Sonun başlangıcına atılan adım

Haberin Devamı

Sevgili okurlar yaz aylarını artık bitirdik sayılır. Okullar açıldı, tatil de sona erdi. Gerçi yaz rehavetini atmak için biraz daha süremiz var. Ay sonundaki bayram tatili 9 güne çıkarıldığı için tatil havası bir süre daha devam edecek. Ondan sonra herkes yine hayatın gerçekleriyle yüz yüze gelecek.

İki önemli gelişme

Yazmadığım süre içinde çok önemli iki gelişme yaşadık. Biri, Alman savcıya göre Almanya’daki “yüzyılın en büyük dolandırıcılığı” olan Deniz Feneri davası, diğeri de Başbakan Erdoğan’ın bu haberleri bahane ederek başlattığı genelde medyaya, ama özellikle Doğan Grubu’na yönelik sindirme olayı.

Deniz Feneri olayı

Deniz Feneri davasıyla ilgili 12 Mart’ta yazdığım yazıyı hatırlayanlar mutlaka vardır. O yazıda Deniz Feneri olayının Almanları çok şaşırttığını belirterek “İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana hiçbir davada bu kadar uzun tutukluluk yaşanmamış” demiştim. Çünkü Almanya’da tutukluluk durumu bizdeki kadar uzun sürmüyor. Ama bu dava çok “çetrefilli olduğu” için Almanlar çok titiz davranıyordu.

Alman Mahkemesi’nin kararı

Alman mahkemesinin “Bu olayın asıl failleri Türkiye’de, burada yargılananlar sadece piyon, bu nedenle cezaları daha az verdik” açıklaması gözleri Türkiye’ye çevirdi. Ortaya çıkan gerçek şudur: Almanya’da, bir dernek, Türkiye’deki Deniz Feneri Derneği’nin adı altında yurt dışında yaşayan vatandaşların dini ve vicdani görüşlerini istismar ederek milyonlarca Euro toplamış ve bu paraların önemli bir kısmını Türkiye’ye göndermiştir. Bu paralar çoğu kez bavul içinde kuryeler aracılığıyla ve kayıt dışı olarak Türkiye’ye sokulmuştur. Paralar yardıma değil bazı kişilerin cebine ve bir siyasi hareketin finansmanının sağlanmasına gitmiştir.

AKP’nin başı dertte

Sevgili okurlar Deniz Feneri skandalının patlaması AKP iktidarını ciddi biçimde sıkıntıya soktu. Çünkü bu parayı toplayan, yardım amaçlı kullanmak yerine başka yerlere yollayan kişilerin tamamı AKP ile bağlantılı. Bu da AKP’yi ahlaki olarak halkın gözünden düşürürken, yasal olarak da kapatma davası ile karşı karşıya bırakabilir. Eğer bu bağlantı mahkeme tarafından da saptanırsa AKP’nin kapatılması kesinleşir.

Başbakan öfkeleniyor

İşte geçen günler içinde Erdoğan’ı çok öfkelendiren ve medyaya ağır sözlerle başlattığı sindirme operasyonunun altında yatan gerçek budur. Erdoğan “en iyi savunma saldırıdır” taktiğiyle kamuoyu henüz Deniz Feneri skandalı ile ilgili tatmin edici bilgilere ulaşmadan harekete geçerek üste çıkmaya çalıştı. Başbakan “yazılan her şey yalan” diye sesini yükselterek Deniz Feneri davasından gelecek “tatsız” haberlerin önünü kesmeyi planladı.

Medya ile savaş

Sevgili okurlar Başbakan bir yandan dış politikadaki sıkıntıları bir yandan artık gizlenemeyen ekonomideki krizi bir yandan da partisinin adını lekeleyen yolsuzluk iddialarından kaçmanın yolunu medyaya savaş açmakta buldu. Açık söyleyeyim, bu savaşı başlattığında endişeye kapıldım. Çünkü Erdoğan, iktidarı boyunca gücü elinde tutmanın hoyratlığını pek çok kez sergilemişti. Bu nedenle ciddi bir fenalık yapmak üzere harekete geçtiğini düşündüm.

İddialar fos çıkınca

Ancak bir hafta içinde Tayyip Erdoğan’ın aslında bir atımlık barutu olduğu, iktidar sarhoşluğu ile “sopayı gösterirsem sinerler” düşüncesi taşıdığı ortaya çıktı. Oysa Aydın Doğan bu konuda hiç taviz vermedi, dimdik ayakta durdu. Bu da Başbakan’ın tüm planını bozdu. Bu nedenle denge de bir anda değişti. Artık şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki kaybeden Erdoğan oldu. Ve bu iktidarın 2011’deki seçimlere kadar dayanmasının mümkün olmadığını ileri sürmek yanlış olmaz.

“Korkuttuk” zannetmek

Burada çok önemli bir saptamada bulunmak istiyorum. Tayyip Erdoğan ve iktidarı 6 yılı adeta dikensiz gül bahçesinde geçirdi. Medyadan etkili bir muhalefet görmedi. Yapılan usulsüzlükler, yolsuzluklar, yanlışlıklar pek yazılmadı. AKP kurmayları bunu “kendi güçlerine” bağladılar. Bu büyük bir yanlıştı. Elbette medya AKP’nin hukuk tanımaz tavrından endişe ediyordu. Ama iktidara destek Türkiye’nin düze çıkması için verildi. El birliği ile zor günlerin aşılmasına çalışıldı. Bu süre içinde muhalefet de biraz kenarda bırakıldı. AKP bunu iyi okuyamadı.

Zemberek boşalıyor

Ancak, Başbakan’ın fevri çıkışı, haksız saldırısı, bu hükümete verilen avansı da bitirdi. Artık bugüne kadar yazılmayan her şey yazılacak, söylenmeyen her şey söylenecektir. İktidara bugüne kadar ekonomide istikrarı sağlaması için kolaylıklar sağlanmıştı. Ancak artık bu iktidarın ekonomi konusunda bir planı programı olmadığı kesin olarak ortaya çıktı. Şatafatlı anlatımlara rağmen dış ilişkilerde de sürekli rencide edildiğimiz, aşağılandığımız gerçeği de ortada. Yolsuzluklar ise tolere edilebilme sınırını çoktan aştı.

Medyaya boykot

Muhalefet dozunun birden artması, öfke içindeki Erdoğan’ı bu kez hiç olmadık bir söyleme itti. Erdoğan hiçbir demoktarik ülkede görülmeyecek bir tavırla, muhalif kabul ettiği gazetelerin boykot edilmesini istedi. Arkasındaki yüzde 47’ye güveniyor tabii ki Erdoğan. Ama işin bir de tersi var. Eğer işaret ettiği gazetelerin tirajı düşmezse Erdoğan’ın karizmasında çok derin bir çizik daha açılmayacak mı?

RTÜK Başkanlığı yakışmıyor

RTÜK Başkanı Zahit Akman, Deniz Feneri davasının yanı sıra, çeşitli şirketlere ortaklığı, Almanya’da dolandırıcılık yaptığı ileri sürülen bir konut kooperatifinde yönetim kurulu üyeliği ortaya çıkmasına rağmen istifa etmemekte direniyor. Akman’la ilgili suçlamalar siyasi olmaktan öte ahlaki önem taşıyor. Ve ne yazık ki ülkemizde televizyonların “ahlak bekçisi” olma iddiasını sürdüren kişi hâlâ o makamda oturuyor.

Yine Ergenekon

Geçen haftanın son flaş gelişmesi Ergenekon’da 8. dalganın başlaması oldu. Her ne hikmetse iktidarın başı ne zaman bir sıkıntıya girse Ergenekon’la ilgili yeni bir operasyon başlıyor. Hepsi tesadüf olabilir mi diye düşünmeden edemiyorum. Sisi adlı kişinin de 28 Şubat’ta rolü olduğunu iddia ediyorlar. Bu durumda 28 Şubat’ın içinde olan emir komuta zincirindeki her komutan, medya, iş dünyası, kimi aydınlar, sanatçılar da Ergenekon üyesi olarak tanımlanabilir.

İlker Başbuğ’un tavrı

Sevgili okurlar göreve gelmesinin üzerinden bir ayı geçmemesine rağmen yeni Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ farklı tavrı ile hemen dikkatleri çekti. Belli ki Silahlı Kuvvetler’in tavır ve davranışları artık eskisi gibi olmayacaktır. Bu da meydanı boş bulup Silahlı Kuvvetler’e en ağır hakaretleri etmekle daha demokrat olduğunu göstermek hevesinde olanların işini zorlaştıracak gibi görünüyor. Yeni komutanı ilgiyle izlediğimi söylemek istiyorum.

Unutmadıklarım

Tatile çıkmadan önce üzerinde durduğum bir konu vardı biliyorsunuz. Atatürk, Hazreti Muhammed’in mezarını yıkmaya kalkan Vahhabi Suudi Kralı’na bir telgraf çekerek bu yıkımı önlemişti. Bu belge de Dışişleri Bakanlığı arşivinde duruyor. Ama Bakan Ali Babacan ısrarlı taleplere rağmen tınmıyor bile. Haydi bugünkü bakan belli bir görüşü savunuyor, Atatürk’le ilgili belge rahatızlık yaratabilir kendisinde. Ama Atatürk ilkelerini yerine oturtmak gerekçesiyle darbe yapan 12 Eylül döneminin Dışişleri Bakanı da aynı sessizliğini koruyor. İlter Türkmen adlı bu kişi sanki sağır gibi davranıyor. Demek ki çok sıkıntıda...

Hepinize çok teşekkürler

Sevgili okurlar 10 gün kadar sizlerden ayrı kaldım. Ama bu süre içinde beni yine ihmal etmeyerek e-mail’lerle desteğinizi gösterdiniz. Pek çok okur ise tatile çıktığımı belirten yazıya herhalde dikkat etmedikleri için gazeteyi arayarak beni sormuşlar. İşte yine buradayım. Hepinize iyi haftalar diler saygılar sunarım.

DİĞER YENİ YAZILAR