Bayılıyorum Başbakan’a vallahi

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan gelmiş geçmiş tüm başbakanlar içinde Türkiye’deki insanları en iyi çözen başbakan. Biz çabuk öfkeleniriz, bir küçük tatlı lafla yumuşarız, çabuk inanırız, dün ak dediğimize bugün kara demekten çekinmeyiz, siyasi liderleri ve fikirleri de takım tutar gibi tutar, ancak canımız çıkmak üzereyken vazgeçebiliriz, yeniliklerden korkar karşı çıkarız, ama her yeniliği de ilk kullananlardan biri olmak isteriz.

İşte Tayyip Erdoğan bunu o kadar iyi çözmüş ki, şimdi muhalefetsiz siyaset arenasında tıpkı dikensiz gül bahçesinde çıplak gezer gibi canının istediğini yapıyor.

Dün Ankara’da AKP’nin Genel Kurulu’nda konuştu da konuştu. Ama helal olsun, dinleyenler yoruldu o yorulmadı. Nasıl yorulsun ki, her söylediğini alkışlayanların özgüveninde salgıladığı adrenalin onu sabaha kadar bile konuşturabilirdi, gömleği hiç buruşmadan, pantalonu kırışmadan sonuna kadar dimdik ayakta kalırdı üstelik.

Tabii bu adrenalin salgısı sayesinde Başbakan konuşuyor, kalabalıklar coşuyor. Ama bir saniye önce söylediğini çılgınca alkışlayanlar, bir saniye sonra bunun tam tersini duyduklarında heyecanlarından yine bir şey kaybetmiyorlar ve çılgınca çarpıyorlar ellerini birbirine. Hatta arada “çak beşlik” yapanlar bile yok değil.

Örneğin bir yıl önce salonda adı duyulsa “yuh” seslerinin Ankara semalarına yankılanacağı Ahmet Kaya salonda coşkulu bir alkış tufanına neden oldu.

Meğer AKP’liler ne severmiş Ahmet Kaya’yı da haberimiz yokmuş. Sanırsınız ki evde ne kadar Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses kaseti varsa atılacak yerine Ahmet Kaya’lar doldurulacak.

Özellikle Kürt açılımı üzerinde duruyor başbakan. Çok güzel kardeşlik mesajları veriyor. Alkış kopuyor kopmasına da, Allah Allah kimsenin aklına daha birkaç ay önce söylediği “Ya sev ya terk et” anlamına gelen sözleri gelmiyor Başbakan’ın.

Yine bir misal: Başbakan konuşmasının başında Kürt açılımını anlatıyor. Pür dikkat dinliyor kalabalık. “Kürt, Türk, Laz, Çerkez hepsi bizim, hepimiz kardeşiz” diyor. Alkış...

Arkasından “Türk olmanın da bir alt kimlik olduğunu” belirtip, “Üst kimlik Türkiye vatandaşı olmaktır” diyor. Yine alkış...

Biraz zaman geçiyor, Başbakan unutuyor Türk’ün alt kimlik olduğunu, barajlardan söz ederken “Eskiden su akar Türk bakar derlerdi. Şimdi su akar Türk yapar” deyiveriyor. Üstelik Türk sözünü de basa basa söylüyor. Haydaaa yine alkış...

Bir karar verin ama, alt kimlik misiniz, değil misiniz?

Ayrıca sevgili AKP’liler, madem Türklük alt kimlik bu lafın su akar Kürt bakar, su akar Laz bakar, su akar Çerkez bakar versiyonu yok mu? Ayrımcılık değil mi bu? Ayrıca neden iyi ve kötü örnekler alt kimlik olan Türklükle veriliyor ki?

Derken Başbakan dış borca getiriyor lafı. “Bizim şu kadar borcumuz var ama biliyor musunuz ABD’nin ne kadar borcu var. Bir trilyoooon dolar.” Aman Allahım yer gök inliyor alkıştan. Ki anlıyoruz daha 500-600 milyar dolar borçlanabiliriz. Kimsenin umrunda bile olmaz. ABD de borçlu ya.

Ya da işsizlikten söz ediyor Başbakan. “Ne var yani” diyor, “Geldiğimizde yüzde 10’du, şimdi 13 oldu. ABD’de de böyle, İngiltere’de.” Tribünler dolusu AKP’liler yine basıyor alkışı.

Hem zaten Başbakan iki gün önce “Üniversite bitiren herkes iş bulacak diye bir şey de yok” dememiş miydi? AKP’li kalabalıklar da buna da kafalarını sallayıp “Hımmmm, haklı ama, nerde bu kadar iş” demişlerdir muhakkak.

Nasıl bayılmam bu Başbakan’a ben. Hele arkasında her şeyi alkışlayan bu kadar adam varken...


***



Üçüncü köprüde BGS (Beleş Geçiş Sistemi) kullanılsın.


***



Vatan borcu biter, kredi borcu bitmez.


***



Tüp bebek; aşkın “hormonlu” meyvesidir.


***



Pazar’ın keyifli fıkraları

Yıldırım Tuna’nın fıkraları ile haftanın son gününde gelin hep birlikte gülelim...

3-4 yıl verirler

Kadının biri kahvaltıda kurabiye yapmış. “Hayatım” demiş kocasına, “Bunu her sabah millet işe giderken profesyonel olarak yapıp satsam sence ne kadar verirler?” Avukat kocası “Bilemiyorum” demiş, kurabiyeyi zorlukla yutmaya çalışırken, “Sanırım en az 3-4 yıl!”

Hesap ödeme

Bir İskoç ile bir Yahudi akşam yemeği için şehrin en pahalı restoranına gitmişler... Yemek sonunda garson hesabı nasıl ödeyeceklerini sormuş... İskoç, “Bana ver, hepsini ben ödemek istiyorum” demiş. “Hay hay” demiş garson, “Sizin hesabınıza yazılmıştır!” Ertesi günkü gazeteler iri puntolarla, şu haberle çıkmış: “Yahudi vantrolog lokantada öldürüldü.”

Hava güneşli ama

Güneşli, harika bir pazar günü öğleden sonra Morris şehir kulübünde keyifle golf oynarken sahaya üzerinde gelinlik, elinde çiçekler, uzun topuklu beyaz ayakkabıları ile genç bir kadın zar zor koşarak girmiş. Morris’in karşısında durup “Seni adi, seni aşağılık, utanmaz serseri” diyebilmiş nefes nefese. “Aa... Ne bu şiddet Sherry?” diye sakince sormuş adam, “Sana ’Eğer yağmur yağarsa’ dediğimi çok net bir şekilde hatırlıyorum!”

Yemin

- Anne.. Milletvekili seçildim anne!

- Hiii, inanmıyorum. Yemin et?..

- Edeceğim. Meclisin ilk toplantısında. Pazartesi günü!

Kaç yıldız?

5 yaşındaki çocuk büyük bir alışveriş merkezinde yere düşüp kafasında bir baloncuk oluşunca acilen merkezin doktoruna götürmüşler. Doktor onu konuşturabilmek için “Yere düşüp başını vurunca bir sürü yıldız gördün değil mi?” diye sormuş. “Yok” demiş minik oğlan homurdanarak, “Gördüğüm sadece bir sürü ayaktı!”

Benimki olmaz

Üye olduğum kulüpte başkan “Dünyada açlıktan ölenler için elbiselerinizi bağışlayacaksınız” dedi. “Ben hayatta vermem” dedim, “Benim giydiğim elbiseye uyabilen bir kişi asla açlıktan ölüyor olamaz!”

Neyle vuruldu?

Adam bara gelmiş, gözünün biri mosmor. “Hayrola” demiş barmen, “Ne oldu?” Adam “Sevgilimle kavga ettik” diye cevap vermiş, “Ben ona ucuz fahişe dedim, o da bana vurdu.” Barmen şaşırarak sormuş “Aa? Neyle vurdu?” Cevap gelmiş: “Neyle vuracak? Elindeki bozuk para torbasıyla tabii!”

DİĞER YENİ YAZILAR