Biraz da bankalarla dalga geçelim

Haberin Devamı

Hani “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” diye bir söz vardır ya şu “telefon bankacılığı” çıktığından beri “banka keyfimiz” de yok oldu. Çevir telefonu, sonra gelen mekanik sesin emriyle tuşlara basarak işlemini yap. Tabii ki kolaylaştırıyor işleri de bazen insanı çileden çıkarmıyor da değil.

Tabii bir de üstüne bankaların “elimizden bir şey gelmez, bilgisayarlı sisteme sahibiz” bahanesiyle farkında olduğumuz olmadığımız birçok kalemden paramızı çektiğini de unutmayalım.

İşte bir Amerikan gazetesinden bunu alaya alan bir mektup var bu pazar; aynısını Türkiye’deki bir bankaya yazsak da fark etmez aslında ya. Tabii bankada yüz milyon dolarınız da olmalı...

Sayın Banka Yetkilisi;

Ben 86 yaşında bankanızda hesabı olan bir müşterinizim. Geçen gün, tesisatçıma 100 dolarlık bir çek yazdım. Bu çeki kendisi her nasılsa 3 nanosaniyede bankanıza iletmiş olmalı ki, bankanızda değerlendirdiğim fonlardan bu miktar kadarını bozduramadan hesabımdan karşılığı alınmış. Tabii ki hesabımda o an için para olmadığından 30 dolar da faiz ve ceza alınmış. Oysa fonlarımda 100.000.000 (yüz milyon) dolar vardı. Bu durumu şikâyet etmek istediğimde, bankanız telefonunda kişiliksiz banda kaydedilmiş bir hanım sesiyle yarım saate yakın boğuştum. Arada müzikler dinledim ve 28 kere değişik tuşlara basmak zorunda kaldım. Ama kimseye ulaşamadım. Bildiğiniz gibi her ay binlerce dolarlık faturalarım, mortgage kesintilerim, kredi kartı ödemelerim var. Bunların hepsinin hesabımdan yapılan otomatik ödemelerini şu andan itibaren İPTAL ediyorum.

Bundan böyle, sizden etten kemikten yapılmış, dediğimi anlayan ve dilimi bilen bir müşteri temsilcisi istiyorum. Anlayışla karşılarsınız ki, karşınızdakine en iyi iltifat, onu taklit etmektir.

Ben de sizin gibi yapacağım. Müşteri temsilciniz her ödeme için beni arayacak ve 28 haneden az olmayan benim vereceğim bir şifreyi tuşlayacak. Sonra da, eğer 1’i tuşlarsa benden randevu alacak, 2’yi tuşlarsa bir ödeme ile ilgili mesaj bırakabilecek, 3’ü tuşlarsa oturma odama bağlanacak, oradaysam cevap vereceğim, 4’ü tuşlarsa ve uyumuyorsam yatak odama bağlanacak ve benimle görüşebilecek, 5’i tuşlarsa tuvalete, 6’yı tuşlarsa cep telefonuma ulaşacak, 7’yi tuşlarsa bilgisayarıma bir mesaj bırakabilecek. 8’i tuşlarsa bunları yeniden dinleyebilir. Arada beklemeler olursa, size söz, elimdeki eski plaklardan ve gramofonumdan güzel bir müzik parçası da dinleteceğim ona. Yalnız sizden ricam, bu işlemler için seçeceğiniz personelinizin kimlik bilgisini, anne kızlık soyadını, noterden alınmış imza sirkülerini ve tapuları dahil mali bilgilerini bana iletmeniz.

Bir de sizin gibi bir sözleşme hazırladım. 8 sayfa. Sizinki 42 sayfaydı, ben insaflı davrandım. Bu sözleşmeyi de bana atayacağınız müşteri temsilcisi, bankanız şube müdürü ve bankanız yönetim kurulunun imzalaması ve bana iadeli taahhütlü göndermesi. Bu sözleşme elime geçtikten sonra müşteri temsilcinize kendi belirleyeceğim 28 haneli şifreyi göndereceğim. Bu şifre de her ay değişecek pek tabii ki. Özür dileyerek bu sözleşme ve işlemler için sizden masraf olarak her ay 20 dolar da talep edeceğim. İşbu şartları yerine getirememe durumunuz varsa, lütfen 100.000.000 dolarımı nakit olarak hazırlayın, yarın alıvereyim. Size hayırlı işler diler, en kısa zamanda bana ulaşmanızı rica ederim. Saygılarımla, müşteriniz J.G.



***




Yaşanmış günlük espriler

Bir okurum günlük hayatta her zaman karşılaştığımız fıkra gibi algılanabilecek esprilerden bir demet göndermiş. Okuyalım birlikte:

- Sarışın kaza yerinde elinde cep telefonuyla koşturup “112’nin numarası neydiiiii?” diye bağırıyordu.

- Adam birbirlerine ana avrat küfreden iki kişinin arasına girip ikisine de birer tokat attı ve “Analar kutsaldır, analara küfretmeyin, o.çocukları” diye bağırdı.

- Annesine kızan genç kız, buharlı ütünün içine işemeyi akıl etti ve annesi de buram buram çiş kokularıyla iş yerine gitti. Anne ancak arkadaşları “Acayip kokuyorsun” dediğinde işi çözebildi.

- Delikanlı banyonun lambası yanmayınca elektrikler kesik zannedip yarım saat gelmesini beklerken canı sıkılmasın diye televizyon seyretti.

- Ailece televizyon izlerken üst komşu küçük oğlunu göndermiş. Çocuk, anneme “Teyze, annem dedi ki, bari haberleri açsınlar da, biz de dinleyelim.” Biz de kırmadık, açtık. Ailece çok iyi niyetli olduğumuzdan, televizyonları bozuk sandık. Yüksek sesten dolayı bize laf soktuklarını anlamamız çocuğun ikinci gelişinden sonra oldu.

- Lisedeki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenimiz AIDS’in açılımını yapıyor: (A)llah’a (İ)syan eden (D)eyyusların (S)onu demez mi?

- Annem “Bu taraf bitti” diye CD’yi arkasına çevirdi sonra da “CD çalar çalışmıyor!” diye feryat etti.

- Yemek masamın üstünde duran modeme uzun uzun bakan anneannem “Bu ne?” diye sordu. Ben de kolay anlasın diye “Hani benim bilgisayarım var ya, onunla internete giriyorum. İşte internete girmek için o kutu zorunlu” diye uzun uzun açıkladım. Anneannem dinledi beni ve “Yani modem bu” dedi ve konu kapandı.

- Eğer bir sokakta yürüyorsanız ve camında “Bu ev kiralıktır” yazılı bir evin yanından geçip birkaç adım sonra önüne geldiğiniz bir başka evin camında “Bu da” yazısını görürseniz, bilin ki Trabzon’dasınız.

- İngilizce sınavında “Nice .......” şeklindeki boşluğu “Nice mutlu yıllara!” biçiminde dolduran, dahi mi yoksa aptal mı olduğunu henüz anlayamadığımız öğrencim oldu.

- Bir arkadaşımız lisede edebiyat kitabından bir metni tüm sınıfa sesli olarak okurken V. Hugo’ya “Beşinci Hugo” dedi.

- Kardeşim karne almıştı; fakat birçok zayıf notu vardı. Annem, babamla beni kenara çekip uyarıları sıralıyordu: “Sakın çocuğun moralini bozmayın, sakın kötü bir şey söylemeyin, sakın çocuğun gururunu kırmayın.” Babam daha fazla dayanamadı ve sordu: “Karne için ne zaman özür dileyeceğiz?”



***




Artık romantik değilsiniz

Yıldırım Tuna’dan bu hafta fıkra yerine hoş bir test sunuyorum sizlere. Birkaç maddede romantik olup olmadığınıza karar verin:

- Restoranda “Yemekler çabuk gelsin” diye garsondan mutfak kapısının yanında bir masa rica ederseniz...

- Sevgilinizi elinizde sırf oranın “Bedava patates kızartması, biralar yarı fiyat” kuponu var diye o restorana götürürseniz...

- Yemek yerken spor sayfalarını rahat okuyamıyorsunuz diye mum ışıklı restoranlar sizi rahatsız ediyorsa...

- Sevgilinize hediye verirken “Hayatım iddia ediyorum zirkonyum hakiki elmastan çok daha hoş duruyor” derseniz...

- Sevgiliniz önünüzde diz çöküp size bir teklifte bulunacakken “Sssshh! Ne söyleyeceksen reklamlar başlayınca söyle” diyorsanız.

DİĞER YENİ YAZILAR