Kapatma yerine ceza gelebilir

Haberin Devamı

Sevgili okurlar; havalar giderek ısınıyor, aslında yavaş yavaş yaz rehavetine girmemiz gerektiğini düşünüyoruz ama, tıpkı geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da yaz aylarının keyfini süremeyeceğimiz anlaşılıyor. Bu yıl da yaz aylarını “çok sıcak” bir siyasi iklimde yaşayacağımız çok açık.

Geçtiğimiz haftaya damgasını vuran birkaç gelişme üzerinde durmak istiyorum. Doğal olarak AKP hakkındaki kapatma davası üzerindeki spekülasyonlar tüm hızıyla sürüyor.

YSK Başkanı’nın açıklaması

Haftanın son günü Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Muammer Aydın’ın, AKP yanlısı bir gazeteye yaptığı açıklama tartışma yarattı. Aydın, Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararı vermesi ve bazı parti yöneticilerine siyaset yasağı getirmesinin sonuçlarını anlatırken, “Erdoğan yasaklı olsa bile bağımsız olarak milletvekili seçilebilir” dedi. Hukuken elbette yanlış değil. Ancak YSK Başkanı’nın olasılıklar üzerine yorum yapması pek hoş kaçmadı.

Bunun yanısıra ortaya başka bir ilginç durum da çıktı. Bir hafta kadar önce Sabih Kanadoğlu, Anayasa Mahkemesi’nin bir siyaset yasağı cezası vermesi halinde bunun şartlarını gerekçeli kararda belirtmesi gerektiğini söyledi.

Bu şu anlama geliyor: Anayasa Mahkemesi eğer siyaset yasağı koyacaksa, ceza alanların hangi koşullarda siyaset yapabilecekleri de mutlaka belirtilecek. Ceza alanların bağımsız seçilip seçilemeyeceği konusu Yüksek Seçim Kurulu’na bırakılmadan daha burada karara bağlanmalı.

YSK Başkanı da bilerek ya da bilmeyerek bu konuda Anayasa Mahkemesi’ni uyarmış oluyor aslında. Çünkü YSK Başkanı da diyor ki, “Eğer bir yorum yapmadan ceza verirseniz, suçlanan kişiler diledikleri gibi siyasete devam eder, sadece bir siyasi parti çatısı altında olamazlar. Yani kararınızı ona göre verin, beni sıkıntıya sokmayın”.

Kapatma olmayabilir

Bu gelişmelerin ışığında ve bazı hukukçularla yaptığım konuşmalardan sonra Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi kapatmayacağını, ama iddianamede adı geçen birçok kişiye siyaset yasağı getirebileceğini düşünmeye başladım. Nitekim Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın iddianamenin hemen başında, “Parti kapatmanın iyi bir şey olmadığını” belirtmesi bu düşüncemi pekiştiriyor.

Bunun da ötesinde Meclis Başkanı Köksal Toptan’ın “Üçüncü yol” önerisi de çok ilginç. Sanki söylenen şu: “AKP kapanmasın, ama bazı kişilere ceza verilsin”.Bu sonuç Toptan’ın söylediği gibi, “Kapatmayın ama kapatmış etkisi yaratsın” sözünün tercümesi gibi değil mi?

Kanaltürk olayı

Sevgili okurlar, geçtiğimiz haftanın üzerinde en çok spekülasyon yapılan konularının başında Kanaltürk’ün Fethullah Gülen’e yakın olduğu ileri sürülen Koza Grubu’na satılması oldu.

Kanalın sahibi Tuncay Özkan bir anda medyanın da ağır eleştirilerine hedef haline geldi. Oysa aynı medya Kanaltürk yayınlarına hiç önem vermediği gibi, bu kanalda yayınlanan programları hiç ciddiye almıyor, bu kanalda yayınlanan programlara katılmayı çoğu kez reddediyor, kanalın önderliğinde yapılan mitingleri de alaya alıyordu.

Ama satış olunca aynı medya çok üzülmüş ve öfkelenmiş gibi tavır aldı. Buradaki garipliği çözmek mümkün değil. Kanaltürk aracılığı ile başlatılan “Bizkaçkişiyiz” hareketini ise önemsemek gerektiğine inanıyorum. Oradaki enerji mutlaka bir yere kanalize olacaktır.

Hepinizin bayramını kutlar iyi haftalar dilerim.



***




“Daha ileri gidebilirsin”

Temel, Fadime ile nişanlanmış. Fadime’yi arabasına almış, gezmeye çıkarmış. Arabayla bir yerlerde durmuşlar. Kalkarken Temel vitesi bire almak istemiş, eli Fadime’nin eline değmiş. Fadime kızarmış. Temel de utanmış. Günler geçmiş. Nihayet evlenmişler. Balayı için arabayla Bodrum’a doğru yola çıkmışlar. Bodrum’da otele vardıklarında Temel el frenini çekmiş. O sırada yine eli Fadime’nin eline değmiş. Fadime yine kıpkırmızı olmuş. Ama laf etmekten de geri durmamış: “Ula Temel, artuk evlüyüz daaa, daha ilerü cidebilürsün”. Temel bunu duyunca hemen el frenini indirmiş ve Marmaris’e doğru yola çıkmışlar...



***




Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz. Atatürk



***




Zannediyorlar ki hep böyle olacak

Bugün 19 Mayıs. Dünya tarihine damga vuran koca bir imparatorluğu sefil hale getirenlerden kurtulmak için atılan adımın ilk günü. Mustafa Kemal ve arkadaşları, 89 yıl önce bugün, yeni Türkiye’nin kuruluşunun müjdesini Samsun’dan veriyordu.

Büyük önderin bu mücadeleyi başlattığı günde Türkiye bugünkünden çok daha kötü durumdaydı. Bir tarafta tamamen yabancıların esiri haline gelmiş Osmanlı hanedanı, diğer tarafta savaşlardan ve yoksulluktan beli bükülmüş bir halk, öte tarafta her durumda kendine bir çıkar sağlayan ve bu uğurda hiçbir kural tanımayan işbirlikçiler.

Mustafa Kemal sabırla, inançla ve hiç taviz vermeden Türk halkının Kurtuluş Savaşını başardı ve modern Türkiye’yi kurdu. Yeni Türkiye, halkın üzerinde güneş gibi parlayan bir umut ışığı oldu. Halk yeni rejime ve yönetime sahip çıktı, bağrına bastı. El birliği ile ülkeyi kalkındırmaya soyundu.

Ancak dini siyasete alet ederek egemenliğini sürdürmeye alışmış küçük bir kesim, kendi çıkar savaşını hiç bırakmadı. Cumhuriyeti ve ilkelerini yıkamayacağını anladığında, bunu sinsi bir planla zamana yayarak uygulamaya koydu.

Bunun yanısıra Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında çağdaş Türkiye’nin bir parçası olanlar, bugün ne yazık ki Türkiye’yi tekrar orta Çağ karanlığına çekmek isteyen, bunun için her yolu deneyen bir kesimin söylemlerine kanarak kendilerine ihanet ediyorlar.

Çünkü sanıyorlar ki dünya hep böyle gidecek. Sanıyorlar ki şimdi iktidarlarını perçinlemek için kendilerine güler yüz gösterenler hep böyle davranacak. Sanıyorlar ki destekledikleri iktidar tüm güçleri ele geçirdiğinde de bu kadar özgür olacaklar. Sanıyorlar ki kafalarındaki demokrasi, destekledikleri iktidarla daha da güçlenecek.

Oysa yakın bir gelecekte güler yüz görmeyecekler, bu kadar özgür olmayacaklar, demokrasiyi ise mumla arayacaklar. Yazık, nasıl bu kadar akıl tutulması içinde olabiliyorlar.

İnanıyorum ki 2008 yılının 19 Mayıs’ı “Yeniden çağdaş Türkiye’yi kurmak için atılan bir adımın” başlangıcı olacaktır.

DİĞER YENİ YAZILAR