Referandum olmayabilir

Haberin Devamı

ANALİZ

Referanduma artık çok az zaman kaldı. Bir ay sonra sandık başındayız. İyi güzel de, bu referandum Anayasa’ya uygun mu? Bu referandum hukuk kuralları içinde mi yapılacak? Aslına bakarsanız bütün hukukçular bu referandumun aslında “yasal” olmadığının, Anayasa’nın eğilip büküldüğünün ve referanduma bu şekilde gidiliğinin farkında. Buna karşın, iktidar kendisini referanduma öyle bir kilitledi ki kimse “Bu referandum yapılamaz” söylemini dile getiremiyor. Açıkçası ben bile bir haftadır bu konuyu yazıp yazmamayı düşünüyorum. Çünkü “Evet” çıkmayacağını gören ama genel seçim öncesi kullanmak üzere oranı artırmaya çalışanların sesi o kadar yüksek çıkıyor ki, insan yazmaya çekiniyor. Biliyorum ki, bu maskeli kesim aslında hiç de istemediği referandumun masaya yatırılmasını “minderden korkup kaçma” olarak niteleyecek. Buna rağmen şunu belirtmek istiyorum: Bu referandum Anayasa’ya aykırıdır. Yapılacak referandum hukuk dışıdır. Çünkü, Anayasa’nın 7. maddesi “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iradesinin başka hiçbir kuruma devredilemeyeceğini” açıkça belirtiyor. Oysa, Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişiklikleri ile ilgili metinde değişiklik yaptı. Referandumda oy vereceğimiz metin artık Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iradesi değil Anayasa Mahkemesi’nin iradesi ile yazılmış metindir. Açıkça Anayasa’nın 7. maddesi ihlal edilmektedir. Gerçi Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararında bu durumun izah edildiği söylenmektedir, ama hukukçular bilmektedir ki bu gerekçe doğru değildir. Sadece madde değişikliğinin ötesinde bir de referandumu önleyen kurum olmamak istemekten kaynaklanmaktadır bu. Kısacası Anayasa Mahkemesi de bir tür takiye yapmıştır. Bu durumu düzeltecek tek kurum Yüksek Seçim Kurulu’dur. Ancak bu kurum, herhangi bir başvuru olmadığı için kendiliğinden harekete geçememektedir. Partiler de “korktu” suçlaması nedeniyle seslerini çıkarmamaktadır. Oysa bütün partiler referandumun artık gereksiz hale geldiğinin farkında. Üstelik seçim öncesi yükselen tansiyon, artan gerilimin ülkeye verdiği zarar da görülüyor. Bana göre referandumun yapılmaması, yapılmasından çok daha hayırlıdır. Dün Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Cem Toker, Yüksek Seçim Kurulu’na başvurarak referandumun ertelenmesini istedi. LDP değiştirilen maddenin tekrar Meclis’e gönderilerek yeniden oylanmasını, tekrar Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra referanduma gidilmesi gerektiğini belirtti. Şimdi Yüksek Seçim Kurulu’nun önünde “Anayasa’ya uyulmasını isteyen” bir başvuru var. Toker ayrıca Meclis Başkanlığı’na da bir dilekçe vererek Meclis onurunun korunması için Başkan’ı göreve davet etti. YSK’nın referandumu ertelemesi kimse için şaşırtıcı olmasın.

*****


MERAK ETTİKLERİM: Menderes gibi

Başbakan Erdoğan nedense “Menderes benzetmesini” pek sık kullanır oldu. Herhalde ancak yaşı 65’in üzerinde olanların tanıyabileceği Menderes’in sadece “idam edildiğini” bilen gençleri etkilemek istiyordur. Gerçi idam cezası artık olmadığı için bu laflar da havada kalıyor ya, o da ayrı. Ancak asıl şaşırtıcı olan Erdoğan’ın tıpkı Menderes veya Demokrat Parti (eskisi tabii) “Artık yeter” sloganını kullanması. Erdoğan neye artık yeter diyor ki? Bayar-Menderes ikilisi tek parti iktidarına karşı “Artık yeter” diyordu. Oysa AKP tam 8 yıldır iktidarda. Başbakan’ın bir çocuğa söylediği gibi “Başbakanlık onda, ister asar ister keser.” Bütün güç elinde. Neredeyse ordu dahil devletin tüm birimlerindeki kadroları da hâkimiyeti altında. Peki “yeter” olan ne? Yoksa sıra Atatürk, Cumhuriyet ve tüm ilkelerine “yeter” demeye geldi?

*****


KAFAMI BOZAN ŞEYLER: Nedir bu saçmalık

Nihat Doğan adında bir şarkıcı varmış. Son günlerde referandumda “Evet” denmesi için şarkılar yapıyormuş. Vatan’ın internet sitesinde gördüm. Bir de bant koymuşlar, şarkıyı dinleyebiliyorsunuz. Olabilir, şarkıcıdır, AKP’lidir, kendi kişisel görüşüdür, tavrıdır. Kimsenin karışmaya ya da eleştirmeye hakkı yok. Ama bir şarkıcı, sırf iktidarı desteklemek adına haddini aşıp 80 küsur yıllık Cumhuriyet’e, Atatürk ilkelerine, Cumhuriyet devrimlerine dil uzatmaya kalkarsa, o zaman iş değişir. Adama sorarlar, “Yaşın ne başın ne, kimsin nesin ki, Türkiye’nin en önemli değerlerine küfretme hakkını ve haddini kendinde buluyorsun?” diye. Şu şarkının sözlerine bakar mısınız: “Yedi bölge tüm Türkiye gelin Türkiye’nin demokratik sürecini bir de bizden dinleyin 80 sene millete nice zulüm yaptılar. Köylüme çoban deyip hep sırtına vurdular Demek 80 yıldır bu millete zulüm yaptılar öyle mi? 80 yıl ne anlama geliyor? Cumhuriyet’in kuruluşu. Yani Atatürk’ün çökmüş bir imparatorluktan bir millet bir devlet çıkarması.” Ve bu şarkıcı utanmadan sıkılmadan 80 yıldır bu halka zulüm yapıldığını söyleyecek kadar cahil cesareti ile ortalığa salıyor kendini. Pes yani.

*****


HOŞUMA GİDEN ŞEYLER: Bir musibet bin nasihatten evladır

Eski bazı kelimeleri bilmeyen gençler için başlığı biraz sadeleştireyim: Başa gelecek kötü bir olay, önceden söylenecek pek çok uyarıdan daha önemlidir, etkilidir. Bu konu CHP’nin düzenlediği seminelere gelen üyelerin çoğunun geç kalmasından ve Genel Başkan’dan “azar işitmelerinden” sonra gündeme geldi. Siyasi partilerimiz dışarıdan bakıldığında büyük ve ciddi kuruluşlar gibi görünür. Ama içi genellikle öyle değildir. Örneğin bugüne kadar partilerin hiçbir toplantısına önceden belirttikleri saatte başlayabildiklerine tanık olmadım. Hatta öyle ki bazı liderlerimiz “geç kalmalarıyla” ünlenmişlerdi ve partilerde “zamana uymama” konusu genel başkanların bir güç gösterisine bile dönüşmüştü. Partili dediğin liderini her şartta bekleyecek, sıkılsa da bunalsa da bekleyecek o kadar. İlk kez bir genel başkan son derece ciddi biçimde yürütüyor parti çalışmalarını. Kemal Kılıçdaroğlu CHP seminerinin sabah 09.00’da başlayacağını bildiğinden tam o saatte salondaki yerini alıyor. Ama ne var ki salon bomboş. Çünkü üyeler eski alışkanlıkla “Nasıl olsa 9’daki toplantı 10’dan önce başlamaz” diye düşünerek sallanıyor. Ama bu kez öyle olmadı. Salona “canının istediği saatte” gelenler karşılarında Genel Başkanı görünce şaşırdılar. Eğer üyelere daha önce “Aman dikkat, Kemal Bey çok dakik adamdır, herkes toplantılara zamanında gelsin” deseydi bir şey değişmezdi. Kimse aldırmazdı. Oysa bu kez Kemal Kılıçdaroğlu hiç çekinmeden herkesi azarlayıverdi, üstelik kürsüden. Haberlerde bütün Türkiye bunu izledi. Şimdi sıkı mı bundan sonraki toplantılara geç gelmek. Bunu basit bir olay gibi algılamayın sakın. CHP’de çok ciddi bir değişim yaşanıyor.

* Başbakan, Anayasa değişikliklerinin yargıdaki “kast sistemi”ni yok edeceğini söylemiş. Güzel ama yargıdaki kast sistemini yok edelim derken bağımsız yargının canına kastediliyor! (Gani Yıldız)

DİĞER YENİ YAZILAR