Genel seçim 4 yılda yapıldığına göre Gül’ün süresi de beş yıldır

Haberin Devamı

Sizlere dün uzun uzun Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili “basit gibi görünen” ama çözmesi o kadar da kolay olmayan bazı soruları sıralamıştım.

İlk soru Abdullah Gül’ün görev süresinin 5 yıl mı 7 yıl mı olacağı. Zamanında gerekli kanun çıkarılmadığı için şimdi sıkıştık ve karar verilemiyor.

Gerçi Başbakan “Bizim eğilimimiz 7 yıldır” açıklaması yaptı ama, bu sözlerin hukuki olmadığı açıktır...

Çünkü bir anayasa maddesinin “Bize göresi” olmaz.

Şimdi fazla yorum yapmadan bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören anayasa değişikliği referandumla kabul edilmişti. Bu referandumda 3 temel madde oylanmıştı.

Birincisi, cumhurbaşkanının seçimi ve görev süresi. Buna göre cumhurbaşkanı halk tarafından 5 yılda bir seçilecek, cumhurbaşkanı seçilen kişi ikinci kez aday olabilecek ancak üçüncü kez aday olamayacak.

İkincisi, milletvekili seçimleri 5 değil 4 yılda bir yapılacak.

Üçüncüsü, Meclis’te görüşülen hangi kanun olursa olsun, toplantı yeter sayısı aranacak. Yani 367 oy gerektiren yasalarda bile oturumlar 184 milletvekili ile başlayabilecek.

Son madde, o dönem AKP iktidarının 367’nin rövanşını almak için eklenmişti, bunu hatırlamakta yarar var.

Şimdi gelelim uygulamaya. Anayasa maddeleri içtihatlarla geçerlilik kazanır. Hatta öyle ki içtihatlar bazen madde değişse bile aynen kalır.

2007 seçimlerinden sonra yapılan referandumun ardından, dönemin AKP iktidarı “Halk bu değişiklikleri kabul ettiğine göre seçimleri artık 4 yılda bir yapacağız” dedi ve nitekim 2007’den sonraki ilk seçim 2011’de yapıldı.

Yani, anayasa değişikliği referandumla aslında beş yıl için yapılan genel seçimlerden sonra kabul edilmesine rağmen iktidar “kazanılmış hak” demedi ve seçimleri 4 yıl sonra yaptı.

O halde bu bir içtihattır. Bu durumda anayasa değişiklikleri genel seçimler için uygulandıysa, Cumhurbaşkanlığı seçimi için de uygulanmak durumundadır.

Bu durumda Abdullah Gül’ün görev süresi 2012 Eylül ayında yani beşinci yılında bitecektir.

*****


Hukuki durum ne olursa olsun belirleyici Erdoğan’dır

Gerçekler farklı, fiili durum farklıdır.

Şunu kabul etmek gerekir, ülkemizde hukuk ve yasalar ne derse desin, halkın yarısından fazlasının oyunu almış bir iktidar ne diyorsa o oluyor.

Bu arada hukuk zedelenmiş, adalet duygusu ayaklar altına alınmış, yasalara saygı gösterilmemiş, fark etmiyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de bunu yaşamamız büyük olasılıktır.

Farkındaysanız, hukuk ve anayasa içtihatları ne derse desin, herkesin gözü Tayyip Erdoğan’da. Abdullah Gül’ün görev süresini o belirleyecek. Hangi tarihte seçim istiyorsa seçim o zaman yapılacak.

Belki herkes bu durumdaki garabeti görüyor, biliyor ama gerçeği de biliyor. Karar mercii ne hukuktur, ne anayasadır, Tayyip Erdoğan’dır.

Peki Tayyip Erdoğan kararını neye göre verecek?

Büyük olasılıkla kendisi için en cazip tarihi belirleyecektir kafasında. Tabii parti içi dengeleri, yerine kimi bırakacağını, Abdullah Gül’ü ne yapacağını da düşünecektir.

Kimbilir, belki ilk kez bir cumhurbaşkanlığı tercihi, sağlık durumuna göre belirlenecektir.

*****


Arapça da nereden çıktı?

Önce pek inanmadım. İnternet dedikodusu olduğunu düşündüm. Çünkü Milli Eğitim Bakanlığı’nın bazı liselerde “seçmeli Arapça dersi” koyacağı söyleniyordu.

Gerçek çıktı. Liselerde seçmeli Arapça dersi olacakmış.

Bir ülkedeki okullarda, ana dilin dışındaki yabancı dil eğitimi belli ihtiyaçlara göre yapılır.

Örneğin İngilizcenin ders olması tamamen ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Çünkü İngilizce artık dünyanın ortak dili oldu. Pek çok ülke, başka ülkelerle yaptığı ticari, siyasi ve kültürel faaliyetlerde arada tercüman kullanmak yerine ortak dil olan İngilizceyi kullanıyor.

Eskiden revaçta olan İngilizce dışındaki Avrupa dillerinin neredeyse tamamı gözden düştü, hiç kullanılmıyor bile.

Arapça bir dünya dili değil. Belli bir bölgede kullanılıyor. Ticari, siyasi ve kültürel olarak bir önemi yok.

Ama gizli gündemi olan Milli Eğitim Bakanlığı “Arapça Kuran dili” gerekçesini ileri sürerek bir yandan dini siyasete alet ederken diğer yandan da halkı kandırıyor.

Çünkü 4 yıllık lise döneminde, seçmeli bir dersle Kuran’ı anlayacak kadar Arapça öğrenilmesi mümkün değil. Nasıl ortaokul ve liselerdeki derslerde öğretilen İngilizce ile ancak derdinizi anlatabilecek kadar İngilizce öğreniyorsanız, Arapça da ancak bu kadar olur. Demek ki asıl amaç, normal liseleri de imam hatip haline getirmek.

*****


Tövbe namazı

Aslında fıkra değil gerçek. Bir CHP’li milletvekilinden dinledim.

2011 seçimlerinde AKP’ye karşı bazı eski DYP’liler “bir kereliğine mahsus” olmak üzere CHP’ye oy vermişler.

İşte bunlardan biri oyunu kullanıp çıktıktan sonra arkadaşlarına “Ben bir camiye uğrayayım” demiş. Diğerleri “Yahu ne namazı bu, hangi vakit?” diye sorunca DYP’li cevaplamış. “Vakit namazı değil, iki rekât tövbe namazı kılacağım da.”

*****


Pes yani Sayın Bakan

Şehitlere “adet” teröriste “gerilla” diyerek gaf yaptığı ileri sürülen İçişleri Bakanı’nın İzmir’deki bir karakolda polislerin kadın dövmesi üzerine söyledikleri olacak gibi değil.

İçişleri Bakanı “olayın eski olduğunu” söylüyor örneğin “niye şimdi sorun yapılıyor?” diye soruyor.

İnanılır gibi değil. Yani o kadın 6 ay önce değil de dün dövülseydi durum farklı olacaktı. Bakan’ın mantığına göre, “kötü bir olay” üzerinden zaman geçtikten sonra öğrenilirse “kötü olma” niteliği değişiyor.

Yine sayın bakan “Ne yapalım yani, o polisleri asalım mı?” diye soruyor. Şaka gibi.

Kimse o polislerin asılmasını falan istemiyor, ama işlenen birden fazla suç var, polis olmaları ceza görmelerini engellemez ki.

Sonuç olarak çok ilginç bir İçişleri Bakanımız var. İyi de, bu iktidara yüzde 50 oy verenler bile hak etmiyor ki bu kadarını.

*****


Fransa Meclisi 22 Aralık’ta, sözde Ermeni soykırımını inkâr edene 1 yıl hapis ve 45 bin Euro para cezası içeren yasa tasarısını kabul edebilirmiş. Bu yasanın bir benzeri de ülkemizde uygulanıyor sanki; “sözde ileri demokrasi”yi reddetmek hapisle cezalandırılıyor...

(Gani Yıldız)

DİĞER YENİ YAZILAR