İşte haftanın fıkraları

Haberin Devamı

Geçen hafta fıkraların Yıldırım Tuna’dan geldiğini yazmayı unutmuşum. Özür dilerim. Bu hafta yine Yıldırım Tuna’dan gelen fıkralarla artık iyice soğuyan havalarda içinizi ısıtın.

Burada yazın

Başbakan, Amerikalı gazetecileri kabul edip ‘Uygar bir memlekette uygulanması gereken ileri demokrasi kriterleri’ni tartışıyormuş. Amerikalı gazetecilerden biri “Bizde başkan hakkında ne tür espri yapılırsa yapılsın asla tutuklama olmaz” demiş, “Sizde bütün gazeteciler, roman yazarları, karikatüristler içeride.” Başbakan, “Tamam, biz de sizin gibiyiz” diye cevaplamış, “Burada da sizin başkan hakkında ne isterseniz yazıp çizebilirsiniz.”

Grev ha?

İşçiler grevde, fabrikayı terk etmeyip eylem yapmışlar. Üretimi duran çaresiz patron sinirlenerek, “Tamam, anasını satayım. Onlara bol yiyecek, içki ve hepsine birer güzel eskort kız gönderin” demiş ve eklemiş: “2-3 saat sonra da karılarına haber verin.”

Kolon nedir?

Oğlum 16 yaşında, gazeteyi yeni yeni okumaya başladı. Siyasetle de hayli ilgili. Gazeteye göz gezdirirken bir ara “Baba ‘kolon’ ne demek?” diye sordu. Güncel bir konu olduğu için ona izah ettim. “Kolon, vücudumuzun bir parçası” dedim, “Sindirilmek için besinler oraya gider. Başbakanımız vücudunun o bölgesinden rahatsızlandı.” Oğlum, “Vay canına o zaman çok hasta” dedi, “Bak burada ne yazıyor: Başbakanın miting meydanına girmesiyle kolonlardan gelen müthiş sesler kulakları sağır etti.”

Eyfel

Fransa’yı protesto için Paris’e giden Temel, Eyfel kulesini görmüş. Memlekete döndükten sonra arkadaşlarına anlatmış: “Bunların aptal oldukları o kadar belli ki, heriflerin memleketinde bir damla petrol yok ama şehrin tam ortasına petrol kuyusu dikmişler.”

Merhamet

Bitkin kadın kan çanağı gözlerle yan komşusunun kapısını çalıp “Köpeğiniz balkonunuzda sabahlara kadar havlıyor” demiş. “Ah canııımmm” diye cevap vermiş komşusu, “Ne kadar da merhametlisiniz. Onu hiç merak etmeyin. Gündüz bütün gün kaloriferin önünde uyuyup uykusunu alıyor.”

Mobilya ticareti

Başbakan sendika toplantısında işçinin birine “Geçinebiliyor musun?” diye sormuş. “Ek iş yapıyorum efendim” diye cevap vermiş işçi, “Mobilya satıyorum.” Bunun üzerine “Peki işler nasıl” diye sormuş başbakan. “İyi sayılır efendim ” demiş işçi, “Ama evdeki mobilyalar bittikten sonra ailece ne yaparız bilemiyorum.”

Sevgili Noel Baba

Bu sene çok tombul bir banka hesabına, incecik de bir vücuda sahip olmayı senden diliyorum.. Ama ne olur geçen sene yaptığın gibi bu dileklerimi karıştırma olur mu?

Teşekkürler..

*****


Türkiye’de yabancılar Fransa’daki gibi eylem yapabilir mi?

Yanılmıyorsam yabancı bir ülkede yaşayan Türkler ilk kez bulundukları ülkenin yönetimine karşı bu kadar büyük bir gösteri düzenlediler. Paris’te, Fransız Parlamentosu’nun önünde toplanan binlerce Türk saatlerce gösteri yaptı. Ne polis müdahale etti, ne gaz sıkıldı, ne coplar havada uçuştu, ne yaralanan, ne tutuklanan oldu.

Şimdi Fransa’nın kabul ettiği ayıp yasa nedeniyle Fransa’nın özgürlük anlaşıyını sorguluyoruz. Fransızlar bu yasa ile özgürlük konusunda ağır darbe aldılar ama yine de bir kıyaslama yapalım isterseniz.

Benzer bir yasa Türkiye’de kabul edilseydi ve Türkiye’de yaşayan Fransızlar Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde gösteri yapsalardı tepkimiz ne olurdu.

Bir kere Fransız ya da başka milletten insanlar buna cesaret edebilir miydi?

“Tayyip şaşırma sabrımızı taşırma” diye bağırabilirler miydi?

Böyle bir gösteri coplarla, gaz bombalarıyla dağıtılır mıydı dağıtılmaz mıydı?

“Eğitimde eşitlik” gibi bir pankartın açılmasına bile tahammül gösteremeyen ve gencecik üniversite öğrencilerinin hapislerde çürütülmesine vicdanları elverenlerin bir başka ülkenin özgürlük anlayışını eleştirmeye hakkı olabilir mi?

*****


Polis sivil demek ki

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin “gece koruması“ artık askerlerden alındı, Muhafız Alayı taşındı ve görev günün tamamında polise devredildi.

Sonuçta bu bir tercihtir, olabilir elbette. Meclis’i “gece asker korur” diye bir koşul yok elbette.

Ancak bunu “vesayet döneminin bitişi” gibi anlatmaya ve “Meclis de sivil iradeye geçti” diye çığlıklar atılmasına da bir anlam veremiyorum.

Ne oldu yani, polis dediğiniz “sivil” bir kurum mu? Sonuçta o da asker gibi üniformalı ve silahlı. Asker dış güvenliği polis iç güvenliği sağlıyor.

Ayrıca ordu da polis de sivil otoritenin emrinde. Meclis’te gece asker olunca sivil otoritenin emrinden çıkmış olmuyor.

Meclis’in korumasını bile bu kadar “ayırımcı” biçimde ele almak bana çok saçma sapan geliyor.

*****


Gani Yıldız’dan

Meclis’e elindeki fenerle gelen Kamer Genç’e çıkışan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Kirli fenerinle sokakta dolaş” demiş. Sayın Arınç, Kamer Genç’in elindeki fenerle deniz fenerini karıştırdı herhalde.

***


Emekli vekil maaşlarına yüzde yüz zam gece yarısı kabul edilmiş. Yani vatandaş “uyurken” vekili çalışıyor.

***


Cumhurbaşkanı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu üyeliklerine yaptığı atamalarda muhafazakâr ve görüşleri tartışma yaratan isimlere yer vermiş. Bunda şaşıracak bir şey yok. Atatürk’ü muhafaza edemeyip tartışmaya açmamızın doğal sonucunu yaşıyoruz.

***


Sağlık çalışanlarının iş bırakma eyleminde dikkat çekmek istedikleri nokta, “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında halkın sağlığıyla oynandığı gerçeğiymiş. Anlaşılan bu dönüşümü başlatanlar, insanın “geri dönüşümlü malzeme”den oluşmadığını unutmuş.

***


Kuzey Kore basını, ölen Devlet Başkanı Kim Jong-il’in veliahtı olarak görülen oğlu Kim Jong-un’a “Cennetten Çıkma Lider” ve “Umudun Deniz Feneri” diyormuş. Yandaş medyadan Kuzey Kore’ye transferler oldu da haberimiz mi yok?!

***


Uluslararası Af Örgütü, “Türkiye’nin, bölgeye verdiği demokrasi vaazlarındaki kuralları kendi topraklarında uygulamasının zamanı geldi” demiş. “İmamın dediği iyi de yaptığı iş değil” demek istiyorlar.

***


Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Kürecik’teki erken uyarı radarının ne kadar süreyle faaliyette olacağına Türkiye’nin karar vereceğini söylemiş. Umarız durum Sayın Yılmaz’ın dediği gibidir ve muhalefetin “erken uyarısı” gereksizdir.

***


Pamukova’da 41 kişinin ölümü ve 80 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan hızlandırılmış tren kazasının davası zamanaşımından düşebilirmiş. Yani, “Ölü sayısı 42’ye yükselecek.” Zira o gün “adalet”i de kara toprağa gömmüş olacağız.

DİĞER YENİ YAZILAR