Bir belge ya vardır ya yoktur

Haberin Devamı

Genelkurmay Başkanlığı’nı anlamak gerçekten çok zor. Bir kesimin çok şiddetli karalama ve küçük düşürme kampanyasına karşı en küçük tepki bile veremeyen Genelkurmay, kanıtlanması ya incelenmesi çok basit olaylar karşısında bile ne yapacağını bilemez halde.

Dün gün boyunca haber kanallarında Genelkurmay’ın Taraf Gazetesi’ye verdiği cevap konuşuldu, siyasi çevreler bu konuyu tartıştı.

İşin özeti şu: Taraf Gazetesi üç gün önce Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlandığını ileri sürdüğü bir belgeyi yayınladı.

İddiaya göre Genelkurmay AKP’yi ve Fethullah Gülen’i bitirmek için bir plan hazırladı. Bu planda adeta yok yok. Fethullah Gülen yandaşlarının evlerine silah konmasından, medyaya yalan haber servisi yapılmasına, AKP içindeki hainlerin harekete geçirilmesinden Kurtlar Vadisi dizisinin kötülenmesine kadar her şey var.

Haber doğal olarak büyük yankı yarattı. Çünkü böyle bir haberin gerçek olması ne kadar vahimse, yalan olması da aynı şekilde vahimdi.

Genelkurmay, konuyu çok basit biçimde çözebilecekken önce “yayın yasağı” koyarak tüm şüpheleri üzerine çekti. Ardından bütün hafta sonunu bekleyerek geçirdi. Sonunda ancak dün bir açıklama yapıldı.

Ama ne açıklama. En aptal insanı bile tatmin etmeyecek, adeta “Ben böyle bir plan hazırladım, yakalandım, şimdi örtbas etmek için zamana ihtiyacım var” diye düşündüren bir açıklama.

Demokrasiden, insan haklarına, hukuktan adalete her şeye yer verilmiş bildiride. Üstelik insanı sıkacak kadar da uzun.

Oysa bu garip bildiriyi yayınlamak yerine böyle bir planın olup olmadığını açıklamak çok daha basit ve doğru olacaktı.

Sonuçta Taraf’ın haberinde gizli saklı bir şey yok. Bir deniz albayının imzasını taşıyan andıç söz konusu olan.

Genelkurmay, laf kalabalığı yapacağı yerde sadece bu albayı çağırıp “Nedir bu?” diye sorsa gerçek ortaya çıkacak. Bu kadar basit.

Genelkurmay’ın kanıtlanması ve cevaplandırılması böylesine kolay bir konuda bile elinin ayağının dolanması çok üzüntü verici.

Genelkurmay Başkanı Başbuğ basın toplantısında Silahlı Kuvvetler’e sızmaya çalışan bir cemaatten söz etmişti. Bunun Fethullah Gülen cemaati olduğunu herkes anlamıştı. Anlaşıldığı kadarıyla, yıllardır süren çalışmalara rağmen cemaat Silahlı Kuvvetler içinde yapılanmış ve Başbuğ’un yakınmasından bile daha etkin bir konuma gelmiş.


*****


DAVA EDİLMEZ GÖREVDEN ALINIR

Başbakan Erdoğan “AKP’yi ve Fethullah Gülen’i bitirme” planının üzerine hiç tereddüt etmeden atladı. Belli ki bu konu çok sömürülecek.

Tabii Tayyip Erdoğan’ın elinde çok önemli bir koz da var. Kendisi her ne kadar “gereken yapılacak, dava açarız” diyorsa da aslında yapacağı tek şey Genelkurmay Başkanı ve komutanları hemen görevden almaktır.

Erdoğan bu kozu değerlendirip, bunda da “ilk” olmak isteyebilir. Hele plan gerçekten Genelkurmay tarafından hazırlanmışsa, görevden almaların önüne de kimse geçemez.

Bunun yanı sıra Erdoğan’ın bundan önceki başbakanlara göre bir başka gücü daha var. İlk kez Çankaya’da da Başbakan’la aynı görüşleri ve idealleri paylaşan bir Cumhurbaşkanı oturuyor.

Yani Erdoğan, Genelkurmay Başkanı ve diğer kuvvet komutanlarını emekli eden kararnameleri Çankaya’ya gönderdiğinde, onay imzasını hemen alacaktır.

*****



EN İYİ MUHALEFET

Başbakan Erdoğan Urfa’da konuşuyor. Yine CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a veryansın ediyor. Erdoğan böyle sert konuşunca salondan “Baykal istifa sesleri” yükseliyor.

Bunu duyan Erdoğan “Aman, aman sakın istifa etmesin. Öyle muhalefete can kurban, dursun, dursun ” diyor.

Tabii salondan kahkahalar yükseliyor. Erdoğan da yaptığı espriden pek mutlu, tebessüm ederek salonu dinliyor.

İyi güzel de acaba hangisi doğru. Muhalefet AKP’yi hiç rahatsız etmeyecek kadar kötü mü? Eğer Erdoğan ve AKP’liler öyle düşünüyorsa CHP ve Baykal’a bu kadar ağır eleştiriler yöneltmenin alemi var mı?

Madem muhalefet bu kadar kötü ve etkisiz, hiçbir şey söylemezsin olur biter. Ama Erdoğan’ın kürsülerden söyledikleri ile “ciddiye almıyormuş” havası vermesi müthiş bir tezat.

Aslında herkesin de gördüğü gibi Tayyip Erdoğan giderek kendisini bulan Baykal ve CHP muhalefetinden çok korkuyor ve bu nedenle “en iyi savunma saldırıdır” mantığı ile sadece CHP ve liderine yönelik ağır sözler sarfediyor.


*****



TÖRE CİNAYETİ DE MİLLİ İRADE MİDİR?


Demokrasiyi sadece “sayısal çoğunluk” olarak gören zihniyet bugün iktidarda. İktidarın destekçileri de bu sayısal çoğunluğun arkasına saklanarak halkın kandırıldığını, avantalarla oy toplandığını söyleyenlere “halk düşmanı” yaftasını yapıştırarak “Milli iradeye saygılı olun” söylevleri veriyorlar.

Madem sayısal çoğunluk “demokrasi” sayılıyor ve “milli irade” böyle tanımlanıyor, o zaman şunu sormak isterim: “Özellikle Güneydoğu bölgesinde yaşanan töre cinayetlerini nereye koyacağız?”

Çünkü, inanıyorum ki, eğer bu bölgede bir referandum yapılsa, töre cinayetlerine destek yüzde 50’nin üzerinde çıkacaktır.

Peki bu durumda “Halk böyle düşünüyor ve oyunu da bu yönde kullanıyor, o halde töre cinayetlerine karşı çıkmak milli iradeye de karşı çıkmaktır” denirse ne olacaktır?

Yoksullaştırılıp yardıma muhtaç hale getirilen, basit çıkarlar uğruna oyunu satan kitlelere yönelik “cehalet bunu yaptırıyor” eleştirilerine “Siz kim oluyorsunuz da halkı küçük görüyorsunuz” diyenlerin, işlerine gelmediği için töre cinayetlerini işleyen halka “cahil” demesi işin başka ironik yönü.

*****



DEĞİŞİM RÜZGÂRI


Gerçekten çifte standartlar konusundaki davranışlarımız fıkra gibi. Bakın şu İran seçimlerine.

İran’da seçimleri “diktatör” olarak tanımlanan Ahmedinecad kazandı yine. “Reformcu” olduğu söylenen Musevi ise seçimlere hile karıştırıldığını ileri sürüyor. Başta Tahran olmak üzere ülkedeki pek çok kentte gösteriler yapılıyor.

Bizim dinci ve AKP’li çevreler doğal olarak Ahmedinecad’ın yanında yer aldılar. Oysa sorsan hepsi yenilikçi, hepsi reformcu ve değişimden yana.

Ama sıra İran’a gelince reformlar, değişimler, yenilikler unutuluveriyor. Diktatörlüğü temsil eden Ahmedinecad’a övgüler yağdırılırken, reformcu rakibi Musevi alay konusu ediliyor.


DİĞER YENİ YAZILAR