İlkesizlik diz boyu olunca daha çok kurbanlar verilir

Haberin Devamı

ANALİZ

Gazetecilere yönelik baskıların protesto edildiği gösterideydim dün öğle üzeri. Gerçi gazeteciden çok vatandaş üstelik çoğu kadın olan vatandaş vardı gösteride ama olsun, sonuçta tepki tepkidir. Bir nebze olsun kulaklara gider belki.

Gerçi bu sesi duyması gereken en önemli isim Başbakan Erdoğan “medyayı sorumlu davranmaya çağırdı” o da ayrı konu ama, belli ki bu sesi duymuş. Belki faydası olur.

Açıkçası içim ezilerek katıldım gösteriye. Asıl kalabalığı oluşturan vatandaşların yoğun tepkisini gözledim. En çok “Neden gazetelerin yöneticileri ve herkesin tanıdığı, severek okuduğu yazarların büyük çoğunluğu burada yok” sorusuyla karşılaştım. Birkaç yazar gördüm, bu nedenle kim vardı kim yoktu bilemiyorum, ama bu kadar tepki geldiğine göre demek ki vatandaş aradığı isimleri orada görememiş.

Protesto gösterisini bir kenarda tutayım ve geleyim asıl konuya.

Doğal olarak dün birçok gazetenin manşetinde gazeteci operasyonu vardı. Televizyonlar zaten gün boyu yayın yaptı.

Gözlediğim kadarıyla ortak kanaat “bu işin artık suyunun çıktığı” yönünde. Neden? Çünkü Nedim Şener ve Ahmet Şık adlı iki gazeteci de gözaltına alındı. Peki bu iki kişinin özelliği ne?

Gazete manşetlerine ve yazarların ortak görüşüne göre bu iki isim aslında Ergenekon’la mücadele eden, basın özgürlüğü şampiyonu, bol ödüllü iki gazeteci.

Bu iki isim Ergenekon’la mücadele ettiklerine göre Ergenekon nedeniyle gözaltına alınamaz, suçlanamaz. Eğer onlar suçlanırsa “basın özgürlüğü” zedelenir, medyaya baskı olduğu gerçeği ortaya çıkar.

Demek ki bugüne kadar tutuklanan, işlerinden edilen, aşağılanan, itibarsızlaştırılan, her türlü iftiraya muhatap olan diğer gazeteciler, akademisyenler, bilim adamları, işçiler, genç askerler suçlu. Onlar Ergenekoncu, darbeci, statükocu, postalcı.

Bu iki isimse Ergenekon’la mücadele ediyordu, o halde bu bir rezalettir.

Ama İklim Bayraktar, Müyesser Yıldız, Doğan Yurdakul, Mümtaz İdil, Coşkun Musluk, Eren Sabit Çakır Ergenekoncudur, çünkü onlara bu sıfat yakışır, çünkü onlar Odatv’de çalışıyor.

Bir de neymiş, yandaş kalemler bile “Bu kadarı olmaz” diyormuş. Tuzak bu tuzak, anlamıyor musunuz. İki kişi üzerinden yazıp diğer herkesi “Ergenekoncu olarak tescil ediyorlar.” Öyle kurnaz ki bunlar...

Bizim halimiz “Sarı Öküz” hikâyesine benziyor. Hani aslanlar sürüye musallat olunca “Sarı Öküz’ü verin kurtulun” demişler ve sürü ortak kararla Sarı Öküz’ü aslanlara yem olarak vermiş. Sonra Kara Öküz, sonra Paçalı Öküz, sonra Yamalı Öküz, derken neredeyse bütün öküzler birer birer yem olmuş aslanlara. Ancak o zaman akıllar başlara gelmiş.

Neredeyse 20 yıldır, çalıştığımız grup dışındaki her medya organını düşman belleyip, batırmak için elimizden geleni yaptık, iftira ve çamur atmaktan çekinmedik, kendi onurumuzu hiçe sayarak başkalarının onuruyla oynadık. İşte şimdi birileri hepimizin burnunu sürterek hesabını soruyor bütün bunların.

Gazeteler, televizyonlar birer birer iktidarın seçtiği ve o güne kadar belki gazete bile okumamış patronların eline geçerken “Oh oh bir rakibi daha devirdik” diye sevindik.
Oysa Sarı Öküz’den başlamış birer birer kurban veriyorduk. Tek tesellim galiba bu gerçek nihayet anlaşılıyor. Her ne kadar ilkesizlik diz boyu olduğu için farkına varmayı bile yüzümüze gözümüze bulaştırıyouz ama, olsun, belki bir uyanıştır bu.

*****


KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Nedir bu liste rezaleti


Gün geçmiyor ki bir medya organında “yok edilecek gazeteciler listesi” çıkmasın. Gerçi iktidara bağımlı gazetecilerin bu konuda yazdığı her şey ne yazık ki doğru çıkıyor. Adam oturuyor köşesinde “Yakında şunlar şunlar da gözaltına alınacak” diyor, yetmiyor “şunlara da sıra gelecek” kehanetinde bulunuyor, bu da kesmiyor “Ohoooo daha bin kişi var, biter mi bu” diyecek kadar kendinden geçiyor.
Ne gariptir ki bunlar gerçekleşiyor.

Her nedense demokrasi ve özgürlük şampiyonları “Nedir bu iş böyle, savcılar, hâkimler alacakları kararların önceden yazılmasına hiç mi şaşırmıyor, hiç mi soru sormak akıllarına gelmiyor” demiyorlar.

Dün yine bir liste dolaşmaya başladı ortalıkta. Kimler yok ki içinde. Şimdi herkes o listeyi cebine koymuş “bakalım hangisi önce gidecek?” diye bahis oynamaya bile başladı.

Nasıl bir ülke olduk böyle..

*****


BAŞIMDAN GEÇENLER

Başbakan’a klaksonlu protesto


Sabah Sultanahmet’te bal üreticilerinin ikramı vardı. Önce oraya gittim. Taksim’e gidiş trafiği sıkışık olduğundan arabamı Sultanahmet’te bıraktım, tramvaya binip Kabataş’a gittim oradan da fünikülerle Taksim’e çıktım. Dönüş de aynı yoldan tabii. Fünikülerden inip Kabataş tramvay platformuna çıktığımda kulakları sağır eden bir klakson sesiyle irkildim. Trafik durmuş, bütün araçlar klakson çalıyor.

Önce “Yahu sanki ilk kez trafik tıkanıyor” diye geçirdim içimden, sonra araçları izleyen meraklılardan birine “ne olmuş, ileride bir şey mi var?” diye sordum. “Başbakan Dolmabahçe Camii’ne gelmiş, polis trafiği kesti” dediler.

Millet de o sinirle klaksonlara asılmış, ortalık “ses cehennemine” dönmüş.

Tramvaya oturdum, üç dakika sonra kalktı, trafik hâlâ duruyor. Gidiyoruz, Salıpazarı, Tophane, trafik hâlâ duruyor, milim ilerlemiyor. Derken Karaköy, orası da duruyor, Galata Köprüsü aynen duruyor, Eminönü de duruyor.

Tabii Fındıklı’dan geride olanlar “neden durduklarını” bilmiyorlar. Bilseler herhalde klakson sesleri tüm İstanbul’dan duyulurdu.

*****


GİTTİM GÖRDÜM

Bal alırken dikkat


Kimbilir kaç kere yazdım. Bal cenneti Türkiye’de ne yazık ki çoğu kez “sahte bal” yiyoruz. Gerçi yasal nedenlerle “sahte” demek yanlış belki, çünkü benim “sahte” dediğim balı satanlara hiçbir şey yapılamıyor. Onlar yasal boşluktan yararlanıp “bal şurubu ile yaptıkları” balımsı maddeyi bal diye satıyorlar.

Açık söyleyeyim, bütün beş yıldızlı otellerde, lüks olanlar dahil lokantalarda, kahvaltı veren yerlerde sunulan balların yüzde 95’i bal değil “balımsı.” Özellikle çocuklarına bal yediren ve bundan yarar uman anneler babalar dikkat edin ve etiketleri mutlaka okuduktan sonra bal alın.

İşte bal üretcileri dün hem bu durumu belirtmek hem de balı tanıtmak için Sultanahmet Meydanı’nda “Bal Şerbeti” dağıttılar herkese. Ben de gidip katıldım, bir bardak da bal şerbeti içtim.

Üreticiler “Binbir güçlükle ürettiğimiz ballar elimizde kalırken, ucuz diye bal olarak satılan ama bal olmayan ürünler piyasada dolaşıyor ve ne yazık ki vatandaş kandırılıyor, Tarım Bakanlığı bu konudaki denetimlerini artırmalı” dediler.

Bu önemli sağlık konusu üzerinde yine duracağım.

*****


Basın özgürlüğünün giderek kaybolduğu bir ortamda yaşamaya çalışan muhalif gazetecilere “muharip gazeteciler” desek yeridir! (Gani Yıldız)

*****


İnsana arya yapmak yakışır, bağırmak yakışmaz (Rüştü Alçı)

DİĞER YENİ YAZILAR