5 yıldızlı oteldeki işçiler

Haberin Devamı

ART, programlarına katılmak için Ankara’ya davet ettikleri kişileri Büyük Anadolu Oteli’nde ağırlıyor. Bir ay kadar önce Lale Şıvgın’ın Beyin Fırtınası programı için gittiğimde ben de ilk kez bu otelde kalmıştım. Pazartesi akşamı yine Lale Şıvgın’ın programına katıldım, programın diğer konuğu Bülent Tanla ile yine aynı otelde kaldık.

Otel Ankara’nın en büyük beş yıldızlı otellerinden, ama Ankara’nın içinde değil, hemen Esenboğa Havalimanı’nın yanında.

Odaların penceresinden gördüğüm manzara şuydu: Karşımda çok büyük bir su parkı (aquapark diyorlar ya), dev bir bahçe, her taraf yemşyeşil, bahçenin bir kenarında yüzme havuzu, ayrıca bahçeyi boydan boya geçen bir süs havuzu.

Otel ise devasa bir blok. İlk gittiğimde kendi kendime “Kim kalır ki burada, amma da para harcamışlar” dedim.

Sonra kahvaltıda durumu anlamıştım, bir kalabalık ki sormayın, elimde tepsi oturacak yer bulmakta bile zorlandım.

İşte ondan sonra anladım bu otelin ne olduğunu. Meğer Türk Metal Sendikası’nın oteliymiş. Otelde Türk Metal Sendikası’na üye işçiler ve aileleri tatil yapıyorlar. İki gün, üç gün ya da hafta sonu buraya gelen işçi aileleri beş yıldızlı konfordan yararlanarak gönüllerince eğleniyor. Para da ödemiyorlar. Ya da küçük bir katkı payı ödüyorlar.

Kadınlara dikkat etim, yüzde 80’inin başı kapalıydı. Bir kısmı bildiğimiz türban, önemli bölümü türbana benzeyen ama bağlanışı ve omuz üzerine serbest bırakılmasıyla farklı.

Gördüğüm kadarıyla AKP zihniyeti tarzı bir sembolik baş örtmekten ziyade, günün koşullarına uyum sağlamaya yönelik bir giyim tarzıydı bu.

Bu defaki kalışımda çevremizi Bülent Tanla ile birlikte gözlemlemeye çalıştık. Tanla “Bu çok önemli bir sosyal hizmet. Başı kapalı kadınla, askılı elbise giyen kadın hiçbir yabancılık duymadan arkadaşlık ediyor. Bu manzara inançtan farklı olarak bir yaşam biçimi” değerlendirmesi yaptı.

Özellikle ilk kaldığımda pek çok kadın hiç çekinmeden yanıma geldiler, sohbet ettik, birlikte fotoğraflar çektirdik. Yazılarımı büyük keyif ve heyecanla okuduklarını, çıktığım kanallarda nefes nefese izlediklerini söyleyenler oldu. Hoş bir anı olmuştu benim için.

Bu kalışımızda ise ağırlıklı olarak duyma ve konuşma özürlü işçiler vardı. Aralarında nasıl hararetle konuşuyorlardı anlatamam.

Tabii otelde sadece işçiler kalmıyor. Otelin hemen yanındaki dev konferans salonunda çeşitli kongre ve toplantılar yapılıyormuş. Ayrıca spor kulüpleri de kamp yeri olarak kullanıyormuş.

Yalnız bir bilgisayar odaları yok. Bu büyük eksiklik.


***



Liberal maskeli arkadaşım

Bir iki gün önce yazılarımda “liberal maskeli” olarak nitelediğim kesimden bir isimle karşılaştım. Aslında “liberal maskeli” diye tanımladığım hatta “faşist” dediğim bu kişilerin pek çoğu ile yakından tanışıyorum. Çoğuyla birlikte uzun yıllar çalışmışlığım da var. Şimdi onlar farklı denizlerde yüzüyorlar.

Karşılaştığım “liberal” arkadaşım belki diğerlerinden ayırdığım, kişi olarak çok da sevdiğim ve arkadaşım olmasından da keyif aldığım biri. Vaktimiz vardı ve biraz sohbet ettik. Laf eğitime geldi bir yerlerden.

Katsayı konusunda yanlış düşündüğümü söyleyerek şöyle dedi: “12-14 yaşındaki bir çocuğun kendi aklıyla ya da ailesinin baskısıyla yöneldiği meslek eğitiminin sonucuna ömrünün sonuna kadar katlanmasını istemek özgürlükle bağdaştırılmaz, o çocuk neden dilediği bir başka eğitim dalına atlamasın?”

Bunun üzerine “Bak hep böyle yapıyorsunuz, konuyu hemen genel meslek eğitimine getirdin, oysa ikimiz de biliyoruz ki konu meslek liseleri değil imam hatipler. İktidar eğitim seviyesi ve yaşam kalitesi düşük ailelerin çocuklarını imam hatiplere yönlendirmek, böylelikle dini eğitimden geçirilmiş bir neslin din hizmeti dışındaki alanlarda da etkili olmasını sağlamak istiyor. Ama maske olarak meslek liseleri kullanılıyor. Buradaki tehlikeyi nasıl görmüyorsunuz” diye sordum.

Arkadaşım “Bunlar hep korkularınız, gelip sizi kesecekler zannediyorsunuz” deyince “Bunu bari bana söyleme, korku değil bu bir gerçek, nasıl görmezden geliyorsunuz aklım almıyor” demek zorunda kaldım.

Ardından da “Özgürlükler konusunda hep Batı’yı söylüyorsunuz, peki Amerika’da Avrupa’da meslek eğitimi alan her öğrenci istediği üniversiteye gidebiliyor mu?” diye sordum.

“Tabii gidiyorlar” dedi. “İyi düşün” diye üsteledim ve şunu söyledim: “Amerika’da üniversitelere kabul edilmenin ne kadar zor olduğunu bilmen gerek (çocuğu Amerika’da okuyor) çocuklar okul başarı ve davranış notlarının dışında kaç tane sınavdan geçiyor, onca lise ve kolejler varken meslek eğitimi veren bir okuldan mezun olan çocuğun üniversiteye kabulu imkânsıza yakın. Avrupa’da da aynı.”

Bir şey demedi...


***



Aman Can Bey fazla konuşmayalım

Televizyonlarda çok görününce doğal olarak sokakta gezerken pek çok tanıyan çıkıyor. Kimi dönüp bakıyor, kimi gülümseyip selam veriyor, kimi durdurup bir şeyler söylüyor.

Ama ara sıra gerçekten yüreğimi buran, üzen şeylerle de karşılaşıyorum. Tabii ki bunlar asla kötü niyetle yapılmıyor, ama insanların yaşadığımız günlerin ağır baskıları yüzünden yaşanıyor.

Birkaç kere geldi başıma. Sokakta yürüyorum, yaşlı bir çift durduruyor, yakınıyor, sonra da diyorlar ki “Aman fazla da konuşmayalım, sizi dinliyorlardır, bizim de başımız derde girmesin.”

Ya da “Her gün size de bir şey yapmasınlar, hapse atmasınlar diye dua ediyoruz” diyor pek çok kişi.

Gerçekten bunlara çok üzülüyorum, ama toplum üzerindeki baskı öylesine artmış, herkes o kadar yılmış ki. Ve en önemlisi toplumdaki milyonlarca kişi bugünkü iktidarı eleştirmenin, uygulama ve söylemlere karşı çıkmanın, demokrasiyi, hukuku savunmanın cezasız bırakılmadığını düşünüyor.


***



Borçlu Adam

Yıldırım Tuna’dan: Berber, piyasaya borcundan dolayı son derece umutsuz ve bitkin müşterisini traş ederken “Kafana takma” demiş, “Bir adam biliyorum 5 bin dolar borcu vardı, kullandığı aracı dimdik bir uçurumun tam ucuna getirdi, bir saate yakın ayak frende kımıldamadan durdurdu, bu durumun nedenini öğrenip endişeye kapılan vatandaşlar aralarında para topladılar, paraya kavuşup rahatlayan adam taktı geri vitese ve hayata döndü!..”

Müşteri “İnanılmaz” demiş, “Kimmiş bu iyi insanlar yahu?”

Berber cevaplamış: “Kullandığı otobüsün içindeki vatandaşlar!”

DİĞER YENİ YAZILAR