Çılgın projeye dünya da karşı çıkacaktır

Haberin Devamı

Sevgili okurlar; Başbakan Erdoğan nihayet geçen hafta “çılgın projesini” açıkladı. Daha önceden de tahmin edildiği gibi bu proje Karadeniz’le Marmara’yı birleştiren ve İstanbul’un bir bölümünü “ada” haline getiren bir kanal projesi. Açıklanmasıyla birlikte bu proje özellikle medyada en çok tartışılan konu haline geldi. Halkın o kadar da heyecanlanmadığı izlenimi edindim. Yapılabilir mi?
Projenin adı “çılgın” olunca akla ilk olarak “yapılabilir mi?” sorusu geliyor. Yapılabilir. Hele bugünkü teknoloji ile yapılamaması için hiçbir neden yok. Ama adı çılgın da olsa böyle bir projeye gerçekten ihtiyaç var mı? Yandaşlara bakacak olursanız, bu proje yüzlerce yıllık bir rüya. Ve en sonunda AKP bu projeyi hayata geçirecek. Osmanlı zamanında da düşünmüşler ya, ona dayanıyorlar.

Amaçlar farklı

Kanuni döneminde Sokullu Mehmet Paşa’nın böyle bir proje hazırladığı biliniyor. Ama o zamanki proje büyük ihtimalle güvenlik amaçlıydı. Hani şatoların etrafına hendek kazıp suyla doldurmak gibi. İstanbul’a da doğal bir savunma sistemi olarak düşünülmüş olabilir. Ecevit’in düşündüğü ise bir geçiş yapmaktan ziyade Karadeniz’in az tuzlu suyundan yararlanmaktı.

Karadeniz havuzu

Karadeniz dünyanın en ilginç denizlerinden biri. Zamanında bir tatlısu gölü olduğu da biliniyor. Zaten ana denizlerle tek bağlantısı İstanbul Boğazı. Bu nedenle Karadeniz dünyanın tuzu en az olan denizi olarak da biliniyor. Bu da Karadeniz ve çevresine çok farklı bir doğa özelliği veriyor. Karadeniz’i çevreleyen tüm ülkeler de bu doğal dengeyi korumak için çaba harcıyor.

Su kaynakları hep tatlı

Bir göl gibi olan Karadeniz’in su sirkülasyonunu Türkiye’den Sakarya, Kızılırmak, Yeşilırmak ve Çoruh nehirleri sağlıyor. Dinyeper, Dinyester, Don, Kuban ve Tuna nehirleri de Karadeniz’e boşalan diğer tatlı su kaynakları. 12 bin yıl önce oluştuğu hesaplanan İstanbul Boğazı Karadeniz’i Marmara üzerinden Akdeniz’e bağlıyor. Yani Karadeniz’in 12 bin yılda oluşan bir doğası var.

Ekoloji bozulacak

ODTÜ Erdemli Deniz Bilimleri Enstitüsü emekli Öğretim Üyesi ve Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemal Saydam “12 bin yıl içinde Çanakkale ve İstanbul Boğazı altından gelen ve belirli eşikleri belirli rüzgâr koşulları altında aşan tuzlu ve de dolayısı ile yoğun Akdeniz suları Karadeniz’i bugünkü tuzluluk seviyesine getirdi” diyor.

İlahi denge

Bu duruma “İlahi denge” diyen Saydam normal denizlerden 30 santimetre daha yukarıda olan Karadeniz’in tatlı suyunun İstanbul Boğazı’ndan geçtiğini, ama aynı zamanda tuzlu suyun da alttan Karadeniz’e girerek dengeyi sağladığını anlatarak “Yapılacak kanal 25 metre derinliğinde olacağı için bu kanaldan sadece Karadeniz’in tatlı suyu aşağı akacaktır” iddiasında.

Havuz problemi

Konuyu basit bir havuz phroblemine benzeten Prof. Saydam açılacak kanalın ikinci musluk işlevini göreceğini belirtiyor ve şöyle diyor: “Tuna, Dinyeper, Dinyester siz musluk taktınız diye debisini artırmayacak ki! Diğer bazı kanalları örnek göstermek demek Karadeniz’in Marmara’nın oşinografik gerçeklerini bilmemek demektir. Takın musluğu, görün başınıza geleceği.”

Tuna’ya baraj

Konuyu başka uzmanlarla da görüştüm. Karadeniz’in en büyük su kaynağı Tuna nehri. Ve Avrupa ülkeleri bu gerçeği bildiklerinden doğanın dengesine karışmamak için bu dev nehir üzerine tek bir bir baraj bile yapmadılar bugüne kadar. Çünkü bu suyun azaltılması demek Karadeniz’i öldürmek demek. Geleceğini düşünen hiçbir ülke böyle bir şeye kalkışmıyor. Türkiye hariç.

Karadeniz ülkeleri

Çılgın proje açıklandı açıklanmasına ama henüz Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerden hiçbir tepki gelmedi. Bu çok doğal, çünkü mutlaka bu ülkelerin bilim adamları kanal açılması halinde neler olabileceğini hesaplamakla meşguldürler. Ve eğer bir olumsuzluk saptarlarsa kanalın açılmaması için ellerinden geleni yapacaklardır. Türkiye’nin bu projeyi sormadan yapması da mümkün değildir.

Uluslararası sorun

Gerçi Başbakan seçimden sonra iki yıl sürecek bir etüd döneminden söz ediyor. Bu iki yıl içinde Türkiye’nin ekolojik dengesini bozacak olumsuzluklar çıkabileceği gibi konu uluslararası sorun haline de gelecektir. Ve göreceksiniz Karadeniz’i kıyısı olan ülkeler tehlikeyi gördükleri andan itibaren projeye karşı çıkacaklardır. O nedenle bu projenin gerçekleşmesi uzak ihtimaldir.

Ya deprem tehdidi

Fay hattına çok yakın olan İstanbul’un Trakya yakasının denizle bölünmesinin deprem riskini de artıracağı konuşuluyor bilim adamları arasında. Milyonlarca ton suyun yapacağı basınçla fay hattının tetiklenebileceği ileri sürülüyor. Elbette bilim adamları bir sonuca varacaklardır ama, deprem riski olan bir kentte bunları öncelikle dile getirmek zorundayız, bunu da bilelim.

Montrö konusu

Proje açıklandığı gün de yazmıştım, Boğazlar Montrö anlaşmasına bağlı. Buna göre Boğaz trafiğini kapatmamız, geçiş izni vermememiz ve geçiş karşılığı ücret almamız mümkün değil. O nedenle kanal açıldıktan sonra gemileri buraya yönlendirmek istesek bile bunu kabul etmeyen gemilere de engel olamayız. Demek ki “Kanaldan para kazanacağız” sözleri gerçeği yansıtmıyor.

Boğaz’ı kurtarmak

Kanal projesi ile İstanbul Boğazı’nın tanker tehdidinden kurtulacağı söyleniyor. Cumartesi de yazdığım gibi sadece 150 metre enindeki kanal tanker geçişi için daha büyük tehlike. Ama asıl önemlisi şu: Projenin iki yıl etüd aşaması var, en az 6 yılda bitebilir. Yani 2020’de. 2 yıl da gecikme ekleyin 2022. Dünya petrol rezervinin tahmini bitişi 2035. Demek ki Boğaz sadece 12-15 yıl için kurtarılıyor.

Haksız kazancı önlemek

Bu projenin gerçekleşmesi belki mümkün olmayacak ama, daha şimdiden sağlanacak haksız kazançlara da değinme gerek. Örneğin “güzergâhın gizli olduğu” söyleniyor ama AKP medyası haritalar vermeye başladı bile. Bu güzergâhlarda fiyatları patlayan araziler buraları daha önce parselleyenler tarafından satılmaya başlarsa, bunun adı dolandırıcılık olmayacak mıdır?

Muhalefete düşen görev

Kanal konusunda şimdilik sadece söz düellosuna giren muhalefet partilerine de bir önerim var. Silivri’den başlayıp Gebze, hatta İzmit’e kadar olan bölgedeki tapu dairelerinde sıkı bir çalışma yaparak, buralarda kimlerin arazisi olduğunu, hangi arazilerin ne zaman el değiştirdiğini, fiyatların ne olduğunu ortaya çıkarmaları gerekir. Kanal olmasa bile bu iki bölgeye iki şehir kurulacak ve otoyol yapılacak.

Rantın önü kesilmeli

Çılgın proje bir kesim tarafından çok destekleniyorsa, bunun arkasında bölgeden çıkacak büyük rant olduğu biliniyor. O halde muhalefet en azından haksız biçimde ve bir tür dolandırıcılıkla birilerinin para kazanmasını önleyecek önlemleri şimdiden almalı ve bunu kamuoyu ile paylaşmalıdır. Hatta diğer bir endişesi yoksa bu çalışmayı bizzat iktidar partisinin yapması en doğru olan yoldur.

Ve son söz

Çılgın proje belli ki bir süre hepimizi çok yoracak. Yapılmasının mümkün olmadığını düşünüyorum ama, en azından yaratacağı tüm sakıncaların da ortaya konması ve yararlarıyla karşılaştırılması mutlaka yapılmalıdır. “Biz yapınca böyle yaparız işte” böbürlenmeleri belki seçim kazandırır ama kaybedilen doğayı ve ülkemizi geri getiremeyiz. Hepinize iyi haftalar dilerim.


DİĞER YENİ YAZILAR