Doğan Öz’ün hatırlattıkları

Haberin Devamı

Alçakça öldürülmesinden tam 32 yıl sonra savcı Doğan Öz yine gündeme geldi. Doğan Öz katledildiği sırada devlet içindeki faşist bir yapılanmayı soruşturuyordu. O sıralarda adı Kontrgerilla olarak bilinen bu örgütün izini bulmuştu.

Kontrgerilla şimdi yine gündem maddesi olunca hafızalar ister istemez Doğan Öz’ü de hatırladı.

Ancak konu hem olayı bilmeyenler hem de bilerek, isteyerek çarpıtanlar tarafından ele alınıp tartışmaya açılınca zihinler yine bulandırılıyor.

Bu nedenle bazı konulara açıklık getirmek istiyorum. Çünkü bazı olayları yaşandığı dönemi bir kenara bırakarak ele alırsak gerçeği de bulamayız.

Öncelikle şunu söylemeliyim: Doğan Öz sol görüşlü olarak tanınıyordu. MHP’li “komandoların” barındığı Site Öğrenci Yurdu’nda yaptığı arama nedeniyle sağcıların büyük tepkisini çekmişti. MHP’li militanların öldürdüğü solcuların dosyaları genellikle Öz’e gelirdi.

Gelelim Kontrgerillaya. Kontrgerilla o tarihte ilk kez duyulmuyordu. 12 Mart Muhtırası’ndan sonra Ziverbey Köşkü’ndeki işkenceler sırasında Kontrgerilla adı sık sık konuşuluyordu.

Şimdiki anlayışa göre biraz garip gelebilir ama, o dönemlerde sol grupların önemli bölümü askere pek kötü gözle bakmazlardı. Çünkü bütün kötülüklerin AP iktidarından ve polis-MİT işbirliğinden geldiğine inanılırdı.

Kontrgerilla da askerin kurduğu bir gizli örgüt olarak değil iktidarın emrinde, faşizmi hâkim kılmak için solcuları ezen gizli bir yapılanma olarak algılanırdı.

Hele ordunun faşist darbe yapacağı ihtimali konuşulmazdı bile. Çünkü ordu darbe yaparsa bu devrimci bir darbe olabilirdi ancak. Ki 9 Mart 1971’de böyle bir darbeye de ramak kalmıştı.

Dönelim tekrar Doğan Öz’e. Böyle bir iklimde Doğan Öz o tarihlerde Kontrgerilla’yı soruşturan savcı olarak değil “devrim şehidi” olarak tanınmış ve yüceltilmişti.

Peki Kontrgerilla o tarihte neden soruşturulmadı, Ecevit neden sustu?

Cevabı çok basit. Ecevit meydanlarda Kontrgerilla’yı ortaya çıkaracağını söylüyordu. İktidara geldiğinde Genelkurmay bir brifing vererek Kontrgerilla’nın Özel Harp Dairesi olduğunu anlattı. Bu birimin ülke güvenliği için çok önemli olduğunu söylediler.

Ecevit de “devrimci” olarak nitelediği askerin sözüne güvendi ve bir daha da bu konuyu açmadı. Ecevit işlenen cinayetlerden ve çıkarılan toplumsal olaylardan faşist olarak gördüğü AP-MHP-MSP’nin kurduğu Milliyetçi Cephe’yi sorumlu tutuyordu.

Bu koalisyonun Türkiye’yi faşizme götüreceği endişesi taşıyor ve Silahlı Kuvvetleri buna karşı bir güç olarak kabul ediyordu.


*****


Mucip Ataklı Amerika’ya hiç gitmedi

Mucip Ataklı büyük amcamdı. Gençler için bu isim hiçbir şey hatırlatmaz elbette. Mucip Ataklı 27 Mayıs askeri müdahalesini yapan subaylar arasındaydı. Hava generaliydi.

Darbeyi asla demokrasiye karşı yapmadıklarını söyler, o dönemde dünyanın en ileri ve özgürlükçü anayasası olduğu Avrupa ülkelerinde de kabul edilen 61 Anayasası’nı yapmakla övünürdü.

Katıksız bir Atatürkçüydü, gerçek bir devrimciydi. Faşist her türlü fikre yiğitçe karşı çıktı. Meclis’te görev yaptığı dönemlerde saygınlığı, bilgisi ve vizyonuyla anıldı.

Çok dürüst ve namusluydu. Evinin önünden çalınan arabasının yerine yenisini bile alamadı.

Mucip Amcamı neden andım: Demokrasiyi ordu düşmanlığı sananlar bilseler de bilmeseler de sürekli konuşuyorlar ya, işte bunlardan biri Mucip Ataklı’nın Kontrgerilla eğitimi almak için 1948’de Amerika’ya gönderildiğini ileri sürdü.

Malum medya da hiçbir doğrulamaya gerek duymadan bu haberi aynen kullandı. Hatta biri herhalde “İşte bu gazeteci cuntacının yeğeni” demek için benim de adımı geçirdi. Mucip Amcam ile ancak onur duyarım, bunu da bilsinler bu arada.

Ancak bunları yazanların bilmediği bir şey var: Mucip Ataklı Amerika’ya hiç gitmedi ki. Gitmeyen bir subay nasıl olur da Kontrgerilla eğitimi alır?

*****



Ücret azsa yüzde oranı hiçbir şeydir


Başbakan Erdoğan memur emeklilerine yapılacak zammı “Ben açıklayacağım” diyerek olmadık bir beklenti yaratmıştı biliyorsunuz. Sonra zamlar açıklandı. Hüsran...

Anladığım kadarıyla Başbakan “oran” açıklayarak “Memura yüzde 2-3 zam yapılırken memur emeklisine yüzde 20 yaptık” diyerek heyecan yaratmak istedi. Memur olmayanlar da “Helal olsun, bak yüzde 20 zam yaptı, daha ne istiyorlar” der tabii.

Oysa eğer zaten maaşınız düşükse oran hiçbir şeydir.

Size zamanında Sabah Gazetesi’nde şimdiki patronum Zafer Mutlu’yu da “atlatarak” düşük ücretli arkadaşların maaşını nasıl beklenmedik biçimde artırdığımı anlatayım.

2000’den önceydi, kesin hatırlamıyorum. O yıl zam oranı yüzde 18 olarak belirlendi. Kadro geniş, Zafer Mutlu’ya “Herkese bu oranı yaparsak düşük ücretli arkadaşların hiçbir kazancı olmayacak” dedim. O da “Bütün şartları zorladık, ciddi sıkıntı var, eğer bazılarına daha yüksek zam yapmak istiyorsan adam atmak gerek, çok istiyorsan al sen yap, ama sonuçta toplam maaş yüzde 18 artmış olacak, bir kuruş fazla olmaz” dedi.

Ben de “Tamam” dedim. Zafer Mutlu muhasebeye maaş listesinin bana verilmesini söyledi. Tabii talimat ondan gelince “yanlışlıkla” bütün listeyi verdiler. Yazarların ve üst düzey olanların maaşları da önümdeydi. Hiç ses etmedim.

Önce büyüklerden başladım. Onlara yüzde 10-11 zam yaptım. Bütün yüksek maaşlılara yüzde 18 yapsaydım fark ne olurdu diye hesapladım. Aradaki farkları düşük maaşlı arkadaşlara dağıtmaya başladım. Böylelikle bazı arkadaşların zam oranı yüzde 80’lere kadar çıktı.

Aradan iki ay geçti. Zafer Mutlu çağırdı “Sen ne yaptın? Bana gelip ‘Benim zam düşük’ diye soranlar var” diye sordu. Çaresiz “Böyleyken böyle” diye anlattım her şeyi.

Gülmeye başladı Zafer Mutlu. “İyi ki senin yaptığını bilmiyorlar, durumu kurtaracağım diye neler çektim biliyor musun” dedi.

Demek ki neymiş, oran her şey değilmiş.


*****


Eurovision’a Manga grubu gidiyormuş. Ordu düşmanlarına gün doğdu, “Şarkı yarışmasına manga gitmez, burası asker devleti mi?” çığlıklarına hazır olalım. (Gani Yıldız)

DİĞER YENİ YAZILAR