Bu dolarları kim, neden alıyor?

Haberin Devamı

Döviz fiyatlarının ani hareketlenmesi üzerine Merkez Bankası hafta ortasından bu yana müdahalelerde bulunuyor.

Önce bankaların munzam karşılıklarını yarım puan indirdi, ama asıl dalga büyük miktarda döviz satışıyla geldi.

Merkez Bankası’nın 1 milyar 350 milyon dolarlık ihalesine 1 milyar 800 milyonluk talep geldi. Bu ihalelere büyük talep olduğu ve satılan tüm dövizin alındığını gördük.

Peki bu dövizi kim, neden aldı?

Alıcıların büyük bölümü elbette bankalar. Tabii bankalar bunu sadece kendilerine almıyorlar. Talep eden kişi ve kurumlar da var.

Bu konunun uzmanı bir arkadaşıma sordum. “Döviz borcu olan büyük şirketler alıyor, bankalar da açık pozisyonlarını kapatıyorlar” dedi.

Döviz borcunu anlıyorum, açık pozisyon ise çok kullanılan ama sistem dışı bir uygulama. Riske girip ileriye yönelik bir fiyat riskine girip işlem yapıyorsunuz. Bir kriz gelirse hiç gözünüzün yaşına bakmazlar, yakarlar.

Eğer Merkez Bankası’nın yüksek miktardaki satışından açık pozisyoncular yararlanıyorsa, bu bir tür fonlama olmuyor mu?

Eğer sözü edilen büyük kriz gelecekse döviz fiyatını rezervlerinizi eriterek de durduramazsınız. Döviz fayatlarının ani artışı halka enflasyon olarak yansır ama bu arada önceki satışlar sayesinde açık pozisyonda yakalananlar kurtulmuş olur.

Bu nedenle piyasaya müdahale ederken bu kadar büyük çaplı döviz satışının doğru olup olmadığını anlamış değilim.

Peki bütün bu gelişmelerde halkın bir kazancı var mı? Yok.

Halkın cebinde zaten büyük miktarda döviz cinsi para yok. Ama döviz cinsinden borcu var. Ev almış, araba almış ve dövizle borçlanmış.

Döviz borcunu ödemek için kimse döviz alamaz, zaten alacak gücü olsa döviz cinsinden borçlanmaz.

Ama ne zaman döviz fiyatlarında artış meydana gelmeye başlasa, hemen Tahtakale üzerinden ekonomi yorumları yapılmaya başlanır.

Oysa Tahtakale’nin gücü devede kulak bile değil. Halkın Tahtakale ile ilgisi telefon, elektrik, kredi kartı borcunu ödemek için elindeki 200-300 doları bozdurmaktan ibaret. Ekonomide “psikolojik” etkisi vardır o kadar.

Kimseyi suçlamak için değil, düz mantıkla ekonomiyi anlamaya çalışmak için yazdım bu yazıyı.

Eğer gerçekten asıl büyük kriz geliyorsa, siz bugün ne kadar döviz satarsanız satın yükselişi önleyemezsiniz demektir. Kimbilir belki de iktidar kaçınılmaz felaketi görerek “Teğet geçsin diye çok çabaladık ” demek için çırpınıyordur bu günlerde.

*****


Ataşehir’de ezber bozan başkan

Çarşamba gününü İstanbul’un yeni ilçelerinden Ataşehir’de geçirdim. Başkan Battal İlgezdi ile belediye sınırlarını baştan başa gezdik.

Hemen söylemeliyim ki, henüz 2 yıllık belediye bu kadar az zamanda çok işler yapmış. Üstelik iktidar partisinde olmamasına, Büyükşehir’in tüm engelleme çabalarına rağmen.

Aslına bakarsanız Ataşehir’i CHP’nin alması başlı başına bir mucize. Çünkü iktidar, Ataşehir’in sınırlarını çizerken çok kurnaz davranmıştı. Merkez’in etrafına AKP’nin çok önde olduğu mahalleler eklenmişti. 2007 seçim sonuçlarına bakıldığında yeni oluşturulan ilçede AKP ’nin oyları 23 bin önde görünüyordu.

Ancak İlgezdi ve arkadaşları gece gündüz çalışmışlar, AKP’li aday ise belli ki 23 binlik avantaja çok güvenmiş, ama sonuçta bu bölgede CHP 5 bin farkla seçimi kazandı.

Ataşehir “Akla, karanın” yan yana olduğu bir bölge. Grisi yok.

Bir tarafta gökdelenlerdeki iki oda bir salon daireler 500 bin liradan başlayan fiyatlarla satılırken, hemen dibinde gecekondu tanımına girecek yapılarda oturan on binlerce dar gelirli.

Tabii bu büyük bir haksızlık da oluşturuyor. TOKİ için güya “kentsel gelişim ” adı altında boş arazilere 40-50 katlı binalara imar vererek rant yaratılırken, diğer taraf 4 kat izni bile alamıyor.

Çünkü hemen tamamı tapusuz, ruhsatsız, ama fiili durum başka.

Bu konuları ileriki günlerde daha ayrıntılı yazmaya çalışacağım. Gelelim Ataşehir’e.

Başkan İlgezdi müteahhit kökenli. Bölgede pek çok bina yapmış. Ama gariptir, başkan olduktan sonra binadan çok park yapmış. “İstanbul’da bu kadar kısa sürede en çok park yapan başkan benim” diyor.

Gerçekten öyle. Boş bulduğu neresi varsa park haline getirmiş. Hepsi de insan kaynıyor, kadınlar güneşleniyor, yaşlılar dinleniyor, çocuklar eğleniyor.

Bir Tıp Merkezi yapmış, kapısında Belediye yazısını görmesem çok lüks bir özel hastane zannederdim. Her gün en az 600 kişiye bakılıyor, çoğundan da para alınmıyor.

Beni en etkileyen yer Kadın Sığınma Evi oldu. Buranın çok gizli olması gerektiği için, sadece Başkan’la birlikte gittik. Yanındakiler bile gelmedi. Görünce İnanamadım. Bir otel gibi. Her şey düşünülmüş. Ama ilgili bakanlık “çok lüks” diye itiraz ediyormuş. Tuhaf.

Bu yıl açılan Kız Yurdu’nu gezdim. İnsanın öğrenci olası geliyor. Zamanında kaldığım yurt aklıma gelince “Biz bunu hayal bile edemezdik” dedim.

Çalışma odalarından TV salonuna, ütü odasından çamaşırhaneye, hobi salonundan fırınlı, mikrodalgalı şahsi mutfağa kadar her şey var.

Ataşehir Belediyesi için yeni bir bina yapılıyor. Battal İlgezdi “Bu Türkiye’nin en modern ve akıllı binası olacak ” dedi. Bir yıl sonra hizmete girecekmiş.

Battal İlgezdi “ezber bozan” bir belediye başkanı olarak “CHP’li belediyeler çalışmıyor ” diyenlere cevap veriyor aslında. Gördüklerime sevindiğimi belirterek kendisini kutladım.

Her şey güzel de, ancak bu gelişme beni korkuttu da. On binlerce konut yapılıyor, 50 katlı binalar yükseliyor, modern kentlere uygun yollar da açılıyor. Ama sonuçta hepsi ya 4 şeritli TEM’e ya da 3 şeritli E-5’e çıkıyor. Nasıl olacak bu?

*****


Ben olsam bugün şunu yapardım?

Habertürk Gazetesi’nin dünkü sürmanşetinde “aile içi şiddet kurbanı” bir kadının fotoğrafı vardı. Korkunçtu. Kadının çıplak vücudu ve koca bir ekmek bıçağı görülüyordu.

Böyle bir fotoğraf basılır mı? Hayır basılmaz.

Ama geçmişte bunun örnekleri yok değil. Yıllar önce Günaydın’ın bastığı “Liseli Handan” fotoğrafı da benzer tartışmalara neden olmuştu. Star Gazetesi’nde olduğum sırada HSBC binasının önündeki patlamada parçalanmış ceset fotoğrafı koymuştuk. Sonra çok pişman olmuştum.

Öyle sanıyorum ki bu fotoğraf basılmadan önce Habertürk Yazı İşleri’nde de çok tartışılmıştır. “Aile içi şiddeti öyle sert biçimde verelim ki herkes ibret alsın” görüşü ağır basmış belli ki ve fotoğraf gazeteye girmiş.

Karar yanlış, ama dünyanın sonu değil.

İyi bir gazete yönetimi bu ağır hatanın altından kalkabilir.

Ben Habertürk’te olsaydım, şunu önerirdim: Yazı İşleri Masası’nda çalışan herkes, gazetedeki yazarlar, editörler, muhabirler ve teknik ekip topluca bir fotoğraf çektirir. Bu fotoğraf yine sürmanşete konur ve altına da “Özür diliyoruz” manşeti atılır.

Bu belki kamuoyunun tepkisini biraz olsun giderir.

Habertürk Gazetesi’ni bugün bu umutla elime alacağım.

Arkadaşlar, hepimiz hata yaparız, önemli olan bu hatayı telafi etmek ve bunu yaparken gurura kapılmamaktır. Bu yaşadığımız deneyimlerle sabittir.

*****


Bizde “elma” denince akıllara, “Her kurumda çürük elmalar var, önemli olan bunları ayıklamak!” klişesi geliyor. Dünya
ise elmayı Steve Jobs olarak hatırlıyor... (Gani Yıldız)

DİĞER YENİ YAZILAR