Boşuna Zülfü olunmuyor

Haberin Devamı

ŞEKER BAYRAMIMIZ HEPİMİZE KUTLU OLSUN!

ANALİZ

U-2’nin İstanbul konseri hâlâ konuşuluyor. Gidenler gitmeyenlere “neler kaçırdıklarını” ballandıra ballandıra anlatıyor. Dün de dediğim gibi, pek hevesli değildim ama, gidememiş olmama çok üzüldüm.

Sadece Zülfü Livaneli’nin sahne aldığı anı yerinde izlemek bile bütün konsere değerdi belki, kaçırdım.

Tabii, Zülfü Livaneli’nin sahneye çıktığı anı da iyi değerlendirmek gerek.

Livaneli, Türkiye’de çok seviliyor, şarkılarını milyonlar aynı anda söylüyor. Sanatçı dünyanın pek çok ülkesinde de haklı bir başarıya sahip ve çok seviliyor. Ama U-2 ve Bono ile kıyaslayınca, popülarite açısından tabii ki fark var.
Ancak Zülfü Livaneli de olan da Bono’da yok.

Bono dünyanın en tanınmış sanatçılarından biri olabilir ama, kendi ifadesiyle bugüne kadar hiç İstanbul’daki gibi bir halk korosu kendi şarkılarını bir ağızdan söylememiş.
Kısacası Livaneli’nin şarkısına eşlik eden 60 bin kişilik koro Bono’yu da çok heyecanlandırmış. Ve tahminim o ki çok da kıskandırmıştır. Nasıl kıskandırmasın ki...

Bu sahneyi gözümde hayal ederken, Zülfü Livaneli’yi de düşündüm. İnsanlar boşuna bir yerlere gelmiyorlar. Şarkılarını milyonların gönlüne kazımak, hep bir ağızdan söyletmek, toplumun hemen her kesimi tarafından çok sevilmek öyle kolay değil.

Onca sıkıntıya, hapislere, sürgünlere, hakaretlere rağmen ayakta durabilmek, bir yandan müziğini hiç bırakmadan eser üstüne eser verirken, başına iş açan fikir ve görüşlerini korkmadan açıklayabilmek, baskılara dayanamayıp sistemin adamı olmamak, eğilip bükülmemek, işte sonunda böyle bir adam çıkarıyor ortaya.

Bugün kendine sanatçı diyen, buna karşın “konjonktüre uygun” davranmaya çalışan, iktidarın ağzından çıkana bakıp tavır alan, gazinodaki masa sayısına göre fikir beyan eden bir yığın kişiyle karşı karşıyayız.

Sanatçı kisvesiyle ortaya çıkıp kendi özgürlüğünü kendi boğmaya çalışan, iktidarın yarattığı iklimin esiri olan, karşı çıkma hakkını muhalefete karşı kullanan, kimliksiz kişiliksizlerin bir Zülfü Livaneli olmaları tabii ki mümkün değil.

Zülfü Livaneli, şu tuhaf günlerde parlayan tek sanatçımız mı? Değil elbette. Adam gibi adamlar, sanatçı gibi sanatçılar alınları açık, başları dik, onurlarıyla halkın önündeler.

Ama ya ötekiler... Yarın öbür gün insan içine çıkarken ne yapacaklar acaba?

*****


OKURDAN MESAJLAR

Özürlüleri rahat bırakın bari


İstanbul’da yaşayan bir okurumdan gelen mesajı sizlerle paylaşmak istiyorum:

“Sayın Ataklı; geçenlerde Balıkesir de yaşayan aileme Balıkesir AKP İl Başkanı Adil Çelik imzasıyla bir mektup gönderilmiş. Çelik bu mektubunda 2007 yılında bağlanan 544 TL aylığı hatırlattıktan sonra referandum için evet demelerini istemiş. (Zihinsel engelli ağabeyim için 2007 yılında aylık bağlanmıştı.) Annem ve babam bu mektubu okuyunca ağladılar. Neden mi? Zira çevrelerindeki herkesten sakladıkları bu yardımı bir ilin siyasetçisi kullanarak oy istiyordu. Onlar sanıyorlardı ki adresleri devletin namusunda saklı kalacak. Meğer ki Balıkesir’deki tüm engelli ailelere bu mektup gönderilmiş. Devlet tarafından değil bir ilin siyasi parti başkanı tarafından!

Merak ediyorum bu yardımı yapan devlet bakanlığına bağlı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bu adresleri ne hakla 3. kişilere dağıtıyor? Hangi yetkiyle bir il başkanı bu adresleri bilerek alınan yardımı da belirtecek şekilde mektup gönderiyor? Hani fişlemeler bitiyordu?

Bu şekilde insanların duygularını yaralayarak, sömürerek mi demokratik ve özgürlükleri arttırdığı söylenen bir anayasayı savunuyorlar? Ben bu konudaki tüm hukuki ve yasal haklarımı kullanacağım. Lütfen üzüntümüzü anlayın, size yapılsa ne yapardınız? Saygılarımla. S.S”

*****


CANIMI SIKAN ŞEYLER

Belden aşağı


Liderlerin mitingleri bitti artık. Zaten üç gün sonra sandık başındayız. Kararını veren verdi, mitingler falan nafile çaba. Ancak Başbakan’ın son mitingde, hiç gereği yokken belden aşağı vurması bence iyi olmadı. Baykal’a yönelik “Bir kasette duman oldu gitti” demesi zihinlerde hoş seda bırakmayacak.

Üstelik Erdoğan bu sözleri Baykal’ın “Evet çıkarsa ülke bölünür” sözleri üzerine söyledi. Ne ilgisi varsa... Ne garip, AKP lideri, AKP’liler ve yandaşları, cevap veremedikleri anlarda nedense hemen belden aşağı konulara inerek karşı tarafı etkisiz hale getirmek istiyorlar. Hiç yakışık almıyor.

*****


ÇOK GÜLDÜM

Senin baban var ya


Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı’nda Burhan Kuzu ile Süheyl Batum’u izliyoruz. Batum özellikle Anayasa Mahkemesi ve HSYK ile ilgili kuşkularını, maddelerin geçmesinin yaratacağı sakıncaları anlatıyor, Burhan Kuzu her zamanki üslubuyla bunları savuşturmaya çalışıyor.

Laf döndü dolaştı bir an geldi ve Kuzu, belki de o an söyleyecek laf bulamadığı için Batum’a dönüp “Senin baban yıllarca CHP ile uğraştı durdu. Sen CHP’li oldun kemikleri sızlıyordur” deyiverdi.

Batum ne cevap versin, dondu kaldı tabii. İnsanları babalarının tuttukları partilerle değerlendirmek bize özgü bir şey herhalde ki buna ancak gülünür.

Tabii Burhan Kuzu sırf o anda Süheyl Batum’u alt etmek adına babasını hatırlattı belki ama, örneğin kendi partisindeki Ertuğrul Günay’ı, Köksal Toptan’ı, Sadık Yakut’u, Reha Çamuroğlu’nu unutuverdi.

*****


YENİ ÖĞRENDİM

Kendi sokağında iftar


Hani iftarlara gitmiyordum ve sadece Dünya Barış Günü olması nedeniyle Sarıyer Belediyesi’nin iftarına gitmiştim ya, Ramazan’ın son günü bu kuralı bir de Şişli Belediyesi ve Mustafa Sarıgül için bozdum.

Bu arada, Sarıyer Belediyesi iftarı ile ilgili yazımda, her nasılsa Başkan’ın adını Şükrü Genç yerine Şükrü Koç diye yazmışım. Sonra nasıl üzüldüm anlatamam. Bu tür hatalar yapmamak gerek, özür dilerim.

Son iftarı Şişli’de kurulan “sokak masalarında” yaptım. Mustafa Sarıgül, yoksullar için bir iftar çadırı yapmış ama, bir de her gün ayrı bir mahallenin ayrı bir sokağında düzenlemiş iftarları. Bazı günler 3-4 yerde birden yapılmış.
Bunun için sokaklar trafiğe kapatılmış, masalar kurulmuş, örtüler örtülmüş ve o mahallenin, sokağın sakinleri oruçlarını topluca burada açmışlar.

30 günde kurulan masaların uzunluğu 6 kilometreyi bulmuş. Toplam 20 bin kişi bu sokak masalarında iftar yapmış. Ben dün gece Şişli, Aşçılar Sokak’ta kurulan bir sokak masasına gittim. Gerçekten görülmeye değerdi. Masalardaki yemeklerle yetinmeyenler kendi yemeklerini de getirip ikramda bulunuyor. Hemen herkes birbirini tanıdığı için ortam bir şenlik yerini andırıyordu.

Açıkçası çok keyif aldım. Onlarca kişiyle sohbet etme olanağı buldum, son günlerin siyasi gelişmeleriyle ilgili farklı görüşlerin, çok çağdaş bir ortamda ortaya konulmasının keyfini yaşadım. Benim adıma bir bayram yemeği oldu.

*****


Zafer Bayramı kutlamalarına geç gelen Aydın Valisi, Aydın’ın düşman işgalinden kurtuluş törenine de geç katılmış. Geciken valimiz, AKP milletvekilliğine “erken rezervasyon” yaptırıyor! (Gani Yıldız)

DİĞER YENİ YAZILAR