Helâlleşmek ve dava çekmek o kadar da hayra alamet değil!

Haberin Devamı

Başbakan seçimden sonra tıpkı 2007’deki gibi yine toparlayıcı, herkese kucak açan bir konuşma yaptı. Seçimlerde söylenenlerin geride kaldığını ve bilerek bilmeyerek kırdığı herkesle “helâlleşmek” istediğini söyledi.

Ardından da son zamanlarda siyasetçiler ve gazeteciler aleyhine açtığı davaları geri çektiği açıklandı.

Güzel şeyler bunlar. İnsanı ferahlatıyor, umutlandırıyor.

Korku bulutlarının dağılacağı, daha demokratik, daha özgür bir ortamın doğacağı beklentisini yaratıyor.

Başbakan’ın “helâlleşmek” istemesini de gazetecilerle ilgili davaları geri çekmesini de ilk duyduğumda çok olumlu buldum.

Hatta ilk gün “Erdoğan neden bu kararını seçim öncesi açıklamadı?” sorusuna yandaşların verdiği “O zaman da seçim yatırımı olarak algılanırdı” cevabı bile mantıklı geldi.

Ama biraz düşününce, “keşke bu kararı seçimden birkaç gün önce açıklasaydı” görüşü ağır basmaya başladı bende. Yüzde 50 aldıktan sonra samimiyet sorgulaması yapma hakkımız doğar.

Çünkü bunun gazeteciler üzerinde çok büyük bir baskı ve otosansür oluşturmayacağının garantisi yok.

Bir gazeteci için otosansür “direk baskıdan” bile daha ağırdır, zordur. Direk baskı yapıldığında “neyi yapıp neyi yapmayacağınızı” bilirsiniz. Oysa otosansür öyle değil. Kendinizle baş başa kalırsınız. Bir yandan kendi başınıza gelecekleri düşünürken, diğer yandan da çevre etkilerini hesaplamak zorunda hissedersiniz kendinizi.

“Bunu yazdığımda acaba bulunduğum kuruluşa zarar gelir mi, benim yazım yüzünden intikam patronlarımdan mı alınır, farkında olmadan tasfiye edilir miyim” korkusu basar yüreğinizi.

Askeri darbelerden sonra sıkıyönetim komutanlıklarından talimatlar gelirdi: “Şu haberi yapmayacaksınız, şu kişi ile ilgili yazı yazmayacaksınız, anayasaya hayır anlamına gelecek hiçbir yayın olmayacak.”

Bilirdik ne yapacağımızı. İçimize sinmezdi ama “köprüyü geçene kadar” idare ederdik.

Oysa otosansürde bu yok. Tek başınasınız.

Başbakan davaları geri çekti. Bir tür af bu. Yargının bugünkü durumunda Başbakan’ın açtığı bir davayı kazanmaması mümkün mü?

Hemen belirteyim; bana açılmış ve şimdi geri çekilmiş bir dava yok. Ama bu karar hepimizi etkiliyor. Başbakan diyor ki “Tamam, her şeyi unuttum, dava açmıyorum, ama bir daha yazarsan...”

Durum bu değil mi? Davaları geri çekilenler ve diğerleri bundan sonra iktidarın nasıl davranacağını biliyor mu? Geçmişteki dönemler unutuldu mu?

Helâlleşmek ve davaları geri çekmek, kulağa çok hoş bir seda gibi geliyor, ama aynı zamanda büyük kasırgaların da habercisidir bu. Kendini bilmez birinin ekranlara çıkıp “Daha ne soruşturmalar açılacak, daha kimler hapse girecek” diyebilmesinin bedelini işten atılarak ödemesi sakın kimseyi kandırmasın.

***


En taze seçim laforizmaları

Cihan Demirci seçimden hemen sonra yepyeni, taptaze “laforizmalar” yazmış. Seçim zaferinin sarhoşluğunu yaşayanlar da, yenilginin karamsarlığına düşenler de kendilerine düşen payı alsınlar artık.

Seçim sonuçlarını bir vatandaş şöyle yorumladı: “Çeyrek altın alamayan halkımız iktidara yarım altın taktı!..”

***


Eskiden kimisi “Bardağın yarısı dolu” derdi, kimisi ise: “Bardağın yarısı boş!” Şimdilerde bu kimisi “Halkın yarısı dolu” diyor kimisi de “Halkın yarısı boş!”

***


“Yarısı şimdi, yarısı iş bittikten sonra” denir ya hani bazı mafyavari filmlerde... Seçim sonrasında da yarısı şimdi oldu ama zaten iş bittiği için diğer yarısına gerek de kalmadı bence!..

***


Koltuktayken başka türlü, balkondayken başka türlü konuşulan bir sinema biliyorum, adı: “AKP SİNEMASI”

***


Her iki kişiden birinin oy verdiği parti gene iktidar, orası tamam da... Her dört kişiden birinin oy verdiği partinin midesi gene neden “kurul kurul” ötmeye başladı?..

***


CHP’nin iktidar partisi olma yoluna girmeden önce daha önemli bir sorunu var: Bu parti şu anda bir muhalefet partisi midir, yoksa gene eskiden olduğu gibi parti içi muhalefet partisi mi?..

***


Türk halkı mağdura acır ama iş iktidar yapmaya gelince her daim mağruru iktidar yapar!..

***


Daha önce 14. Louis’nin masasında (açık büfe:)) kahvaltı yaptığı söylenen Topkapı Sarayı Müdürü’nün bilindiği gibi, seçim öncesinde 3. Selim’in tahtını lojmanına taşıtmaya kalktığı haberlerini okumuştuk... Yüzde 50’yi önceden görebilen bir müdür olsaydı o tahtı kendi evine değil Başbakanlığa taşımaya kalkardı!..

***


Halkımız dizileri gerçek sanarak izliyor ya, son söylentiye göre; Öyle Bir Geçer Zaman ki’nin Ali Kaptan’ı ve Karolin’i, Hanımın Çiftliğinin Halide’si ve Muhteşem Yüzyıl’ın Mahidevran’ı da AKP’ye oy vermiş!..

***


Şarkıda “Aynı sudan içmişiz biz” diyor ya, keşke o suyun tahlil sonuçlarına da biraz baksaydık!..

***


ÖSYM’nin nerdeyse düzenlediği her sınavda ayrı bir rezalet, ayrı bir şaibe, ayrı bir skandal yaşanıyor... Hâlâ hayal kırıklığı yaşamakta olan bazı muhaliflere göre bu seçimin sonuçlarını da YSK değil ÖSYM hesapladı!..

***


Kemer çıkartma

Havaalanlarının girişinde x-ray’den geçerken kemerler çıkartılıyordu, artık çıkartılmayacakmış. Doğru bir karar. İnsanları illet ediyordu çünkü. Bugüne kadar x-ray’den geçerken kemerlerimizi çıkarmamızın neden istendiğini bir türlü çözemedim.

Sorduğumda “Tokası metal, sinyal veriyor, buradan geçerken hiç sinyal vermemesi gerek” cevabını alıyordum.

Gel gör ki uygulama böyle değil ki. Ceketi çıkarıyorsunuz, kemeri çıkarıyorsunuz, bütün metalleri kutuya koyup cihazdan geçiriyorsunuz. Üzerinizde bir pantalon bir gömlek kalıyor, cihaz yine “ötüyor.”

O zaman elle arama cihazını vücudunuzun üzerine tutuyorlar. Bazı yerler yine ötüyor. “Niye?” diyorsunuz, görevli de bilmiyor aslında “Düğme” diyor bazen, “Ne yapsan yine de ötüyor” diyen de var. Neyse, bir eziyet bitiyor demek ki. Bir de terminale girerken yapılan arama kaldırılsa. Dünyada yok bu, bir tek bizde var. İnanın asıl eziyet orada. Çünkü koca bavulları kaldırıp x-ray’den geçirmek o kadar zor ki..

***


O yüzden işte

Hapishanede gardiyan adamın adını yüksek sesle bağırıp “Karınız ziyarete gelmiş görüşme odasında bekliyor” demiş. “Hangisi?” diye sormuş mahkûm. “Ne?” demiş gardiyan, “Senin kaç karın var?” Mahkûm “Tam 8 tane” diye cevap vermiş “O yüzden içerideyiz ya..!” (Yıldırım Tuna)

Yurt dışı Yükseköğretim Diplomaları için Seviye Tespit Sınavı’nın tıp doktorluğu 2’nci aşama sınavında, geçen yıl sorulan 75 sorunun aynen sorulduğu ortaya çıkmış. Yetkililere hemen kızmayalım; belki de, sınav tıpla ilgili olduğu için “tıpatıp” sorular sormuşlardır! (Gani Yıldız)

DİĞER YENİ YAZILAR