Hakan Şükür telefon kayıtlarını medyaya dağıtanlar için de suç duyurusunda bulunmalıdır!

Haberin Devamı

Futboldan siyasete geçerek AKP saflarından milletvekili seçilen Hakan Şükür önceki gün adliyedeydi. Çünkü avukatıyla birlikte Futbol Federasyonu Başkan Vekili Göksel Gümüşdağ, eski Başkan Mahmut Özgener ve Aziz Yıldırım hakkında suç duyurusunda bulunuyordu.

İddiaya göre şike davası sanıklarından Göksel Gümüşdağ, bir telefon konuşmasında Hakan Şükür’e ağır hakaretler etmişti. Özgener ve Yıldırım da aynı tür konuşmalar yapmakla suçlanıyor.

Kişilik hakları ve gururunun kendisi için en önemli özellikler olduğunu belirten Hakan Şükür de bunun hesabının sorulmasını istiyor ve adalete güvendiğini açıklıyordu.

Hakan Şükür kendi açısından haklı olabilir. Elbette kimsenin kimseye hakaret etme hakkı yoktur, bunu yapan adalet önünde bedelini öder.

Ancak Hakan Şükür’ün düşünmesi gereken bir nokta daha var.

Şükür bu üç kişinin kendisini hakaret ettiğini nasıl öğreniyor?

Dinlenen telefon konuşmalarında söylenen sözlerin polis tarafından tape edilmiş metinlerinden.

Sadece bundan da değil, bu metinlerin medyaya dağıtılması ve medyanın bunları çarşaf çarşaf yayınlaması üzerine öğrenmiş.

Demek ki Hakan Şükür’ün suç duyurusunda bir eksiklik var. Şükür bu konuşmaları medyaya dağıtan kişiler hakkında da suç duyurusunda bulunmalıydı.

Hatta ounla da yetinmeyip, şike davası ile hiçbir ilgisi olmayan bu konuşmaları iddinameye koyan savcılar ve iddianameyi aynen kabul eden hâkimler için de aynı girişimde bulunmalıydı.

Hakan Şükür şunu düşünmeli; hangimiz iki kişi arasında geçen konuşmalarda üçüncü şahıslar için kötü sözler söylemeyiz?

Herkes elini vidanına koysun. En can arkadaşlarımız için bile bir başkasıyla konuşurken duyduğunda onu rencide edecek sözler ettiğimiz olur. Ama bunlar gerçek ve samimi fikirlerimiz olmadığı gibi, günlük akış içinde laf ola beri gele kabilinden sözlerdir.

Yeri gelir kardeşiniz, en yakın arkadaşınız, patronunuz, müdürünüz hatta anne babanız için bile asla yüzüne söylemeyeceğiniz ve asla gerçek fikriniz olmayan sözler söyleyebilirsiniz.

Ama biri bu konuşmaları kâğıda döküp muhataplarına gösterirse işin tadı kaçar. Ben de bilirim en yakın arkadaşımın başka biriyle konuşurken benim için yakışıksız sözler söyleyebileceğini, ancak eğer bu konuşma önüme konursa canım sıkılır elbette.

Polisin ister yasal ister yasa dışı, yaptığı dinlemelerin tapelerini, davalarla ilgili olsun olmasın medyaya dağıtması kişilik haklarına yapılmış en büyük saygısızlıktır.

Ne yazık ki bu uygulamalara çok alıştığımız gibi neredeyse yeni telefon deşifrelerini bekler olduk.

Hakan Şükür, yeni bir siyasetçi olarak bunu da düşünmeli ve suç duyurusunu herkes için yapmalıdır.

*****


İçimi sızlatan fotoğraf

Geçen hafta Balıkesir’deydim. Balıkesir’in en eski gazetelerinden Yeni Haber’in kurucusu Ekrem Balıbek’i anma ve genç köşe yazarı ödül töreninde bulundum.

60 yılını gazeteciliğe adayan, 44 yıl önce kurduğu gazete ile Balıkesir’de bir çığır açan Ekrem Balıbek anısına düzenlenen panelde Önder Balıkçı’nın moderatörlüğünde, Nail Güreli, Turgay Olcayto ve Mustafa Mutlu ile basın ve demokrasiyi konuştuk.

Gazeteyi babasından devralan Esen Balıbek’in nazik ev sahipliğinde çok güzel ve anlamlı bir gün geçirdik.

Toplantının yapıldığı Basri Otel’in tam karşısında, 5 yıl okuduğum Atatürk İlkokulu’nu görünce dayanamayıp gittim.

Müdür ve Müdür Yardımcısı çok yakınlık gösterdi, eski okulumu gezdim, 1962’deki kayıt kütüğümü çıkardılar, o günkü fotoğrafıma baktım.

Okulumu gezerken, müdür katındaki eski öğretmenlerin topluca çektirdikleri fotoğraflara takıldı gözüm. Önce doğal olarak kendi dönemimin öğretmenlerine baktım.

Hayatımda çok önemli yeri olan öğretmenim, (benden sonra beş yıl da kardeşim Cem’e öğretmenlik yapmıştı) Hüsniye (Arıklarlıoğlu) Çağlayan’ı gördüğümde gözlerim doldu.

Hâlâ hayatta mı öğrenemedim, yaşıyorsa hasretle ellerinden öperim.

60’lı 70’li yılların öğretmen fotoğraflarına bakarken açıkçası yüreğim sızladı.

O dönemin öğretmenlerinin kıyafetleri, aydınlık yüzleri, kendilerine güvenen dik duruşları, heybetleri Türkiye’nin nereden nereye getirildiğinin de bir tablosuydu sanki.

Sözde demokrasi, sözde özgürlükler, sözde hesaplaşmalar adı altında Türkiye’nin getirildiği nokta, o fotoğraflarda bir ibret belgesi gibi duruyor.

40 yıl önceki fotoğraflar pek çok okulun duvarlarında asılı. Herkes kendi okuluna gidip bakabilir. Bakın o fotoğraflara, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

*****


Şimdilik sakin

Fransa çok kötü bir şey yaptı. Buna hiç kuşku yok. Tepki göstermemiz ne çok normal.

Bazıları iktidar kesiminden bazıları da milliyetçi duyguları kabaran kesimlerden gelen “çok şiddetli tepki gösterilmesi” talepleri şimdilik hükümet tarafından pek ilgi görmüyor gibi.

Başbakan öfkeli ama makul bir açıklama yaptı dünkü AKP Grubu konuşmasında. Gözlediğim kadarıyla hükümet Fransız mallarına boykot, Fransız şirketlerinin çalışmasını engelleme, turistlere kötü muamele gibi aslında bize daha fazla zarar verecek yaptırımlardan uzak durmaya çalışıyor şimdilik.

Elbette Fransa’nın canı ticari olarak yakılmalıdır, Fransızlar Türkiye’ye yaptıkları haksızlığı maddi olarak da hissetmelidir, ama bunun yolu kendimize zarar verecek anlık öfke patlamaları halinde olmamalıdır.

Türkiye bu badireyi uluslararası hukuk alanında göstereceği akıllıca çabalar ve tamamen bağımsız tarihçilere bırakılmış bir tarihsel belge-kanıt toplama operasyonuyla atlatabilir.

Başbakan’ın dün beklendiğinin aksine hemen bir eylem planı açıklamaması bu konuda sağduyunun hâkim olacağının göstergesi olmalıdır.

*****


Genelkurmay Başkanlığı, orduevleri ve sosyal tesislerde rütbe ve sınıf ayrımı uygulamasını sona erdirmiş. Mantıklı; çünkü o uygulamaya artık cezaevlerinde ihtiyaç var! (Gani Yıldız)

*****


Bir alçaklık örneği

Şimdilerde telefon dinleme kayıtları, eğer hedef kişi aşağılanmak, karalanmak isteniyorsa anında medyaya dağıtılıyor.

Yakın geçmişte daha farklı uygulamalar da vardı.

Örneğin tanık olduğum uygulamadan söz edeyim size.

1999- 2004 arasında hatırlarsınız büyük banka operasyonları yapılmıştı. Pek çok bankaya el konulmuş, ismi çok bilinen bazı banka-medya sahipleri “çetecilikten” yargılanmış, bir kısmı hapse de girmişti.

Telefon dinlemeleri o zaman da yapılıyordu.

Ama ne yapıyorlardı biliyor musunuz bu telefon dinleme kayıtlarını, adı geçen önemli kişilere özel servis ediyorlardı.

Örneğin bir banka sahibi ekonomiden sorumlu bakan için hakaret sayılabilecek sözler söylemiş telefonda. Sadece o sözleri içeren metinler ilgili bakanın önüne konuyordu.

Ya da bir patron askerlerle ilgili küfürler etmiş telefonda konuştuğu kişiye. Ertesi gün o komutanın önüne konuyordu bu sözler.

Alçaklığın böylesi yapılıyordu işte. Kimbilir belki hâlâ yapılıyordur.

DİĞER YENİ YAZILAR