Siyasi denge için ittifak şart

Haberin Devamı

Sevgili okurlar sıcak yaz aylarının sonuna geldik sayılır. Bugün eylül ayı başladı. Artık herkes tatilden dönmeye, yeni şevk ve heyecanlarla işine sarılmaya çabalıyor. Ben ne yazık ki, birkaç yıldır doğru dürüst tatil yapamadım. İlk kez bu yıl, artık eylül ayında ama olsun, bir süre kafamı dinlemek istiyorum. Gelecek hafta sonunda kısa bir süreliğine size veda edeceğim.

Yerel seçimler geliyor

Şu anda pek tartışılmıyor ama yerel seçimlere çok fazla süre kalmadı. Yaygın inanış yerel seçimlerde AKP’nin çok yerde kazanacağı yolunda. AKP’nin muhalefet partilerinin kalesi olarak tanımlanan yerlerde de seçimi kazanmak için şimdiden kolları sıvadığı söyleniyor. Örneğin Ankara’da Çankaya, İstanbul’da Kadıköy, Beşiktaş ve Şişli için şimdiden çok iddialı konuşuyorlar.

Hepsini kazanır mı?

Peki, AKP gerçekten bugüne kadar kazanamadığı yerleri de alabilir mi? Çok sürpriz olmaz. Hatta İzmir bile AKP’ye geçerse kimse şaşırmasın. Çünkü şu anda AKP’ye karşı direnecek parti ve özellikle aday yok. Beni şaşırtan muhalefetin yerel seçimler konusundaki sessizliği. Kimse CHP’nin örneğin İstanbul, Ankara, İzmir için kimi düşündüğünü bilmiyor bile.

Son dakika mı olmalı?

Siyasi partilerimiz, söylemde demokrasiden yana ama uygulamalarda hiç de öyle değil. Liderler, gerek milletvekili gerekse yerel yönetim adaylarını asla halka sormayı düşünmüyor. Bu nedenle yerel seçimlerde aday olacaklar da son dakikaya kadar sır gibi saklanıyor. Oysa örneğin CHP ve MHP önemli yerlerdeki adaylarını son dakikaya bırakmasa, şimdiden açıklasa ve bu adaylar önümüzdeki süre içinde birer gölge başkan gibi davransa demokrasimiz kârlı çıkmaz mı?

Demokratik faşizm

Sevgili okurlar yerel seçim sonuçları AKP iktidarının daha da güçlenmesine neden olacaktır. Bu, AKP adına çok iyi bir gelişme olmasına rağmen, demokrasi açısından son derece sakıncalı. Bir parti her alanda gücü tek başına tutmaya başlarsa, sistem giderek farklılaşır, demokrasi olmaktan çıkar ve bir tür “demokratik faşizme” döner. AKP, şu ana kadarki davranışlarıyla zaten bunun ip uçlarını haddinden fazla verdi bile.

İttifak olmalı

Bu nedenle önümüzdeki yerel seçimlerde muhalefet partileri mutlaka ittifaklar kurmak zorunda. İlle de “AKP’ye karşı” olmak diye düşünmeyin. Bu ittifaklar demokrasinin sağlıklı olması adına kurulmalıdır. Aksi takdirde yerel seçim sistemi gereği yüzde 25 oy alarak bile bir parti tüm belediyeleri de elinde tutar hale gelecektir.

Partilere dağılmalı

Demokrasinin sağlıklı işlemesi için yerel yönetimlerin tek parti egemenliğinden kurtulması gerekir. Bu nedenle ittifaklar kurmak sanıldığı gibi zor değil. Basit yöntemle son genel seçim sonuçlarına bakılabilir. Örneğin bir seçim bölgesinde, AKP’den sonra en çok oy alan parti diğerleri tarafından desteklenir. Belediye Meclisi seçimlerine ise yine her parti katılır. Sadece başkan bu yöntemle belirlenir.

Demokratik tepki

Ancak sevgili okurlar lider sultası ile yönetilen partilerin bu ittifaklara sıcak bakıp bakmayacaklarını şu anda kestiremiyorum. Ama şunu söylemek istiyorum yerel seçimlere sahip çıkmak, bütün seçim bölgelerini bir partinin hâkimiyetine bırakmamak için bir araya gelmek aynı zamanda demokrasiye de hizmettir, demokratik bir eylemdir.

Anıtkabir olayı

Geçen hafta yazdığım “Anıtkabir’in yönetimi askerde olmasın” yazısı tam tahmin ettiğim gibi değişik tepkiler aldı. Özellikle yüreğinde Atatürk sevgisini hiç eksik etmeyenler “Anıtkabir’in bugünkü Meclis’e teslim edilmesine” şiddetle karşı çıktılar. Ancak her olayı günümüz koşullarında değerlendirmenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni değiştirmeye kimsenin gücü yetmez. Şu anda bu konuda kuşkular yaşayanlar olabilir, ama unutmayın ki bu durum da geçicidir.

Büyükanıt gitti

Sevgili okurlar bugün itibarıyla Yaşar Büyükanıt artık emekli bir asker. Ne yazık ki, kamuoyu paşayı büyük bir saygıyla anmayacak. Görev süresince yayınladığı bildiriler yaptığı açıklamalar hafızalarda. Bunların yarattığı hasar da kolay kolay tamir edilemeyecek. Ve paşamız bugünden itibaren 1 milyon liralık çok lüks otomobiline binecek. Otomobilde televizyon da varmış. Güneydoğu’daki şehit haberlerini oturduğu arka koltuktan izler artık.

Olimpiyatlarda başarısızlık

Geçen hafta olimpiyatlardaki başarısızlığımızı irdelemeye çalışmıştım. AKP’li olduklarını tahmin ettiğim bazı okurlar örneğin Yunanistan’ın da geçen olimpiyatlara göre daha az madalya aldığını belirterek “Sizinki yanlış yorum” dediler. Buna katılmıyorum. Çünkü o yazı Türkiye bakımından genel düşüşü anlatıyordu. Yunanistan bu kez başarısız olur, gelecek sefer başarıyı ikiye katlar. Ama bizim bu anlayışımız başarısızlığı kalıcı hale getirir.

Dinleme rezaleti

Sevgili okurlar dünkü Milliyet’i okurken bir haberi gördüğümde dehşete düştüm. Haberde, bir dönem önceki milletvekili Emin Şirin’in Ergenekon iddianamesine giren 72 telefon konuşmasının deşifresi vardı. Emin Şirin, Ergenekon olayının sanığı değil. Buna rağmen telefon konuşmaları delil gibi sunulmuş. 16 yıldan beri tanıdığım Emin Şirin ile belki de yaptığım bin konuşmadan dokuzunu ‘beğenip’ ayırmışlar. Ayrıca Şirin ile 14 yaşından beri arkadaş olan eşimin iki konuşması da belgeler arasına konmuş. Bir dehşet imparatorluğu kurmak isteyenlerle ilgili görüşlerimi sizlerle yarın paylaşacağım.

Erdoğan’ın anlayışı

Başbakan Erdoğan geçen hafta iki önemli açıklama yaptı. Biri çevre konusunda “Ben çevrecinin daniskasıyım” açıklaması diğeri de “Biz milletle mutabakat yaptık” sözleri. Başbakan çevreci olduğunu söyledi ama ertesi gün çevrecilere neredeyse meydan dayağı atıldı. Diğer açıklaması ise çok vahimdi. Çünkü aldığı oyu milletle mutabakat yerine koyan Erdoğan aslında “demokrasi, hukuk, insan hakları ve sosyal devlet” kavramlarını reddeder konuma düştü. Bu da Erdoğan’ın siyasi samimiyetinin sorgulanmasını gerektirir.

Keçiören olayı

Erdoğan’ın bu tavrının partisine yansıyış biçiminin en belirgin kanıtını Keçiören’de içki sattığı ve dükkânı zamanında kapatmadığı gerekçesiyle dövülen büfeci olayında yaşadık. Bu bir anlamda yeni hukuk düzeninin de habercisi. Tabii bu olayda ABD elçiliğinin müdahalesi “çuval” olayını da alımıza getirmiyor değil.

Atatürk’ün telgrafı

Sevgili okurlar ne kadar yazarsak yazalım bazı konularda bilgiye ulaşmak mümkün olmuyor. Atatürk’ün Hazreti Muhammed’in mezarını yıkmak isteyen Suudi Kralı’na gönderdiği telgrafla ilgili belge ortaya çıkmıyor. Ne şimdiki Dışişleri Bakanı ne 12 Eylül’ün Dışişleri Bakanı tek kelime bile etmiyor. Nedir bu Atatürk korkusu anlamak mümkün değil.

Ramazan ayı kutlu olsun

Bugün Ramazan’ın da ilk günü. Tüm dünya Müslümanlarıyla birlikte bugünden itibaren oruç tutmaya başlıyoruz. Ramazan dini kültürümüzde sevgi ve bağlılıkların arttığı ay olarak tanımlanır. Bu Ramazan’ın da birlik ve beraberliğimiz için hayırlı olmasını dilerim.

Hepinize iyi haftalar.



***





Demokrasinin bütün hastalıkları daha fazla demokrasi ile tedavi edilir.

Alfred E. Smith

DİĞER YENİ YAZILAR