik yetiştirilmesinden yana olduğu” görülüyor. İktidar yandaşları ve maskeli liberaller bu sonuca çok sevinmişler.

Ancak burada sorunun nasıl sorulduğu önemlidir. Türkiye yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke. “Dindar gençlik” tanımının karşıtı “dinsiz gençlik” olarak algılanabilir. Bu nedenle özünde zaten inanmış olan çok büyük bir kitle “çocuğumu dinsiz yetiştirmek istiyorum” anlamına gelebilecek bir cevap vermez.

Ancak soru “Çocuğunuzun dini kurallara uygun bir yaşam biçimiyle yetiştirilmesini ister misiniz?” şeklinde olsaydı, inanıyorum ki yüzde 70’lik destek, tıpkı Atatürk’le ilgili sorulardaki gibi yüzde 30’ların altına düşerdi.

Güç zehirlenmesi ile artık Atatürk’ü de “halk oylamasına” indirgeyecek hâle gelen iktidar bu sonuçlara bakıp genel siyasetini yeniden değerlendirmelidir.

*****


Süzer Plaza’da otopark vurgunu

Bugün sizlere “küçük gibi görünen” bir olaydan söz etmek istiyorum.

Hafta sonu, hukuk dünyasının parlayan isimlerinden genç kardeşim avukat Mikail Dilbaz’ın Süzer Plaza’daki ofisine uğradım. Bir konuyu danışacaktım ve görüşmemiz sadece 10 dakika sürdü.

Süzer Plaza’ya geldiğimde, başka yer olmadığı için arabamı otoparka bıraktım. 10 dakika sonra çıkarken otopark ücretinin 25 lira olduğunu söylediler.

Gelelim konuya. Sorun para değil, insanları sağılacak inek yerine koymaktır. Bill Gates bile gelse, verdiği 25 liralık otopark parasına öfkelenir, çünkü kimse enayi değildir.

Süzer Plaza çok lüks bir yer olabilir. Ama serbest piyasa ekonomisi gereği “Benim fiyatım bu” diyemez. Çünkü o plazada kendi otoparkı dışında alternatif yok. Ya arabanızla geleceksiniz ya da park etmeyecek bir başka araçla.

Taksim’deki The Marmara olsa istediği fiyatı koyabilir. Çünkü siz otele 25 lira vereceğinize İspark’a 5 lira vererek park edebilirsiniz.

Ancak Süzer Plaza’da bu şansınız yok. Zaten bu şansınız olmadığı için plaza yöneticileri herkese sağılacak inek gözüyle bakma cesaretini buluyor.

*****


Kavgalar yüzünden gürültülü geçen eğitim komisyonu oylamasında AKP’li üyeler, “El kaldırın, maddeyi oyluyoruz” diye birbirlerine seslenmiş. Hmmm, acaba gerçekten maddeler mi oylandı yoksa önceden verilen roller mi oynandı? (Gani Yıldız)

*****


Hoş geldiniz

Tam 375 gün sonra sevinçli haber geldi. Odatv davası nedeniyle tutuklanan Ahmet Şık, Nedim Şener, Coşkun Musluk ve Sait Çakır nihayet serbest bırakıldı. Diğer 6 gazeteci ise hâlâ hapiste.

“Darısı hapisteki diğer arkadaşlarımızın başına” diyor ve hepsinin aynı zamanda beraat etmesini de diliyorum.

Odatv davası başlı başına bir komedi aslında. Ortada tek bir belge yok. Sadece dışarıdan atıldığı en az üç bilirkişi raporu ile saptanmış bir virüslüe-mail dayanak alınıyor.

Bu sahte mesaja rağmen 10 gazeteci tutuklandı.

Geçen bir yıl içinde inanılmaz bir gariplik de yaşadık. Nedim Şener ve Ahmet Şık’ı ayrı tutan bir kesim, diğer gazetecileri yok sayarak sadece bu iki arkadaşımız için mücadele verdi.

Diğer tutukluların “aslında suçlu olduğu” gibi bir hava yayılmak istendi. Oysa Nedim Şener, Ahmet Şık nasıl haksız, hukuksuz ve adaletsiz biçimde tutuklanmışsa diğer gazeteciler de aynı durumdaydı.

Bunda galiba bazı gazetecilerin Soner Yalçın’a olan kişisel öfkeleri etkili oldu. Ancak şimdi bunların hepsinin geride bırakılması gerek.

Odatv davasının en önemli sanığı Soner Yalçın, başka gazetecileri öfkelendirecek yazılar yazmış olabilir zamanında. Ama bunları bahane ederek 6 gazetecinin “olmayan belgelere” dayanarak hapiste tutulmasına ses etmemek en azından meslek terbiyemiz bakımından hoş değildir.

Şimdi sıra hâlâ hapiste tutulan 6 meslektaşımızı ve diğer davalar nedeniyle hapislerde çürütülen gazetecileri kurtarmak için sesimizi yükseltmekte.

*****


Zeytinyağı gibi üste çıkmak

Çok güzel bir atasözümüz vardır. Haksız olduğu halde gücünü ve ortamı kullanarak, bağırıp çağırarak haklı konuma geçmek isteyenler için “zeytinyağı gibi üste çıktı” denir.

Meclis Milli Eğitim Komisyonu’nda çıkan kavgadan sonra AKP’li yetkilileri dinlerken aklıma geldi bu atasözü.

Komisyon toplantısına üye olmayan 150 milletvekili ile gelen kendileri, CHP ve MHP’lileri içeri sokmayan kendileri, kameramanları tartaklayarak dışarı atan kendileri, ama bir bakıyorsunuz feryat AKP’den geliyor.

“Demokrasiye aykırı davrandılar, saldırdılar, seloteyp tankı fırlattılar” diyerek zeytinyağı gibi üste çıkıyorlar.

Tahminim şu; Başbakan bir gün önce “Bu yasa mutlaka çıkacak” dedi. Muhtemelen komisyon üyelerine “Bu pazar bitirin” talimatı gönderdi. Oysa CHP ve MHP engelleme yapıyor komisyonda, sadece 6 maddesi görüşülmüş bir teklifin diğer 21 maddesinin bir günde geçmesi mümkün değil.

O halde fiili durum yaratılmış, komisyon salonu bloke edilmiş, muhalefet dışarıdayken konuşma bile yapılmadan maddeler okunup kabul edilmiş.

AKP, muhalefeti “engelleme yapmakla” suçluyor. Muhalefetin “Bu teklifi geri çekin” talebini demokrasiye aykırı buluyor.

Neden? Muhalefetin görevi hükümetin her icraatına katkı sağlamak değildir ki. Elbette kendi siyasetine aykırı bulduğu kanunların geçmesini engelleyecektir. Demokrasi bir sabır rejimidir aynı zamanda. Gerekirse günlerce konuşulur, sonuçta elbette yine sayısı fazla olan kazanır ama, o süreçte yapılan tüm konuşmalar, eleştiriler doğrultusunda daha iyi bir sonuca varılabilir.

AKP’nin sıkıntısı burada. Daha iyi bir sonuç değil “bizim dediğimiz olacak” dayatması Meclis’in onuruna da gölge düşürmüştür.

DİĞER YENİ YAZILAR